f2af643b-1f2b-4576-a0c7-c8029d8139a4.png

Kazım Karakaya | insan – hayvan | Milli Reasürans Sanat Galerisi

36 B izlenme  
5.11.2020
Kazım Karakaya
insan – hayvan
29 Mart – 29 Nisan 2017
Milli Reasürans Sanat Galerisi
 
Kazım Karakaya, 2014 yılında izleyici karşısına çıktığı “Dönüşüm” başlıklı sergisinden sonra büyük ilgi ile beklenen yeni yapıtlarıyla Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde bir kez daha izleyenleri ile buluşuyor. Sergide büyük boyutlu aluminium ve demir işlerinin yanı sıra hazırladığı daha küçük ölçekteki bronz döküm heykelleri de dikkat çekiyor.
 
Karakaya, insan ve hayvan ilişkisi ve varlık meselesi üzerinden inşa ettiği sergisinde, süregelen sanat kimliğini korumakla beraber, malzeme ve biçim açısından yeni açılımlara da izin veriyor.
 
Sergi için hazırlanan kitabın yazısını kaleme alan Zeynep Sayın, tüm bu üretim sürecini ve serginin ortaya çıkması esnasında sanatçı ile paylaştığı düşünsel süreci deneyim ve birikimleri ile değerlendirerek, Kazım Karakaya ve eserler üzerine şunları söylemekte:
“Ayrım diye bir şey varsa, insan ile hayvan arasında değil, insanla hayvanı insan ve hayvan kılan dizge ile insan ve hayvan arasında. Tersine bir denklem dolayısıyla: insan başı, insan arche’si, insan arşivi değil, baş yerine yüz… İnsanlar başlarından olurken, hayvanların başlarında haleleri ve yüzleri var… Avrupa sanatında azizler, hayvanlar ve caputa mortua... Faşizm zamanlarında ölüler göğe gözleri açık gittiği için geriye kalanlara yüklenen çifte sorumluluk, ölülerin gözlerini kapatmak ve yaşayanların gözlerini açık tutmaksa, burada da çifte bir sorumluluk ve uyarı: insanları başlarından, hayvanları insanlıklarından kurtararak onları her ikisinin arasındaki ayrımı belirginleştirdiği denli öteleyen bir geleceğe, henüz olmamış bir geleceğe açılan ayna...
Ve basit olduğu denli (en) karmaşık çözümü sanatçının: anıt değil, anımsama ve unutma değil, anımsayarak ve unutarak kurulan, geçmişi ve geleceği kendi belgeledikleriyle mütemadi olarak yorumlayan, arche’ye yaslanan bir arşiv değil, hayvanlık ve insanlık değil, ne ismi ne belleği ne de bellek için uygun olan, hiçbir zaman deneyimlemediğimiz ama bizi yine de bırakmayan o şeye, şimdi’de ve burada’da açılan alan, kendisi ve yalınlığı mevcudiyetin. Anıtın içinde anıt olmayan... Temsil etmek, ele geçirmek, anıt dikmek, açılan bir pencereden bakmak değil, yüzsüzlük değil, mevcudiyetin aralanan penceresi: mevcudiyetin Karakaya heykellerinde yüzü böyle, o kadar…”
 
Sanatçının Millî Reasürans Sanat galerisi’nde yer alan “insan - hayvan” sergisi üzerine bir makale yazan eleştirmen Sinan Eren Erk ise sergiye dair yazısında, eserleri farklı bir perspektiften ele alıyor:
“Karakaya’nın malzemenin yapısını, insanın doğayla ve kendiyle -dolayısıyla kendi elinden çıkan yapılarla da- olan bağını, düşüncelerin ve zamanın dinamikleriyle birleştirerek oluşturduğu semboller bütünü, organik ile inorganiğin, rastlantısal ile planlının, günümüz göstergebiliminin inceleme alanı altındaki biyosemiyotik içinde rahatça irdelenebilir. Özellikle 1960’larda Barthes ve Eco gibi kuramcıların geliştirdikleri alandaki, serbest çağırışıma ve deneyselliğe dayalı yaratıcı estetik algısı, sanatçının eserlerinde özellikle bozduğu formları veya bulanıklaştırarak adeta uzun pozlanmış bir fotoğraftaki hareket gibi olasılıkların üstüste gelmiş haline, “idea”ya yaklaştırma şeklinde ortaya çıkıyor. Aynı deneysellik ve açık uçlu okumaya izin veren üslüp, Karakaya’nın soyut ve somut olanı her defasında farklı kombinasyonlarla yorumlamasına olanak sağlıyor.
Sanatın temelindeki anlatım sancısı, bu heykellerde gerek formdaki gerekse konudaki karşıtlıklarla ortaya konmuş. Örneğin köşeli ve sert hatları akla getiren bir savaşçının kıvrımları veya tam tersine genellikle yuvarlak hatlı kas gruplarından oluşan bir hayvan bedeninin, sert, köşeli görüntüsü, malzemenin dokusuna eklendiğinde, eserlerin her biri alışılmışı yıkan bir balyoz darbesine dönüşüyor. Bu haliyle izleyende büyük bir etki bırakan her heykel, bir yandan “arke”yi yakalarken diğer yandan bu kutsallaşmış başlangıç imgesini ikonoklastik bir tavırla yerle bir ediyor. Tıpkı Francis Bacon’ın Çığlık tablosunda konu edindiği dünyalı beden ile astral ruhun sonsuz karmaşasındakine benzer bir şekilde Kazım Karakaya, organik ile inorganiği, geçmiş ile geleceği, sistematik ile sezgiseli, somut ile soyutu, primitif ile gelişmişi, bütün bu kavramların sınırlarında gezerek ve onları deneysel algı katmanlarında birleştirerek “kanlı canlı” heykellere dönüştürüyor. Böylelikle sergi, onu oluşturan farklı kültürel temellerin senteziyle, yalnız klasik şekilde geçmişten geleceğe doğru değil aynı zamanda olası gerçekliklerin oluşturduğu kolektif bir yapıdan başlayarak retrospektif okumayı da içinde barındırıyor.”
Kazım Karakaya’nın, “insan - hayvan” başlıklı sergisi 29 Nisan’a dek Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilir.
 
Müzik: Müzikotek
Devamı

Seçtiklerimiz