Aslında İsmet Doğan Diye Bir Sanatçı Hiç Olmadı

Duygu Aydemir

23 gün önce

“Aslında İsmet Doğan diye bir sanatçı hiç olmadı.”

Bu cümle kulağa provokatif gelebilir. Ama Doğan’ın işlerine biraz yakından bakınca, onun hiçbir zaman tekil, bütün, yekpare bir sanatçı olarak var olmadığını hissediyorum. Her işinde bir eksilme, bir kırılma, bir yarık, bir boşluk vardır. Aynalar, kelimeler, kırık sandalyeler, beden fragmanları… Doğan, kendini göstermekten çok, öteki üzerinden var eder. İzleyiciye “ben buyum” demez; tam tersine bizi kendi yokluğuyla yüzleştirir. O yüzden belki de İsmet Doğan diye biri hiç olmadı; hep bizim gözlerimizin önünde bölünerek, çoğalarak, parçalanarak yeniden var oldu.

Benim için bu kırılma, bir sergi salonunda değil, doğrudan onun atölyesinde yaşandı. Büyük harflerle yazılmış “EGO” kelimesinin önünde yüzümü konumlandırmaya çalışırken, bana yüzümü yazının önünde değil, arkasında saklamam gerektiğini söyledi. O an anladım ki mesele görünür olmak değil, tam tersine görünmezliğin ardına geçebilmekti. Doğan’ın işlerinde ego, kendini büyüten değil, sürekli eksilten bir şeye dönüşüyor. Ve o eksilme alanı aslında izleyicinin de içine düştüğü boşluk oluyor

Atölyesi, bir üretim mekânından çok bir bellek mekânı gibi… Her köşede geçmişin izleri, bitmemiş cümleler, sessiz malzemeler var. Duvarlardaki işler, bir şey söylemekten çok, düşünmeyi kışkırtıyor. Orada zaman doğrusal değil; aynı anda geçmiş, şimdi ve olasılık iç içe duruyor. Atölye, bir düşünce haline dönüşüyor.

Doğan’ın sanatında ayna, yalnızca bir yansıma yüzeyi değil; varlığın kendisine dair bir soru. “Ben kimim?” ya da “Ben neyim?” sorusunun yankısı, onun tüm işlerinde duyuluyor. Aynalar, bakışın nesnesini tersine çeviriyor; bakanı görünür kılarken, aynı anda onu silip geçiriyor. Aynaya bakan, kendi varlığını değil, kendi yokluğunu fark ediyor. Bu yüzden Doğan’ın aynaları bir kimlik doğrulama aracı değil, kimliği eriten bir geçit. İzleyiciyi dış dünyadan içe, imgeden bilinç altına taşıyor. Orada ne sanatçı, ne izleyici kalıyor; sadece bakışın kendisi.

İsmet Doğan’ın üretimi, modern dünyanın ekranlar çağında kendi görüntüsüne hapsolmuş insanına yönelttiği sessiz bir eleştiri gibi. Bugünün insanı, kendine bakarken bile kendini tanıyamıyor; gördüğü şey, bir özden çok bir iz. Doğan’ın aynaları, bu temsilin kırıldığı, anlamın çözülmeye başladığı anları görünür kılıyor. Görüntü ile hakikat arasındaki o küçük mesafe, onun sanatında derin bir sorgulama alanına dönüşüyor.

Onun hakkında sık sık “farklı, sıra dışı, delidolu” denir. Ama bana kalırsa farkı tam da bu sıfatları aşmasında gizli. Kimse gibi olmamaya çalışmaz, zaten kimse gibi değildir. Bir kalıba, bir tanıma, bir döneme sığmaz. İşlerinde renk, bellek, beden ve yazı yan yana durur. Aynaların içine yerleştirdiği kelimeler, yalnızca yansıtan değil, aynı zamanda gözetleyen yüzeylere dönüşür. Kimi zaman sizi içine alır, kimi zaman üzerinize kapanır. Onun atölyesinde dolaşırken bir retrospektifin içinde değil, sanki kendi belleğinizin koridorlarında yürüyormuşsunuz gibi hissedersiniz.

Doğan, bedeni de düşünsel bir alan olarak ele alır. “Bedenimle düşünmeyi seviyorum çünkü beden düşünür” derken, aslında düşüncenin yalnızca zihinsel bir etkinlik olmadığını hatırlatır. Zihindeki bir hareket bedende, bedendeki bir hareket zihinde yankılanır. Onun pratiğinde düşünce, elle, gözle, kasla ve sezgiyle vardır. Bu yüzden her işi yalnızca izlenmez; hissedilir, hatta yaşanır. Beden, Doğan’ın sanatında bir ifade değil, bir düşünme biçimidir.

Ego, burada bir büyüme değil bir çözülme halidir; sanatçı hem kendini hem bizi görünürlüğün cazibesinden kurtarmaya çalışır.

İsmet Doğan’ı anlamak, bir sanatçıyı değil, bir düşünce biçimini anlamaktır. Onun işlerinde felsefe, estetikten ayrılmaz; her şey bir sorgudur. Aynalar, kelimeler, kırık nesneler, hepsi bir düşüncenin maddi biçimidir. Doğan, sanatı bir “sonuç” olarak değil, bir süreç, bir düşünme pratiği olarak kurar. Bu yüzden eserleri tamamlanmış değil, her defasında yeniden başlayan şeylerdir.  

Ve belki de bu yüzden, en başta söylediğim cümle hâlâ geçerliliğini koruyor:

Aslında İsmet Doğan diye bir sanatçı hiç olmadı.

Çünkü o hiçbir zaman sadece bir sanatçı değildi; bir düşünceydi, bir boşluktu, bir yankıydı. Aynada yüzünü değil, kendi varlığını arayan herkes için.

 

 

Yazı ve Fotoğraflar: Duygu Aydemir

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

9 gün önce

Jackson Pollock’un Mutfağı

bir ay önce

Dostoyevski’nin Sözünden Yansıyan Işık

En Çok Okunanlar