Beden ve mekan üzerine çalışmalar yapan performans sanatçısı Ayça Ceylan, hem kendi işlerini sergileyebileceği, hem de diğer performans sanatçılarıyla ortaklaşa çalışabileceği bir yapı kurmaya karar vermiş. “Body in Perform” adını verdiği yapı, performans sanatına birçok yönden katkı sağlamayı hedefliyor.
Türkiye’de bireysel arşivler hariç özellikle performans sanatına adanmış bir arşiv yok. “Performans sanatının bir geçmişi var ve bunun arşiv olarak bir yerde toplanması gerekiyor” diyen Ayça, yapının en önemli amaçlarından birinin bu arşivi oluşturmak olduğunu söylüyor. Hem performans sanatçılarının hem de ilgili birçok kişinin yararlanabileceği bir arşiv olacak. Ayça, günümüzde yeni olarak lanse edilen birçok işin aslında geçmişte yapıldığını belirtiyor. Bellek sıkıntısının yaşandığı bu noktada arşiv çok önemli bir rol oynayacak.
Ayça; “Performans sadece canlı eylemler bütünü değil” diyor. Performans, gerçekleştirildiği zaman ve mekanda, izleyenlerle sınırlı kalmak zorunda değil. Performans belgelenebilir ve bu belgeler sergilenebilir. Yapı, düzenleyeceği sergilerde performanslara dair belgeleri sergileyecek. Sadece performansa dair video ve fotoğraflar değil, performans sırasında kullanılan objeler de sergilenecek. Ayça, böylelikle sergiyi de performatif hale getirmeyi amaçlıyor. İzleyiciler performans sürecine de tanıklık edecekler. Hazırlık aşaması, araştırma süreci, kullanılan malzemeler yani bir performansa dair tüm göstergeleri yakından görebilecekler. Örneğin; kırık bir bardak gören izleyici, o bardağın kırık mı olduğunu, orada mı kırıldığını, nasıl kırıldığını sorgulayabilecek.
Yıl boyu gerçekleştirilecek olan “Body as Archive” panellerinde ise, performans sanatının dinamikleri konuşulacak. Performans sanatçıları, performans küratörleri, koleksiyonerler, sanat hukukçuları ve akademisyenler konuşmacı olarak yer alacak. Performans belgesinin koleksiyon değeri ve performansın gelecek kuşaklara aktarılmasında kurumların ve koleksiyonerlerin önemi gibi konular tartışılacak.
Performanslar, fotoğraf ve videolar sayesinde koleksiyonlara giriyor, sergileniyor ve böylece daha geniş kitlelere ulaşıyor. Son dönemde performans sanatına dair birçok başarılı film de yapılıyor. Bu yüzden yapıda film gösterimleri de olacak. Hem beden üzerine, hem de performans sanatçıları üzerine filmler gösterilecek.
Ayça; "Nasıl bir şey bu performans sanatı?"adı altında düzenlediği atölyelerde, bir performans inşa ederken dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında bilgi veriyor. Katılımcılar üretmek istedikleri performansın yapısını oluşturuyor. Atölye sonunda performanslarını izleyiciyle paylaşıyorlar. Ayça, performansın atölye sınırları içinde kalmaması için bunun önemli olduğunu düşünüyor. Çünkü, performans sanatçısının izleyiciyle nasıl etkileşime geçtiği oldukça önemli. Farklı performatif kavramlar üzerine de atölyeler düzenlemeyi planlıyorlar. Örneğin dokunma eylemi üzerine yapılacak atölyede, temas etmenin insan üzerindeki etkisi kurcalanacak. Atölyelerin düzenleneceği mekanlar da özenle seçiliyor. Mekanın hafızasıyla atölyenin içeriğinin eşleşmesine dikkat ediyorlar.
Ayça’nın bu yıl için belirlediği tema “Beni ait olduğum eve götür”. Sadece kendi üretimlerinden yola çıkarak değil, birçok sanatçının dert edindiği bir tema belirlemiş. İnsanın aklına ilk gelen şey doğup büyüdüğü yer oluyor, fakat ev kavramını çeşitli şekillerde sorgulayabiliriz. Ayça’ya göre, ev bizi biz yapan eski bir alışkanlığımız ya da gerçekleştiremediğimiz bir arzumuz da olabilir. Peki, bizi kim götürecek? Kendi kendimizi mi götüreceğiz yoksa birisi elimizden tutup götürecek mi?
Ayça’ya göre, performansta boşluklar olması gerekiyor. İzleyiciler bu boşluklardan içeri girebilmeli ve performansın bir parçası olabilmeli. İzleyicilere farklı bir deneyim yaşatmak önemli, fakat böyle bir deneyimi henüz hiç tatmamış yeni izleyicilere ulaşabilmek daha da önemli. Gönüllülerin ve de farklı mekan ve kuruluşların desteğiyle Ayça yeni kitlelere ulaşmayı hedefliyor. Performansın hep primitif ve yıkıcı olduğuna dair bir önyargı olduğunu ve bunu kırmak istediğini söylüyor.
Ayça, denizi kendine ev olarak kodlamış. İstanbul’da yaşadığı 15 senede hep denize yakın yerlere gitmeyi tercih etmiş. Hep yüzmek istese de, İstanbul sahilleri günümüzde buna pek uygun değil. Eskiden plaj olan sahiller, şimdi betonla doldurulmuş. Ayrıca, kadın olarak rahatsız edilmeyi göze almadan denize girmek de pek mümkün değil. Ayça, bu derdini bir performansa dönüştürmeye karar vermiş. Karaya çıkmış, şehir içinde sıkışmış ve suya geri dönemeyen bir su perisi olarak bunu anlatmak istemiş. Karaköy’den Rumeli Feneri’ne kadar uzanan sahil şeridinde çeşitli çekimler yapmışlar. Düzenleyeceği sergide hem bu çekimler gösterilecek, hem İstanbul’un kaybolan plajlarına dair belgeler yer alacak.
Ayça, ayrıca performans belgeseli çekimlerine de devam ediyor. İşleri nasıl ürettiğine, temayı nasıl seçtiğine, göstergeler üzerinden nasıl hareket ettiğine, mekanla nasıl etkileşime geçtiğine dair kamera arkası görüntüler olacak. Belgeseli 4 bölüme ayırmış: “Birinci bölüm ben, ikinci bölüm trajedi, üçüncü bölüm araf, dördüncü bölüm onarım.” Yunanistan’da başlayan, İstanbul’da devam eden hikayesinden kesitler olacak.
İran Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde yer alacak, Ankara’da performans günleri düzenleyecek ve New York’ta mekana özgü bir performans gerçekleştirecek olan Ayça’nın ajandası oldukça dolu. Ben de merakla takipte olacağım.
Yazı: Begüm Erginbay
Fotoğraflar: Ali Gülkanat
Yazı ve Fotoğraflar: Begüm Erginbay
Performans Sanatında Farklı Bir İmza İHTİYAÇ: SEN | Yazan Begüm Erginbay
Self-Service Art: İki Küratör, İki Zıt Kavram | Yazan Begüm Erginbay
İstanbul Film Festivali’nde, İyi Bir Komşu | Yazan Begüm Erginbay
!f İstanbul, Sanatı Şifa Olarak Sundu | Yazan Begüm Erginbay
Yorum yapmak için tıklayın