Hiç düşündünüz mü, hayatın en değerli anları ne zaman yakalanır? Tam da şimdinin içindeyken. O an ki tuvale değen fırçanın ilk teması, deniz kokusunun burnunuza çarpması ya da karşınızdaki bir sanatçının gözlerinde beliren ışıltı... İşte o an, ne geçmişin gölgesinde ne de geleceğin kaygısında; sadece anda olduğunuz, tam anlamıyla yaşadığınız nadir anlardandır.
Anda Barut Collection Didim
Hani bazı yerler vardır, sadece üzerinde durduğunuz toprak değildir onlar; zamanın katmanlarını sırtında taşır. Didim işte öyle bir yer. Apollon Tapınağı'nın gökyüzüne yükseldiği, Bafa Gölü'nün üzerine Ay Tanrıçası Selena'nın büyülü ışığının düştüğü, efsanelerin fısıldandığı ve antik İyonya bilgeliğinin nefes aldığı topraklar…
Ve şimdi, tam da bu kadim toprakların kıyısında, Delice Yarımadası'nda bir yer var: Anda Barut Collection. Zeytinin ana tohumları olan delice ağaçlarının arasında, Anda adını taşıyor. Tesadüf mü dersiniz? Dostluk anlamına geliyor bu kelime, ama aslında çok daha fazlası; o eski Yunanca felsefenin özü: "Anda kal, hayatı yaşa."
Anda kalmayı biliyor muyuz peki? Anda olmak, aslında bir seçim. Her gün yüzlerce kez yaptığımız bir seçim. Düşüncelerin sel gibi aktığı zihnimizde, o akıntıya kapılıp gitmek yerine durup şimdiye tutunmak... Kolay değil elbette, ben de her gün mücadele ediyorum bununla. Ama her denemede biraz daha kolay oluyor, inanın. Hepimiz bir yerlere koşturuyoruz, yarını planlıyoruz, dünü düşünüyoruz. Oysa hayat tam burada, şu anda akıp gidiyor. Biliyor musunuz, ben anda olmayı öğrendikçe fark ettim ki mutluluk aslında o uzak hedeflerde, o büyük başarılarda değil, şimdiyi tam anlamıyla yaşayabilmekte gizli. Sanat da tam burada devreye giriyor işte. Bir eserin karşısında durduğunuzda, o an sadece o an olabiliyor. Ne dün kalıyor ne yarın. Sadece sen ve o eser. Ve birden fark ediyorsunuz: işte bu, yaşamak bu. Bu yüzden sanat lüks değil bence, nefes almak gibi bir şey. Bizi kendimize, o ana geri getiriyor. İşte Anda Barut Collection tam da bunu yapıyor: sanatı hayatın içine yerleştiriyor. Nasıl mı? Anlatayım.
Anda Barut Collection - Melis Buyruk - Habitat Serisi
Anda Barut Collection'ın kapısından içeri adım attığınız anda, tam sağınızda Melis Buyruk'un Habitat Serisinden 61 parça porselen enstalasyonu sizi karşılıyor. Blooming Wall adını taşıyan bu etkileyici eser, duvarda adeta çiçek açmış gibi duruyor. Biraz ilerleyince PG Art Gallery'nin Snob Collector sanat galerisine ulaşıyorsunuz; Türkiye'nin çağdaş sanat sahnesinde önemli bir yere sahip PG Art Gallery ile kurulan bu işbirliği, sanatı hayatın her anına dokunan yaşayan bir deneyime dönüştürmüş.
Anda Barut Collection - Gaetano Pesce - Donna
Biraz ilerleyince lobide Gaetano Pesce'nin ikonik Donna eserine rastlıyorsunuz. Kırmızı-beyaz çizgili, kadın bedeni formundaki bu çarpıcı koltuk yanındaki topuyla adeta oyun oynamaya davet ediyor. Koltuğa bağlı top serbestçe hareket ediyor; dokunun, hissedin, çocuk gibi oynayın diyor sanki. Pesce'nin tasarımları hep böyledir: Sanat ile işlevsellik arasındaki çizgiyi silip atar. Bu koltuk da öyle; oturmak için mi, bakmak için mi, yoksa sadece o anın içinde olmak için mi var, karar veremiyorsunuz. Belki de hepsi birden.
Anda Barut Collection - Ali Şentürk
Hemen arkasında ise Ali Şentürk'ün güçlü yüz heykelleri duruyor. Onlarca yüz üst üste, yan yana dizilmiş. Uzaktan aynı gibi dursa da yaklaşınca farklı açılara dönmüş, farklı ifadeler taşıdıklarını fark ediyorsunuz. İfadesiz gibi görünen bu yüzler aslında derin bir sessizlik taşıyor. Bakışları sizi izliyor, düşündürüyor. Şentürk bu eserleriyle insanın içsel çatışmalarını, ikiliğini sorguluyor: iyilik-kötülük, gece-gündüz, var olma-yok olma gibi karşıtlıkları akla getiriyor.
Günde kaç farklı yüz ifademiz oluyor biliyor musunuz? Sabah işe giderken bir başka, öğle yemeğinde bambaşka, akşam eve dönerken bir başka... Kimliğimiz çok katmanlı. Her yüz farklı bir an, farklı bir his taşıyor ama yan yana geldiklerinde hepimizin ortak hikâyesini anlatıyorlar. Kalabalıkta kayboluyoruz bazen, bazen öne çıkıyoruz. Bu paradoks bizi hem birbirimize bağlıyor hem ayırıyor.
Anda Barut Collection - Sevim Kaya - The Grandeur Of Small Things
Eserler sadece duvarlarda asılı durmakla kalmıyor; bahçede dolaşıyor, koridorlarda sizinle yürüyor, lobide sizinle nefes alıyor. Her yerde bir iz, her köşede yeni bir hikâye var. Ve her eserde kendinizden bir parça buluyorsunuz; bazen bir duygu, bazen bir anı, bazen de sadece o anın içinde olma hâli.
Anda Barut Collection - Seçkin Pirim - Gate Of Sun
Seçkin Pirim'in Gate of Sun heykeli deniz kenarında duruyor. Güneş Geçidi... Mavi ve altın sarısı arasında, dalgaların sesine karışmış bir geçiş noktası gibi. Heykele baktığınızda Pirim'in içsel bir geçiş sürecinde olduğunu hissediyorsunuz. Ruhunu sıfırlaması gerektiği bir dönemde doğmuş sanki Gate serisi. Denizle buluşması tesadüf gibi gelmiyor. Pirim'in işlerinde bir şey var: Sınırlar içinde sınırsızlık arayışı. Tekrarlayan formlar, modüler birimler... Ama her birine baktığınızda farklı bir şey hissediyorsunuz. Kimisi için umut bu heykel, kimisi için yeni bir başlangıç, kimisi için sadece o anın içinde olma hâli. Gate of Sun tam da bu: Yeniden doğuş, içsel dönüşüm, sıfır noktasına ulaşma. Heykelin içinden geçerken benliğinizi dışarıda bırakıyor insan, denize, güneşe, o ana teslim oluyor. Yeni bir başlangıca adım atıyor.
Anda Barut Collection - Kemal Tufan - Tricycle - Sunset Lovers
Kemal Tufan'ın bisiklet heykeli ise öyle keyifli duruyor ki manzaraya karşı, içimizdeki küçük çocuğu mutlu edecek cinsten. Geçerken gülümsemeden edemiyorsunuz. Sanki bisiklete atlayıp pedal çevirmek, rüzgarı yüzünüzde hissetmek, o çocukluk özgürlüğünü yeniden yaşamak istiyorsunuz hemen. Bir de Sunset Lovers diye iki sandalye heykeli var, sandalyelerin ayakları yere öyle bir gömülmüş ki, sanki başından beri oradaymış gibi. Metal şeritler yukarı doğru tırmanırken ağaca dönüşüyor, kol kola girmiş bir çiftin sessiz dansı gibi. Gün batımında bu sandalyelere oturmayı düşünebilirsiniz. Güneşin kızıla çaldığı o kısa an. Yanınızda biri var belki, belki de yalnızsınız. Fark etmez aslında. Çünkü bu eser, içinde bulunduğunuz ana öyle bir çağırıyor ki, sadece şimdi var. Ağacın dalları üstünüzde hafifçe sallanıyor. Kökler ayaklarınızın altında. Kökleniyor eser, tam da orada, tam da o anda. Ve siz de onunla birlikte.
Anda Barut Collection - Ayşe Gül Süter
Her eserin böyle bir hikayesi var; siz de kendi hikayenizi buluyorsunuz içlerinde. Otelin içinde sayamayacağım kadar eser var. Ayla Turan, Ali Şentürk, Ayşegül Süter, Gözde Can Köroğlu, Emre Namyeter, Derya Geylani, Ahmet Rüstem Ekici, Hakan Sorar, Ayşe Wilson, Sevim Kaya, Melis Buyruk, Ayça Telgeren ve Barut ailesinden Nehir Barut'un işleri de koleksiyonun bir parçası. Her biri mekanın ruhunu taşıyor, sanki başından beri buraya aitmiş gibi duruyor. Bu özel seçki oteli bir sanat deneyimine dönüştürüyor; her köşede duraksayıp bakmak, o anı yaşamak istiyorsunuz.
Anda Barut Collection - Ahmet Rüstem Ekici - Hakan Sorar - Formasupra
Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar'ın 3D tasarım çantalarına ilk bakışta bunlar gerçek mi? diye soruyorsunuz kendinize. Yaklaşınca anlıyorsunuz. Evet gerçekler ama öyle sıradan çantalar değil bunlar, tam anlamıyla birer sanat eseri. Geometrik formlarıyla sanki dijital bir ekrandan üç boyutlu dünyamıza adım atmışlar gibi duruyor, geleneksel çanta tasarımına böyle cesur bir başkaldırı pek görülmez.
Turuncu, yeşil, sarı... Canlı renkleriyle vitrinlerde duruyorlar ama minimalist formlarının üzerindeki detaylar sizi şaşırtıyor: Kiraz küpeler, çiçekler, yaprak biçimli aksesuarlar... Sanki sanat galerisinin sofistike havasında "ben aslında kullanılabilirim de" diye fısıldıyorlar kulağınıza. İşte tam da bu ikiliği yakalamak kolay değil: Hem kullanılabilir hem tamamen estetik, hem dijital tasarımın keskin çizgileri hem de o renkli detayların sıcaklığı bir arada.
Hem otel misafirleri hem de sanat meraklıları burada Türk ve uluslararası sanatçıların eserlerini keşfediyor. Çünkü sanat da tıpkı anda kalmak gibi, algıyı derinleştiren, şimdiki zamanla bağ kurmayı mümkün kılan bir deneyim sunuyor. Anda Barut Collection'da bunu sadece görerek değil, yaşayarak anlıyorsunuz.
Anda Barut Collection Didim - 7. Çağdaş Genç Sanatçılar Buluşması
19-26 Ekim 2025 tarihleri arasında tam da burada, 7. Çağdaş Genç Sanatçılar Buluşması gerçekleşti. Sanat Koordinatörü Hakan Kürklü'nün küratörlüğünde, onur konuğu sanatçı Bahri Genç ile sekiz genç yetenekli sanatçı, beş gün boyunca bir araya geldi. Tüm dikkatlerini, enerjilerini ve ruhlarını anda kalmaya verdiler. Atölyenin camlarından süzülen Akdeniz ışığında, fırça darbelerinin ritminde, paylaşılan hikayelerin sıcaklığında... Ve o anda sanat oldu işte.
Anda Barut Collection - Çalıştay Alanı - Selin Sezgin
Çalıştayda dolaşırken fark ettim ki her tuval farklı bir dil konuşuyor. Kolektif bir enerjinin içinde on sanatçı aynı atölyeyi paylaşıyor; ama kimisi sessiz bir fısıltıyla, kimisi coşkulu bir çığlıkla anlatıyor hikayesini... Her sanatçının anda yakaladığı o benzersiz an, renklerle, formlarla ve katmanlarla hayat bulmuş.
Anda Barut Collection - Çalıştay Alanı - Eda Ağaoğlu - Fulden K. Okumuş
Acaba bir sanatçı için anda olmak ne demek? Denizin sesini dinlemek mi, yoksa içindeki o kaplumbağanın yavaş ama kararlı yürüyüşünü tuvalin üzerine aktarmak mı? Her sanatçıya bunu sordum. Aldığım cevaplar, eserlerinden çok daha fazlasını anlattı bana. Şimdi o hikayeleri sizlerle paylaşmanın tam zamanı.
Anda Barut Collection - Hakan Kürklü - Fulden K. Okumuş
Küratörün Gözünden: Yedi Yılın Birikimi
Sanat Koordinatörü Hakan Kürklü ile çalıştayın bir köşesinde oturuyoruz. Yedinci yılını kutladıkları bu buluşmanın mimarı olan Kürklü, gözlerindeki heyecanla anlatıyor: "Bu sanat çalıştayı, geleneksel etkinlik türleriyle benzerlik taşımıyor. Sanatçılar burada deneyimleyerek üretim yapıyorlar; anı ve duygularını tecrübe ederek, o ruhu doğrudan tuvallerine yansıtıyorlar."
Didim Anda Barut Collection'a ilk kez geldiklerini, ancak Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bey'in sanata olan derin ilgisini hep takip ettiğini söylüyor. "Çalışma mekanımız oldukça keyifli, aydınlık ve sanatsal üretime son derece uygun," diyor. "Sanatçılarımız da ortamı büyük bir memnuniyetle karşıladılar."
Peki bu on sanatçıyı nasıl seçiyorlar? Kürklü'nün yaklaşımı çok net: "Bir yıl boyunca atölye ziyaretleri ve sergi görüşmeleri aracılığıyla sanatçıları takip ediyorum. Çalıştay ortamına uyum sağlayıp sağlayamayacaklarını değerlendiriyorum. Zira on kişilik bir grupta tek bir uyumsuz kişinin varlığı, bir haftalık sürecin verimini olumsuz etkileyebilir." Ve ekliyor: "Şükürler olsun ki, bu tür olumsuz bir durumla şimdiye kadar karşılaşmadık."
En çarpıcı nokta ise sanatçılara yaklaşımı: "Eserlerinin konusuna veya içeriğine kesinlikle müdahale etmiyorum. Her sanatçı kendi eserini bağımsız bir şekilde yaratıyor. Ancak burada on farklı sanatçının bir araya gelmesi ve üsluplarının farklı olması sebebiyle, birbirlerinden önemli ölçüde etkileniyorlar."
Kürklü'nün anlattığı bu kolektif enerji, tam da atölye atmosferinde hissedilen şeyin ta kendisi: "Birbirlerinden bilgi ediniyorlar, fikir alışverişinde bulunuyorlar. Hatta aldıkları geri bildirimlerle eserlerinde değişiklikler yapabiliyorlar. Bir sanatçının tablosu, dün gördüğünüz formunda değildi mesela."
İşte bu yoğun fikir alışverişi ve karşılıklı ilham akışı, beş günde ortaya çıkan eserlerin sırrı.
Anda Barut Collection - Bahri Genç - Fulden K. Okumuş
Bahri Genç'in Gözünden: Ustalığın Sessiz Tanıklığı
Çalıştayın bir köşesinde, diğerlerinden biraz uzakta ama aslında hepsine çok yakın bir yerde, onur konuğu Bahri Genç fırçasını tuvaline değdiriyor. Mimar Sinan mezunu usta sanatçı, genç meslektaşlarıyla aynı atölyeyi paylaşmanın tadını çıkarıyor. "Sanat hayatında uzun yılların getirdiği birikimle, genç sanatçıları dikkatle gözlemliyorum," diyor. "Bir fikir beyan etmemin faydalı olacağını düşündüğüm anlarda kendilerine doğrudan geribildirimde bulunuyorum."
Ama bu, yukarıdan bakan bir usta tavrı değil; tam tersine, karşılıklı bir öğrenme süreci. "Onların çalışmalarını izlemek benim için oldukça keyifli," diye ekliyor. "Adeta ilerideki sanatsal yolculuklarının nasıl olacağını tahmin etmeye çalışıyorum."
Portre çalışmaları yapan Bahri Genç için, bu kolektif ortam beklenmedik sürprizler de barındırıyor. "Yanımdaki kişilerin yüz ifadeleri bile resmime dahil olabiliyor," diye anlatıyor gülümseyerek. "Yanımda çalışan bir arkadaşa, modelim farklı biri olmasına rağmen, 'Bu sana benzemeye başladı' dedim. Tamamen istem dışı gelişen bir yansımaydı."
Genç sanatçılara öğüdü ise sade ama güçlü: "Çok araştırmalı ve çok çalışmalılar. Ama bundan da önemlisi, dünyada sanatsal anlamda olup bitenleri sürekli takip etmeliler. Başkalarının resimlerini görmek hayati derecede önemli."
İşte bu deneyimin güzelliği de tam burada: Hem gençler ustadan öğreniyor hem de usta, gençlerin enerjisinden ve bakış açısından besleniyor. Yedi yıldır süren bu buluşmanın gücü, belki de tam da bu karşılıklı enerjide saklı.
Anda Barut Collection - Ayça Selcen Korgun - Fulden K. Okumuş
Cam Yüzeyler ve Şehir Kaosunun Dansı: Ayça Selcen Korgun
Ayça Selcen Korgun'un tuvalinde cam yüzeyler, yansımalar ve belirsizlikler dans ediyor. İstanbul'un kaosunu taşıyan bir eser bu.
"Buraya gelmeden önce eskizlerimi tamamlamıştım," diyor dürüstçe. "Ama buradaki cam yüzeyler ve geçiş noktaları, içerisi-dışarısı arasında gidip gelme hissi yarattı. Bu sonraki resimlerimde kesinlikle etkisini gösterecek."
İstanbul'da büyüyen bir sanatçının bakış açısını anlatıyor: "Doğayla iç içe bir çocukluk geçirmedim. Kaotik yapıdan beslenerek kendime çıkış yolu yaratmaya çalışıyorum. Üretim sürecim, kendime bir problem yaratmak ve bunu sanatsal yollarla çözmeye çalışmaktan ibaret."
Eserindeki saydamlıklar, belirsizlikler? "Şehir yaşantısının kaosunun, üst üste binen katmanlı her şeyin yansıması," diyor.
Kolektif çalışma ortamı ona ne getirmiş? "Mezuniyetten sonra kendi stüdyoma çekilmiştim. Bu atmosferi yeniden deneyimlemek çok keyifliydi. Aramızda kimse kendini izole etmiyor; hepimiz birbirimizin eserlerine yeni bir dokunuş katıyoruz."
Anda Barut Collection - Ayşe Avşar - Fulden K. Okumuş
Kaplumbağalar Gibi, Yavaş Ama Güçlü: Ayşe Avşar
Ayşe Avşar'ın tuvalindeki kaplumbağalar, köpüren bir suyun içinde yol alıyor. Yavaş ama kararlı. Tıpkı sanatçının kendisi gibi.
"Kız kardeşim beni sıkça kaplumbağalara benzetir," diyor gülümseyerek. "'Evini hep sırtında taşıdın, sürekli bir yerlerdesin' der." İşte bu benzetme, "Yol" adlı eserinin çıkış noktası olmuş.
"Zamanın hızlı akışına rağmen kaplumbağalar gibi yavaş yavaş yol aldığımı fark ettim. Ama aynı zamanda çok güçlü olduğumu da idrak ettim. Kaplumbağalar yavaş ilerler ama zayıf değillerdir."
Düşünün, bu sadece Avşar'ın hikayesi mi? "Bu hepimiz için geçerli," diyor. "Zaman akıp giderken, her şeyimizi sırtımızda taşıyarak bu akışa ayak uydurmaya çalışıyoruz."
Mimar Sinan mezunu genç sanatçı için bu çalıştay bir ilk. Daha önce hiçbir çalıştaya katılmamış, hep bireysel çalışmış. "Normalde insanları gözlemlerim, çok fazla soru sormam," diyor. "Ama burada arkadaşlarımın hayat hikayelerini dinledim. En çok beslendiğim şey, insanların yolculuğunu yakından gözlemlemek oldu."
Anda Barut Collection - Batuhan Daşdemir
Çelik Gibi Bir Disiplin: Batuhan Daşdemir
"Deniz şortuyla resim yapmak, 2025 Türkiye'sinde bir ressam için oldukça romantik bir durum," diyor Batuhan Daşdemir gülümseyerek. Ama bu romantizmin altında çelik gibi bir disiplin yatıyor.
"Otel atmosferinin eserlerim üzerinde doğrudan bir etkisi olmadı," diyor dürüstçe. "Ama sanatçıların kriz anında nasıl çözüm ürettiklerini gözlemlemek çok değerliydi. Resim, karşıdaki insanı çok çıplak gördüğünüz bir düzlem sunar."
Daşdemir'in sanat anlayışı kesin çizgilerle çizilmiş: "Bir sanatçı olarak histerik davranmamanız gerekir. En küçük duygusal dalgalanmanın esere yansıması riskli. Tıpkı bir binanın hassasiyetle inşa edilmesi gibi, eserimizi aynı titizlikle inşa ediyoruz."
Ve ekliyor: "Elbette resim yapıyorum, bu işin romantik bir boyutu var. Ama aynı zamanda çok mekanik bir disiplin gerektirir."
Son sözü net: "Canım sıkkın olsa bile, bunu yazarak anlatamam. Ben nefesimi tuvale yüklüyorum. Anlamak için biraz çaba göstermelisiniz.’’
Anda Barut Collection - Daniela Budişteanu - Fulden K. Okumuş
Araf Halinden Uyanış: Daniela Budișteanu
Daniela Budișteanu'nun eserine bakarken içinizden bir şey dokunmak istiyor. O katmanlı, gizemli yüzey sizi çağırıyor.
"Bu dokunma hissini REM uykusu üzerinden açıklamak isterim," diyor. "Uyku ile uyanıklık arasında kalmış bir araf hali... Uyanışı tetiklemek için zihnimde hayali bir nokta oluşturuyordum. Eğer o noktaya 'dokunabilirsem', kabustan çıkabiliyordum."
İşte eserindeki soyutlama buradan geliyor: "Yalnızca portre ve bedenin gönül ve akıl gibi belli alanlarına netlik kazandırmak istedim." Ve ekliyor: "Tüm resimlerimde hayvan figürleri ve ikinci bir insan figürü saklıyorum. Arayan bulur."
Sessiz ve görsel bir anlatım dilini tercih eden Budișteanu için bu çalıştay bir risk almaktı. "Normalde kullanmadığım teknikleri denedim. Kısıtlı süre vardı, risk taşıyordu."
Ama sonuç? "Bu tekniklerden çok hoşlandığımı fark ettim. Bundan sonraki çalışmalarımda bunları sürdüreceğim. Ulaştığım sonuç beni gerçekten tatmin etti."
Anda Barut Collection - Eda Ağaoğlu - Fulden K. Okumuş
Siyah Kuğu ve Görünmeyen Gerçeklik: Eda Ağaoğlu
Eda Ağaoğlu'nun eserindeki yansıma sadece görsel değil; görünmeyenin, gizli kalanın yansıması.
"Siyah Kuğu motifi kullandım," diyor. "Genellikle görülmeyen veya gösterilmeyen tarafı temsil eder. Tıpkı şu anki çalıştay sürecini paylaşmamamız gibi; izleyici sadece bitmiş eseri görür. Geçmişte yaptığım balede de böyleydi. Herkes ayakkabının estetiğine odaklanır, arkasındaki yoğun süreci kimse görmez."
İşte Siyah Kuğu, görünmeyenin temsilcisi. "İnsanın karanlıkta bırakmayı tercih ettiği yönüyle karşılaşma anını anlatıyor. Yaratıcı işlerle meşgul olan her birey, er ya da geç bu tarafıyla yüzleşmek zorunda."
Mimarlık ve Resim'den yeni mezun olan Ağaoğlu için kolektif çalışma, ön yargıları kırmak demek. "Genellikle eserler üzerinden sanatçıya dair yargıda bulunuruz. Ama burada, onların çıkış noktasının ne kadar mantıklı olduğunu görmeye başlıyoruz. Farklı bakış açılarını kabul edip anlamaya başlıyoruz."
Teknik kazanım? "Tek başına yüzlerce deneme yaparsınız. Burada bir sanatçı bilgiyi anında aktarıyor. Süreç inanılmaz hızlanıyor."
Ve esprili bir itiraf: "Boya sıkma şeklim bile değişti! Çevrede her şey bol olunca, malzeme kullanımınız da artıyor."
Anda Barut Collection - Emir Yasin Yağmurca - Fulden K. Okumuş
Yolda Olma Hali: Emir Yasin Yağmurca
Emir Yasin Yağmurca'nın eserine baktığımda deniz gördüm. Ama o, başka bir şey anlatıyor.
"Yatay hareketler size bu hissi vermiş olabilir," diyor. "Ama mesele somut gerçeklik değil. Eserin merkezindeki koyu alan bile belirsizliği temsil eder."
Manzara soyutlama yapan Yağmurca'nın amacı: "O an hissettiğim duyguyu renk ve biçimlerle aktarmak. Kendi içsel yolculuğumdaki halleri, duygusal boşlukları görünür kılmak."
Bu eserin teması özel: "Yolda olma hali. Buraya yolculukla geldim, ilk çalıştayım. Koyu alan geride bıraktığımız karanlığı, aydınlık alan bizi çeken umudu temsil eder."
Normalde atölyesinden ayrılmayan biri. "Atölye yalnızlığını çok seviyorum," diyor. "Ama bu çalıştay o yalnızlığı kırmam için önemli bir adım oldu."
Kolektif çalışma ne getirdi? "Birbirimizin süreçlerini gözlemlemek, tek başınalığı yıkarak bizi kolektif bilince taşıdı. Tekniğim ve hızım arttı."
Ve ekliyor: "Belli bir süre sonra atölyelerimizde yalnızlaşıyoruz. Burada arkadaşların eserini görmek, fikir alışverişinde bulunmak eşsiz bir deneyim oldu."
Anda Barut Collection - Erman Gürcüm
Renklerin Cesaret Manifestosu: Erman Gürcüm
Erman Gürcüm'ün tuvalinde morlar, maviler, yeşiller dans ediyor. Normalde siyah-beyaz çalışan bir sanatçı için cesur bir adım.
"Pratiğimde yer vermediğim renkleri cesaretle kullanarak, bu çalıştaya özel bir iz bırakmak istedim," diyor. "Amacım somut bir manzarayı soyut bir duyguya dönüştürmekti."
Kolektif ortam ne getirmiş? "Bu tür ortamlarda adı konmamış bir sanatsal alışveriş gerçekleşir. Bir meslektaşımın tek bir hareketten bile yeni şeyler öğrenebiliyorum."
Ama asıl değerli olan başka: "Burada sanat üzerine tartışıyor, yapıcı eleştiriler yapıyoruz. Aslında kendi jenerasyonumuzun sanat komününü oluşturuyoruz. Bu ortama katılan bir sanatçı ilerledikçe, biz de onunla birlikte yükseliyoruz."
Duygusal boyutu da güçlü: "Sektörde yalnızca ismen tanıdığınız sanatçılarla samimi dostluk kuruyorsunuz. Aynı dertlerin var olduğunu fark etmek, tek başınıza olmadığınızı hissettiriyor. Sosyal medya samimi bağ kuramadığı kalabalık bir ortam. Bu çalıştaylar mesleki yalnızlık hissini ortadan kaldırıyor."
Unutulmaz anısı: "Çalıştay boyunca tanıştığımız bir ailenin kızı resim sanatına tam anlamıyla düşkün çıktı, atölyede bizimle bolca vakit geçirdi. Yaşadığım en güzel anıydı."
Anda Barut Collection - Selin Sezgin - Fulden K. Okumuş
Apollon'un Defne Ağacı ve Küskün Çocuk: Selin Sezgin
Selin Sezgin için Didim çok özel. Aydınlı olan genç sanatçı, ilk ilhamını Apollon Tapınağı'ndan almış.
"Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon beni çekti," diyor. "Eserimin temelinde, Apollon ve Daphne'nin mitolojik hikayesi var. Daphne'nin defne ağacına dönüşmesi..."
Ama daha derin bir anlam taşıyor: "Herkesin kendi alanını oluşturma çabasını anlatıyor. 'Maskeyi önce kendimize takmalıyız' gibi. Apollon ve Daphne, kendi alanlarını yaratmaya çalışan paralel iki figür."
Origami kullanan Sezgin'in hayata bakışı: "Origami hem matematiksel hem oyun. Hayatın akışını böyle görüyorum. Figürleri karmaşık origamiler içinde, ilişkisel bir yorumla ele aldım."
Eserindeki figürler? "'Küskün çocuk' ruh hali," diyor. "Eserdeki 'burukluk' çok önemli. Sadece benim değil, buradaki birçok sanatçının ortak hissiyatı."
Çalıştay onu dönüştürmüş. "Çok fazla dönüştürdü. Herkesle kaynaştık. Herkesin 'maskeyi kendine takıp' kendi alanını oluşturması hoşuma gitti. Kendi işine odaklanırken birbirine yardımcı olması etkiledi."
Ve en çarpıcı tespit: "Şu anki eserimde herkesin yansıması var. Tek başıma yapsaydım bambaşka çıkardı. Bu etkileşim sayesinde, tek bir çalışmamda bile buradaki herkesin izi var."
Kolektif bilinç: "Günümüzde fazla yalnızlaşıyoruz. Çalıştayların amacı: Birlikte üretmek, birbirimizden destek almak. Bireysel zorlukları bir araya gelince çok daha kolay başarıyoruz."
Anda Barut Collection - Derin Çokşenim
Bu tabloyla karşılaşınca içimde bir şeyler kıpırdadı. Kırmızı-mor tonların sarmaladığı figürde kendimden bir şeyler buldum sanki. Sanatçının renk seçimi beni en çok etkileyen yanı. O sıcak kırmızılar, morlar derken bir de bakıyorsun bedende mavimsi-beyaz geçişler başlıyor. İçimizdeki çelişkileri, bazen sıcak bazen soğuk oluşumuzu anlatıyor gibi. Fırça izleri öylesine canlı ki, resmin nefes aldığını hissediyorsun. Tamamlanmış bir iş değil de süregiden bir dönüşüm gibi. Belki de hepimiz böyleyiz zaten, hiç bitmeyen bir değişim içinde. Figürün kendini kucaklayan pozu çok şey anlatıyor. Hem kırılganlık var hem de bir güç. Kendi içine çekilmiş ama aynı zamanda ayakta duruyor. Bu ikiliği yaşamayan var mı aramızda? Sonuçta bu eser bana şunu hatırlattı: Sanat, bizi olduğumuz gibi gösterme cesareti bulduğunda en güçlü halini alıyor. Ve bu tabloda tam olarak bunu görüyorum.
Anda Barut Collection - Fulden Karayel Okumuş
Bunlar benim yorumum ama siz de bu eserin karşısında durduğunuzda kendi hikayenizi dinleyin. Belki de bu figürde bambaşka bir şey göreceksiniz. Belki bir direniş, belki bir teslimiyetin güzelliği, belki de bir yeniden doğuş anı. Sanatın en büyük hediyesi de bu zaten: Her birimize farklı bir şey fısıldıyor. Sizin için ne anlam taşıyor bu değerli eser, merak ediyorum. Yorumlarda buluşalım!
Yazı ve Fotoğraflar: Fulden Karayel Okumuş
Sınırlar Var mıydı, Yoksa Biz mi Çizdik? Gelin BASE 2025'te Karar Verin!
Van Gogh'un Çok Boyutlu Dijital Rönesansına Bir de Bu Açıdan Bakın
Şehrin Ruhunu Bu Festivalde Keşfedin: 212 Photography Istanbul
Hiçbir Şeye Şaşırmamak, Gerçekten Bir Sanat Mıdır?
Art İstanbul Feshane’de Kayıp Alfabe Sergisiyle Sessizliğe Meydan Okumaya Hazır Mısınız?
Yorum yapmak için tıklayın