Kübizm: Sanatın Bilime İntikali | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Kübizm, manzara ya da olayın parçalara ayrılması, sonra da sanatçının hissiyatına bağlı olarak tekrar birleştirilmesiyle yansıtılmaktadır. Aktarım, genellikle geometrik şekiller üzerinden devam etmektedir.

Resimle vücut bulan Kübizm, geometrik şekillerle kendisini tanıtmaktadır. Kübist sanatçılara göre dış dünyanın nesneleri sadece göründükleri yanıyla değil görünmeyen tüm yanları ile ele alınmalıdır. 

Fernand Leger - Three Women

Geleceğin farklı ve daha iyi olacağına dair bir inançtı; Fernand Leger’in ki…

Fransız kübist ressam, heykeltraş ve film yapımcısı Leger 1881’de Fransa Argentan’da, Normandiyalı bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta sanata ve mimarlığa duyduğu hevesten dolayı ressam olmak üzere çiftlik hayatından ayrılsada, toprağa bağlılığını pek az sanatçı onun kadar değişik şekilde belirtebilmiştir.

On altı yaşında Caen’da bir mimarın yanında iki yıl çıraklık yaptı. 1901 yılında Paris’e taşınınca sanata duyduğu ilgi arttı. 1897-1902 yılları arasında Paris’te bir mimarlık bürosunda çalıştı. Leger’nin konuları kentler, makineler, çalışan işçiler, bisikletliler, piknikçiler, yüzücüler, mutfaktaki kadınlar, akrobatlar. Çeşitli nesneler; anahtar, şemsiye, kerpeten gibi işe yarayan aletler ve tabii ki manzaralardı. Leger’in sıradışı oluşu, eserlerinde modern şehir hayatına dair pek çok doğrudan göndermenin bulunmasından dolayıdır.

Fernand Leger - Contrast of Forms

Peki bu işaretler neye delalet eder?

Fernand Leger’in, yirminci yüzyıl kentinin bu alet ve edavatlarına neden bu kadar ilgi duyduğu bilinmez… Ama bir sanatkarın bir ömür boyu yarattığı eserlerin tümüne baktığımızda, esasen değişmeyen ve süreklilik arz eden bir teması olduğunu görürüz.

1918’e kadar yaptığı ilk işlerde, modern sanayinin temel malzemelerinin büyüsüne kapıldığını görürüz. Bu dönemde kübist olmakla birlikte öteki kübistlerin çoğunun aksine, kübizmin entelektüel kuralları değil,  kullandığı işlenmiş metal şekiller ilgisini çekmişti. Çeliğe şekil verme, cilalama, bileme, kesme işlemleri Leger’i bu dönem heyecanlandırıyordu.

Leger’in ikinci dönem çalışmaları 1920’den 1930’a kadar sürdü. Temel malzemelerden, işlenmiş makina yapımı ürünlere yöneldi. Natürmortlar, iç mekanlar, sokak görüntüleri ilgisini çekti. Her yaptığı eserde aynı düşünceyi doğrular nitelikteydi; bir şehrin makineleşmesi fikri.

Fernand Leger - Propellers 2nd State 

Doğanın ve maddi dünyanın bütünüyle insanileştirilebileceğini göstermek.

Üçüncü dönem işleri 1930’dan 1955’e, Leger’in ölümüne kadar sürdü. İlgi odağı değişmişti; bu kez üretim araçlarından üretken, yaratıcı ilişkilere kaydı. Bisikletliler, piknikçiler, akrobatlar, inşaat işcileri gibi konuları tercih etti.

Fernand Leger, insan kümelerini işlemekteydi. Konularının her birinde yer alan figürler kuşku göstermeyecek şekilde modern işçilerdi. Kendisini fevkalade etkileyen yeni malzeme ve makinelerin özelliklerini  sergilemenin yegane yoluydu Kübizm.

Pablo Picasso - Guernica 

Kübizimin en önemli ismi; Pablo Ruiz Picasso…

2016 yılından beri, yaklaşık 5 yıldır ürettiği ve tümü Picasso referanslı resim, heykel, çizim, özgün baskı, seramik ve fotoğrafların seyirciyle buluştuğu bir sergiye sizleri davet ediyorum.

“BİYOLOJİK KÜBİZM”

Genco Gülan, Türkiye’nin mihenk taşı; Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset ve sanat okuduktan sonra öğrenimine New York’ta devam eder. İsmi gibi genç ve dinamik kalmaya çalışan sanatçı, bedenen ve ruhen yapıtlarını da genç ve taze tutmak için dinamiğini mükemmelik üzerine değil, hayatın getirdiği sürprizlere bırakır.

Yenilik ve yenilenmeyi yaşamının ve sanatının her evresinde öncü tutar. Aykırı olmak değil, ayrı olmaktır gayesi, şahsına münhasır. Bunu da hem sanatında, hem de yaşam şeklinde ortaya koymaya çalışır.

Ülkemizde ve uluslararası alanda pek çok ödülle bizleri temsil eden Genco Gülan’a, EKavart Gallery’de gerçekleştirdiği son sergisi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Genco Gülan - Deniz ile Yeliz

Yaptığınız sergiyi, anlatır mısınız?

Biyolojik Kübizm ve diğer adıyla Bio-Cubist isimli yeni sergim insanlığın evriminin ne yönde gelişeceğini merak eden ve bu yönde akıl yürüten bir projedir. İnsan imgesinin dönüşeceği şekli gözümüzde canlandırabilmek için genel olarak sanat tarihinden ve özel olarak da kübizmden faydalandım. Kübistler bakış açısını değiştirerek figürün görüntüsünü deforme etmişlerdi. Ben ise biyolojik bir dönüşüm sonrası görüntümüzün daha ne kadar deforme olabileceğini resim ve heykellerim üzerinden araştırdım. Kübizm tartışırken de özellikle Pablo Picasso yorumları özelinden ilerledim. Üstadın renkleri köşeli söylemi oldukça rahatlattı.

Proje fikir aşamasından uygulama aşamasına geçince her malzeme yeni zorluklarla tanışmamızı sağladı. Üstat resimlerine neredeyse fırçasını temizlemeden boya yapıyordu. Dolayısı ile bunu önce öğrenip, sonra da uygulamak, buradan kişisel bir üsluba dönüştürmek vakit aldı. Seramik çalışırken özellikle sıralamadaki renkleri ve cesareti yakalamak kolay olmadı. Üstadın heykellerinde ise basitlik ve karmaşıklığı beraberce kurgulayabilmek bana yeni cevaplar sundu. Üstat çizimlerini hemen hemen elini kaldırmadan yapıyordu. Ona benzemek ve sonra ayrışmak dalağalar üzerinde rüzgâr sörfü yapmak gibiydi. 

Projeye Picasso’nun sevdiği kadınları nasıl bu kadar –tırnak içinde- çirkin çizebildiğine şaşırarak başladım. Özellikle onun için önemli ve özel olan bu insanların portrelerini yeniden yorumlamayı denedim ve bir süre de yaptıklarımı beğenmedim.

Üstat çok kuvvetli bir imgelem alanı yaratmıştı ve bu çekim gücü ona yaklaşmaya çalışan her şeyi yutuyordu. Ancak seneler sonra, ona yaklaşmaya çalışıp kazandığım ivmeyle kendimi uzaklara fırlatabildiğimi hissettiğim andan sonra sergiyi kurmaya giriştim. Yapıtları üretmek de ayrı bir sürece dönüştü ama güzel bir sergi oldu.

Bir esere nasıl başlarsınız?

Benim için yaratıcılık gündelik bir rutindir. Bugün yeni ne yapabilirim diyerek güne başlarım. Kendime küçük ‘yapılacak işler’ listeleri hazırlarım, mümkün ise kısa, orta ve uzun vadede... Benim için öncelik fikir ve bunun sunulmasıdır, dolayısı ile çokça kutsanan yapım aşamasını ‘teferruat’ olarak görürüm. Yemeğimle oynamam, bir an önce bitsin isterim. Hiçbir zaman bir işi uzun sürede bitirmek ile övünmem. Hızlı olmaya çalışırım. Arkamdan atlılar geliyor gibi hızlı üretirim, çünkü bilirim ki hızlanmazsam o atlılar ile bir şekilde bir gün tanışabilirim.

Bunun tersine, yapıtlardaki fikir aşaması tahmininizden çok daha uzun sürebilir. Bir ya da bir dizi yapıt üzerinde bazen seneler, hatta on seneler boyunca ön araştırma ve deneme yaparım, düşünürüm, taşınırım. Örneğin sergideki Koç (2021) isimli hazır nesneler ile ürettiğim heykel, Picasso’nun ünlü Boğa Kafasının (Tête de taureau, 1942) bir yorumudur. Fikri bulmak belki 5 – 10 sene sürdü ama ne yapacağıma karar verince, hemen Sirkeci’ye koşup parçaları toparladım, yapıtı monte etmek sadece 5, 10 dakika aldı.

Bazen de eser bir anda ortaya çıkar, pat güm diye, bum diye! Olur, biter. Yıldırım aşkı gibi… Sürekli taslaklar yaparım, nesneler toplar biriktiririm. Bazen bunlar bir yapıta dönüşür bazen de dönüşmez! Bazen bir iş üretmek için seyahate çıkmam, hatta uzak ülkelere gitmem gerekebilir! Bazen de aradığım cevap arka bahçededir. Hiçbir üretimin sergiye çıkma garantisi yoktur. Son anda listeye girenler en flaş parçalardan biri olabilir veya en güvendiğiniz iş son anda listeden düşebilir.

Genco bey, yaşamı üretken ve hızlı yaşayan biri olarak, ilhamınızı nereden alırsınız?

İlham bana gelmez ben ilhama giderim. Hatta arkadaşlarıma espri yaparken sık, sık belirtiğim gibi, ilham perileri hep benimle beraberdirler! Yatıya kalırlar ve hiç gitmezler. Bazen onları evden kovmam bile gerekebilir, Midas etkisi malum... Düzenli olarak üretirim. Çok nadir olarak writer's block yaşarım. En zor anlarda bile pratik çözümler bulurum, üretirim. Türkiye’de sanat yapmak ve ayakta kalmak için zaten böylesi bir donanım edinmeniz gerekir.

Perileri neyle beslediğimi de açıklayayım, kesinlikle meslek sırrı değil, sihirli bir şerbet, saklı bir formül yok. İşin sırrı çok çalışmak da değil. Öncelikle, neredeyse bir profesyonel sporcu gibi, yediğime içtiğime, uyku saatlerime dikkat ederim. Spor yapmaya çalışırım. TV seyretmem. İnternette dizi izlemem. Süpermarketleri bir müze gezer gibi dolaşırım. Müzelerde de bir workshopa katılmışım, davet almışım edasıyla var olurum. Güvenlik görevlileri hep peşimden koşarlar!

Seyirci algısını, bakış açısını önemserim. Yorumları, eleştirileri dinlerim. Çocuklara ve gençlere soru sorarım, yaşlıları dinlerim. Popüler eğilimleri anlamaya çalışırım ama uymaya çalışmam. Kütüphaneleri severim. Kitapları sondan başa okurum. Sanat tarihi kitaplarına tekrar ve tekrar ve tekrar bakarım. Her gün Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışırım. 

Genco Gülan - Pablo

Picasso’yu referans almanızdaki yaklaşımınızın temel dürtüsü nedir?

Pablo Picasso sanatta hesaplaşmadan yol kat edemeyeceğiniz bir sanatçı. Nasıl büyük üstat Picasso birçok başka sanatçıya atıflı işler ürettiyse, birçok sanatçı da ona referans ile kendi konumlarını belirlemek durumundalar.

Şahsen, farklı büyük sanatçılara, üstatlara referanslar inşa ederek ürettiğim ‘Kendi Portesi?’ serisi vesilesiyle Picasso’nun pabuçlarını farklı şekillerde deneme şansım olmuştu. Pablo (2013, Cem Mirap koleksiyonu) çektikten sonra üstadın kendisi ile kurduğumu hissettiğim mecazi yakınlık da bana güven verdi. Resimleri yorumlamaya başladım ve ilk denemelerde başarısız oldum, ama yılmadım. 

Yaklaşık dört sene sonra Bio-Cubist ekseninde kurduğum algoritma, üstadın işlerinde çalışmaya başlayınca proje bir diziye dönüştü ve hızlandı. Resimlerde istediğim etkiyi yakalayınca, başka mecraları denemeye karar verdim. Önce çizim, sonra seramik ve heykelleri yorumlamaya başladım. Bunların tümünü beraber sergilemenin doğru seçim olacağına karar verdim.

Müzelere girmiş, peşi sıra birçok ödül almış bir sanatçı olarak, ülkemizde işlerinizin hak ettiği ilgiyi gördüğünü düşünüyor musunuz?

“Bizi Türkiye’de hiç anlamıyorlar!” söylemine girmeyeceğim. Hem yurt içinde hem de yurt dışıyla da aktif olarak çalışıyorum. ‘Aralarında bir fark görmüyorum’ da demeyeceğim. Yurt içi ve yurt dışında talep edilen sanat yapıt yelpazeleri bayağı farklılaşabiliyor, İstanbul’da ve taşrada olduğu gibi... Sonuçta her koşulda işimi yapmaya çalışıyorum. Bir bukalemun gibi koşullara uyum sağlarken imzamı da korumak istiyorum.

Genco Gülan ve İnci Aksoy Ekavart Gallery'de

Bio- Cubist’in açılışında giydiğim milli forma bununla ilişkili. Senelerdir Türkiye’yi yurt dışında temsil ettiğimiz halde kimse sanatçılara tezahürat yapmıyor bayrak sallamıyor. Aldığımız destek de günden güne azalıyor. Yarışta Pit-stop’a giriyoruz ama bir bakıyoruz ortada teknik ekip falan yok! Tek başına Formula zor tabi ki ama imkansız değil.

Son olarak Genco bey, Ekav vakfı  ile bu projede bir araya gelme fikri nasıl doğdu? 

Bio-Cubist serisi benim 2000’lerin başından beri üzerinde düşündüğüm ve çalıştığım kapsamlı bir proje idi. Bu yapıtları üretirken de hep EKAV’da sergilemeyi düşünmüştüm. Sadece White Cube etkisiyle değil aynı zamanda galeri espasları nedeniyle de... Zaten EKAV’da kendimi hep evimde hissediyorum.

Bu serideki referanslı yapıtlar kadar serinin sergileniş şekli de çok önemliydi. Serginin seyirciye bir müze deneyimi yaşatmasını da gayet önemsiyorum. Bunun için sergi öncesi tekrar küçük bir çalışma yaptım. Şaşırma ve sürpriz benim için önemli ama bunun için ilk önce seyirci serginin içine girmeli ve kendini iyi hissetmeli.

EKAV hem mekân açısında hem de sergilediği yapıt gamı açısından projem ile örtüşüyordu. Zaten hep söylediğim gibi İnci Aksoy da bir duayen. Kendisi ve ekibiyle çalışmak da büyük bir mutluluk.

Değerli, çok yönlü olan sanatçı Genco Gülan’a Ekav da gerçekleştirdiği sergisinin doğuş hikayesini sordum. Aldığım cevaplar karşısında, sanatı’nın bir tuvale sığdırılamayacak kadar geniş yelpazesini kendisinden dinledim.

Genco Gülan’ın fırça darbeleri’nin arasında tuvalden Picasso’nun yansıması ile gezeceğiniz “Biyolojik Kübizm” sergisi “23 Kasım-25 Aralık 2021” tarihine kadar Ekav da, siz değerli sanatseverleri bekliyor.

Sergiden ayrılmadan evvel, Gülan’ın “Sevgi” adını verdiği heykeline bir gülümseyin ve hayatı doya doya sevin…

Yazı: Yasemen Çavuşoğlu

Yazı ve Fotoğraflar: Yasemen Çavuşoğlu

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

2 yıl önce

Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Gizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Sevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Kusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Modigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

En Çok Okunanlar