Sanat Tarihinin Fırtınalı Aşkları: Aşklarını Chopin Besteledi George Sand Yazdı | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

Yasemen Çavuşoğlu

4 yıl önce

Narin bir bedeni vardı,

Ömrü hastalıklarla geçti.

Doğuştan yeteneği vardı,

Ölümsüz besteleri, piyanonun sesi ile ebedileşti…

Frédéric Chopin, 1 Mart 1810 yılında Polonya Varşova’da dünyaya geldi. Bir yanı Leh, bir yanı da Fransızdı. Babası, sürgündeki Polonya Kralı’na Fransa’da hizmet edip, sonrasında onunla birlikte Polonya’ya gitmiş ve en nihayetinde de buraya yerleşip, hayat kuran bir Fransızdı. Polonya yıllarında, Justyna isimli Leh kadınla evlendi ve bu evliliğinden, insanlığa en büyük meyvesi olan Frédéric Chopin dünyaya geldi.


Frédéric Chopin

Evde babanın Fransız olmasına rağmen, Lehçe konuşuluyordu. Annesi Justyna’dan piyano çalmayı öğrenen Chopin’in yeteneği çok erken yaşta fark edildi. Nam-ı değer; harika çocuktu o… İlk bestelerini yedi yaşında yapan, doğuştan bir yetenek, ilk açık hava konserini de aynı yaşta verdi.

Hayatı boyunca sağlık sorunlarıyla boğuşan Chopin, açık hava ve kapalı alanlarda konser vermeyi tercih etmiyordu. Genellikle küçük bir kitleye ve mümkün mertebe kapalı alanları seçen Chopin, insanların gözünde ise “Gizemli Adam“ oluvermişti… Oysa o sadece kendini korumak için bu önlemleri alıyordu.

Genci, yaşlısı olsun, burjuvası ve aristokratı, halkın içinden en garibanına kadar, her sınıftan insanı besteleri ile kendine hayran bırakıyor, piyanosu ile aşk yaşatıyordu.

Piyanonun sırlarını en iyi anlatan besteci; Varşova döneminde 2 piyano konçertosu da dahil olmak üzere birçok eserler yazmıştır. Eserlerin hepsi tazelik, büyük hayat enerjisi, zindelik ve samimi milliyetçilik duyguları ile tanınır. Polonya halk müziğini işlemesi takdir edilmiştir, en önemlisi Chopin artık en büyük milli besteci ünvanını kazanmıştır.

Polonya’da devrim havası eser. Polonya vatanseverleri, Rus çarlığına karşı ayaklanma içindedir. Bu dönemde Chopin, Paris’e gitmeye karar verir. Vatan hasreti içinde yüreği yana yana, kendi vatanına veda etmek zorunda kalır.


Frédéric Chopin, by Delacroix. 46cm x 38cm. Louvre

Büyük duygusal sıkıntılar yaşamasına rağmen konserlerine; Linz, Salzburg, Münih ve Stuttgart’ta devam eder. Büyük acısını, halkının özgürlüğe kavuşma isteğini, kaybedilmiş umutlarını, “ Etude Op.10, No.12 Do Minor..” bestelerinde notalarla dile getirir.

Varşova döneminde bestelediği birçok yapıtını, bitirir bitirmesine ama bu dönemde yeni bir eser neredeyse hiç bestelemez.

Ona duygu, yaşanmışlık lazımdır ki piyanonun başında, uçsuz bucaksız enginlere uçsun. Olanlar olur, Dresden’de Maria Wodzinska ile tanışır ve aşık olur. Fakir kız zengin oğlan edebiyatı bu aşka da lekesini sürer ve kızın babası, hasta ve fakir gence, kızını vermek istemez… Bu aşka da evlilik vizesi böylelikle çıkmaz.

Chopin ayrılığın ardından yıkılır, aşırı yorgunluk ve üşütme sonrası narin bedeni tüberküloz ile boğuşurken, o her büyük sanatçıda olan acı halini bestelerle ortaya çıkarır. Böylelikle “Vals No.1” adlı eseri ortaya çıkar. Bu beste de Maria’ya hitaben, bizlere kadar aşklarının reddedilmesinin acısını hissettirir.

Kader çarkı ise dönmeye devam eder… Yakın dostu aynı zamanda meslektaşı, Franz Liszt onu kendinden altı yaş büyük olan sıra dışı bir kadınla tanıştırır.



Auguste Charpentier - George Sand (1838)

1804-1876 yılları arasında yaşamış; aykırı kimliği, cesareti, politik tartışmalara korkusuzca giren dik duruşu, kadının toplum içindeki haklarını savunan feminist tavırları onu kadınların idolü, Fransa’nın en güçlü kadın yazarı olarak tarihe yazar.

Amanti Lucile Aurore Dupin, esas ismiydi ama yazarken kullandığı erkek adıyla dedikodulara yol açsa da, o bir kadındı hem de konu aşk olduğu zaman ne satırlarını, ne de sözünü esirgemeyen bir kadın.

Eşitlik ilkelerine dayanarak ömrü boyunca uğrunda savaşacağı ülküyü, kadın Rousseau’nun özgürlüğüyle, bağımsızlığının değerlerine ulaşmayı amaç edinen bir yazardı. Hayatı sürekli yazmak ve eline geçeni okumak arasında ki edebi dünyasında, ses getirerek devam ediyordu.

“Günün birinde dünya beni tanıyacak ve anlayacak. Öyle bir gün gelmese bile, benim için pek önemi yok. Ben başka kadınların önünü açmış olacağım.”


George Sand

Nam-ı değer; George Sand. Duru teni, koyu siyah saçları ve siyah gözleriyle, güzel bir kadındı. Uzaktan bakan onu erkek giysileriyle, bir elinde de sigarası, fazla maskülen bulabilirdi. O ise Fransa’da pantolonunun içinde özgürce ve rahatça gezebilmenin keyfini çıkarıyordu.

Entelektüel ve çok yönlü bir kadındı, elinden her iş gelirdi. Bahçe düzenler, bir oturuşta 10 kilo erik reçeli yapar, bilardo oynar, kukla oynatır ve de çok güzel yemek yapardı. Hal böyle olunca, yemek kitabı bile yayınladı.

Aile çevresinden kurtulmak için, 18 yaşında iken Casimir Dudevant adındaki bir baronla evlendi, iki çocuk dünyaya getirdiği halde evliliğini sürdüremedi.

Yazar olsun, hukukçu olsun… İster kısa, ister uzun soluklu olsun… Aşka inancı ve sabrı olan bir kadındı.

Eserleri kadar, yaşadığı aşklar ile de adından sıkça söz ettiren yazarın birçok ünlü aşığı oldu. Hayatı kâğıt ve kalemler arasında geçen bir yazarın, ilhama ihtiyacı vardı. O da hiç esirgemediği sözlerini, aşkın her türlü halini kaleme alarak kağıtlara dökerdi.


Eugène Delacroix - Frédéric Chopin ve George Sand 

1838’e kadar olan süreçte yazarken kullandığı, George Sand takma adıyla birçok romantik roman yazdı. Bunlardan en önemlisi 1837 tarihli; “Mauprat“ adlı eseriydi.

Franz Liszt, bu aşka yelken açtırdı lakin Chopin ile Sand, su ile ateş gibiydiler. Ateşli aşkları on yıl sürdü… Kimi zaman su, ateşi söndürdü. Biri naif ve kırılgan, fakat yer yer hırçın. Diğeri de atılgan ve güçlü, tıpkı bir dişi aslan gibi sahiplenici…

George Sand’i ilk gördüğünde, “Ne kadar soğuk bir kadın, gerçekten bir kadın

mı o ? ” diyen Chopin, bu sözlerinden pişman olmuş mudur bilinmez…

Aşklarının ilk filizlendiği cicim aylarında, Chopin için çok verimli zamanlardı. Büyük ilham aldığı sevgilisi, George Sand ile hayat mutlu mesut geçiyordu. Bu dönem içinde Chopin en güzel eserlerinden birkaçını besteledi. Kendilerine mahsus zengin içerik ve gösterişli ifade zenginlikleriyle, piyano sanatının incisi olarak kabul edilen; “Prelud“ serisi bu dönemde meyvesini verdi.

Sağlığı bozulmaya başladığında ise, Chopin hasta başını yastığından kaldırdığı vakit ilk gördüğü yüz, Sand’in yüzü oluyordu. Sağlığının el verdiği zamanlarda ise yoğun ve verimli çalışmaya özen gösteren Piyanist, bestelerini pek kolay yazamıyordu. Gece yazdığını ertesi sabah siliyor, tekrar beğenmeyip sonraki gece yeni baştan ele alıyordu. Bu gerginlik, bazen bütün gün piyanosunun başında ağlamasına sebep oluyordu. Sand ise ona bir annenin, çocuğuna olan şefkati gibi usul usul yaklaşıyor, sabahlara kadar onun bestelerini dinliyor ve ne düşündüğünü söylüyordu. Ona sanki üçüncü çocuğuymuş gibi davranıyor, onu sabırla dinliyor ve cesaret vermeye çalışıyordu.

Mallorca adasında, yerleştikleri güzel evlerinde Sand bir yandan da yazmaya devam ediyordu. Ada halkı ise bu garip aileye düşmanca duygular beslemeye başlamıştı…

George Sand’in yeni romanı; “Lucrezia Floriani’’nin yayınlanması ile herkes romanın kahramanlarının aslında iki sevgili olduğunu anladı. Romanın erkek kahramanı; kıskanç, acımasız ve zayıftı… Bu durum Chopin’i derinden kırdı ve bir daha dönmemek üzere adayı terk edip, Fransa’ya döndü.

Güzel günler mazide kalmıştı, aşkları ise kuru bir yaprak gibi uçup gitmişti. Ayrılık acısı yetmiyormuş gibi babasını da kaybetmesi ve işgal altındaki vatanının üzüntüsü, Chopin’i mahvetti.

Ayrıldıktan sonra George Sand ile bir dost evi ziyaretinde karşılaşan aşıkların arasına bu sefer merdiven girdi. Merdivenin tam ortasında karşılasan iki eski aşık, iki eski dost, kısa bir konuşmadan sonra yollarına, ayrı ayrı devam etti..

Tesadüfün ardından, derdine derman bulmak için bir arkadaşına mektup yazan Chopin; “Geri dönmeyi çok istedim, ama merdiveni çıkmak benim için o kadar zor bir iş ki…” diye kalbinin sızısını paylaştı...


Adolf Karpellus - Chopin ve George Sand

Ömrü boyunca kırılgan ve zayıf olan bedeni, tüberküloza yenilir. 17 Ekim 1849’da Paris’te, 39 yaşında vefat eder. Bedeni Fransa’ya, kalbi ise doğduğu ve hasretini çektiği şehire, Varşova’ya gömülür.

George Sand ise üretmeye ve yaşamaya devam eder. 8 Haziran 1876 tarihinde Nohant-Vic, Fransa’da 72 yaşında hayata gözlerini yumar…

Bu dünyadan bir deha geçti, piyanoya hakim… Bestelere derman oldu…

Frederic Chopin, dünden bugüne hala müziğiyle aramızda.

Bir de önemli bir yazar, geldi ve geçti... Aşkı en romantik haliyle yaşadı, kalemiyle yaşattı… George Sand, dik duruşu ile tüm kadınlara sembol oldu..

Her sevginin sonu, el ele bitmez…

Aşkta her kalbe uğramaz.


Yazı: Yasemen Çavuşoğlu

Yazı ve Fotoğraflar: Yasemen Çavuşoğlu

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

2 yıl önce

Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Gizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Sevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Kusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

2 yıl önce

Modigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

En Çok Okunanlar