COVİD-19 salgını sürecinde sanatçılarımızın karantina günlerini nasıl geçirdiğini ve sanatlarını nasıl etkilediğine dair oluşturduğumuz röportaj serimizin konuğu; boyaların içinde doğan ve her şeye rağmen ressamlığı seçen Türk sanat tarihinin önemli isimlerinden Nezih Çavuşoğlu.
Tüm dünyanın büyük bir mücadele içinde olduğu korona günlerinde siz neler yapıyorsunuz? Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle çok üzüldüm. Dünyamızın böylesine bir Pandemi ile karşılaşması ve çaresizliğimiz beni çok üzdü ve düşündürdü. Geliştirdiğimiz teknolojilerin aslında ne kadar yetersiz olduğu, insanoğlunun savaşa ayırdığı korkunç bütçelerin ne denli anlamsız olduğu, dev gibi sandığımız ülkelerin bir salgın karşısında ne kadar aciz olduklarını gördüm. Kapitalizm denilen çılgın sistemin dünyamızı nasıl mahvettiğini bir kere daha derinden hissettim. Şu anda savaş içerisinde bulunan ve/veya yoklukla boğuşan ülkelerin bu Pandemi ile nasıl baş edeceğini düşündüm. Kısacası çok üzüldüm ve daha önce böylesi bir şey yaşamadığım içinde ürktüm açıkçası. Acaba yıllar içerisinde başka virüslerle de mi boğuşacağız diye. Tuhaf bir ruh haline büründük. İlk haftalar hiç bir şey üretemedim. Elim fırçaya gitmedi. Kitap dahi okuyamadım. İlk haftalarda böyle tuhaf bir durum yaşadım. Bilahare serbest olduğumuz günlerde atölyeme gittikçe biraz açıldım ve üretmeye başladım. İlk ürettiğim eserler siyah ağırlıklı oldu ama bir yerinde hep bir ışık vardı. Daha sonra ürettiğim eserlerde ise melankolik renkler hakimdi, morlar, lilalar falan. Fazla olmamakla birlikte güzel işler çıktı aslında ama bu dönemi çok verimli geçirdiğim söylenemez.
Bu dönemde okuduğunuz kitaplar ve izlediğiniz filmler nelerdir? Önerileriniz var mı?
Bu dönemde her zamankinden daha fazla film izleme ve kitap okuma zamanım oldu. Ayrıca sık sık ARTtv ekibinin başlattığı online sohbetleri takip ettim ve ARTtv’yi takip ettim. National Geographic serisi olan Genius: Picasso’nun tüm bölümlerini izleme fırsatı buldum. Çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Ya da ben çok daha fazlasını bekledim. Banderas’ın oyunculuğunu beğenmedim. Anthony Hopkins Picasso’yu daha iyi canlandırmıştı. Gündüz Vassaf’ın ‘’Ne Yapabilirim?’’ adlı kitabını ikinci kez okudum ve bol bol yemek yaptım.
Korona dönemi evde olduğumuz karantina süreci sizin eserlerinizi nasıl etkiledi? Bu döneme ait eser veya eserler olacak mı?
Bilmiyorum korona dönemi ile ilgili bir eserim olacak mı? Bende böylesi travmatik olayların etkisi çok sonraları çıkıyor ve tuvalime yansıyor. Belki ilk haftalar ürettiğim siyah eserlerde bu etki var ama bunlar için korona dönemi eserler diyemeyeceğim çünkü bu dönemin herkeste olduğu gibi bende de derin etkileri oldu ve halen oluyor. Bunlar ne zaman tuvalime yansır ve nasıl yansır bende bilmiyorum ve belki hiç bir zaman bilemeyeceğim. Ama korona dönemim için bir resim yapayım diye tuval başına oturmam ben. O duygu gelirse gelir, ben üretirim ve neden yaptığımı kendim dahi bilmeyebilirim.
Korona dönemi sanat dünyasında tüm galerilerin geçici bir süre kapandığı, çoğu galerilerin online olarak hizmet verdiği bir dönem. Bu süreç bittikten sonra sanat dünyası sizce nasıl etkilenecek?
Ben sanatın online devam edeceğine inanmıyorum. Hiçbir eser telefondan, bilgisayardan veya fotoğraftan izlenemez. Gerçek sanat eseri ise o eser sizinle konuşur, diyalog kurar ve siz o eserle yüzleşmek durumundasınız. O eseri yaşamalısınız , yaşamak için her şeyi hissetmeniz gerekecek, bu da ancak o eserle baş başa kaldığınızda mümkün olur. Yani galerilerde, geniş ve sükunet içerisindeki mekanlarda izlenmelidir sanat eserleri. Onun için galerilerin misyonu artarak devam edecek diye düşünüyorum. Ancak açılışlar yerine, küçük gruplara randevular verilerek “Özel İzlemeler“ derlenmeli. Ben zaten açılışları doğru bulmuyorum. Sanat curcuna içerisinde izlenmez. Açılışlar olmalı tabi ki, belki buna açılış değil de sanatçı ile tanışma, kutlama etkinliği demek lazım. Ön izleme - Özel izleme grupları bence çok daha önemli. Hem de sosyal mesafe korunmuş olur. Gençlere önem verilmeli, en büyük yarayı gençler alıyor. Bu hepimizin üzerine düşen bir görev. Bakın Paris Patin’de ki Galerie Ropac 2.000 m2 alanını gençlere açıyor. Gençler orada sergi açacak ve Galerie Ropac komisyon almayacak. Sadece bu zor günlerde gençleri desteklemek için. Bu tür faaliyetler yapılmalı. Türk sanatını ayakta tutmak istiyorsak gençlere el vermeliyiz.
Yurtdışında çok sayıda sergi açmış uluslararası bir sanatçı olarak düşünceleriniz ve deneyimleriniz bizim için önemli. Başarınızın sırrı nedir? Bu dönemde genç sanatçılara ve sanatçı adaylarına vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı?
Güzel bir soru. Evet genç değilim ama başarılı olup olmadığıma sanat tarihi karar verecek elbette. Ben eserlerimi üretirken sadece kendimle bir iddia içerisindeyim. Kendimle savaşım var. Mümkün olduğunca ticari kaygılardan uzak durmaya çalışıyorum. Sanat camiası bir sürü tuzaklarla dolu. Gençlerin çok dikkat etmesi gerekir. Öncelikle tüketici kitlenin büyük bir kısmı sanattan anlamıyor. Taklitle esinlenme arasındaki farkı bile bilmiyor. Alımların pek çoğu ‘Ayşe’nin evinde var bende de olsun’ şeklinde yürüyor. Bir döneminiz beğenildiyse herkes bundan istiyor. Bir bakıyorsunuz sanatçı tek düze olmuş, ruhunu da kaybetmiş devamlı aynı şeyi yapar oluyor. Maalesef satıldığı için galerilerde sizden onu talep ediyor. Piyasa çok ufak ve gençlerin mutlaka buna direnmesi ve ruhlarını serbest bırakmasını tavsiye ediyorum. Kendilerini piyasanın talepleri doğrultusunda kategorize etmesinler. Bu zor bir şey elbette, zira para kazanmak isteyecekler ama geleceklerini sattıklarının farkında olmalılar. İkinci olarak gençlere tavsiyem; bol bol sergi gezmeleri, kitaptan sanatçıları takip etmeli ve ne amaçla eser ürettiklerini okumalarıdır. Her zaman dik dursunlar. Galeriler karşısında asla ezilmesinler. Türkiye’de bazı şeyler ters işliyor. Önemli olan sanatçıdır, galeri değil. Galeriler sanatçıların önünde eğilmeliler. Bu bir kültür meselesi. Bu kültüre hem sanatçı sahip olmalı hem de galerici. Sanatçı kendi eserine inanıyorsa o zaman sanatçıdır, inanıyorsa hiçbir galeri önünde eğilmez. Diğer bir husus ise samimi eserler üretsinler. Samimiyet fevkalade önemli. Samimiyet eserde kendisini belli eder. Gençlerin mutlaka ek işleri olmalı, ek işleri olursa maddi olarak dik durmaları daha kolay olacaktır. Son olarak unutmasınlar bu çok uzun soluklu bir mücadele, aceleye hiç gerek yok. Çabuk parlayanların, 55 yaşını bulmadan söndüklerini görüyoruz halbuki sanat 50 yaşından sonra başlıyor. Tecrübe, görsel hafıza çok önemli.
Türkiye’nin ilk ve tek online sanat televizyonu ARTtv hakkında görüşleriniz nelerdir?
ARTtv müthiş bir olay. Bir bellek, bir hafıza. Hem de video olarak. Çağın olayı ve bunun ne denli önemli olduğunu şu korona günlerinde yaşadık, tanık olduk. Benim sanat dünyası ile bağlantım tamamen ARTtv üzerinden oldu. Kurulalı 12 yıl bitmiş 13. yılındayız. Bu bir vizyon işi, 12 yıl önce ortada hiçbir şey yokken bunu düşünmek büyük olay. Sn. İnci Aksoy’u tebrik ediyorum. Bunun yanı sıra harika bir ekip var. Kamera çekimleri çok profesyonelce, söyleşiler öyle. Sanat ancak kalite ile kucaklaşınca değer buluyor . ARTtv bence sanat adına Türkiye’de yapılmış en çağdaş projedir. Kutluyorum daha nice 12 yıllar diliyorum.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/5/22/3951.mp4
Hazırlayan: Özge Kahraman
Yazı ve Fotoğraflar: ArtNews
Akbank Sanat’ta Büyüleyici Bir Dans Yolculuğu: PALMA
Baksı Kültür Sanat Vakfı "Anadolu Ödülleri 2024" Sahiplerini Buldu!
CerModern'de Ali Teoman Germaner’in “ALOŞ, dün, bugün, yarın” Sergisi
Seçkin Pirim İtalya’daki İlk Sergisiyle Triennale Milano’da!
Art Basel Miami Beach 2024 ve Untitled Art’ın Öne Çıkan Standları
Yorum yapmak için tıklayın