Yıldız Holding Sanat Koleksiyonu: Çamlıca Kampüsünde Sanatın İzini Sürmek
138 B izlenme 6.11.2024Yıldız Holding Sanat Koleksiyonu: Çamlıca Kampüsünde Sanatın İzini Sürmek
Çamlıca Kampüse girer girmez ziyaretçileri heykeltraş Ebru Döşekçi’nin “Ülker Petit Beurre” eseri karşılıyor. Altın renginde dev iki bisküvi. Bahçenin içinden geçerken sanatçı Bruno Catalano’nun göçmen Miguel’i betimlediği eseri şaşırtıcı!
Binanın girişinde koridorda Devrim Erbil’in İstanbul temalı eserinin ardından Kurumsal İletişim katında Ekrem Yalçındağ ve Burhan Doğançay’ın bugünkü kaotik dünyayı betimleyen “Tiffany’de Kahvaltı” kolajı karşı karşıya duruyor. Tom Fellows’un alüminyum üzerine benim tabirimle “araba boyası” ile yaptığı çağdaş eser, diğer odada ise merhum Haluk Akakçe’ye yaptığımız stüdyo ziyaretlerinden birinde edindiğim eser yer alıyor.
Bir üst kat olan yönetim katında Burhan Doğançay’ın “Mavi Senfoni”si bir duvarda, pleksiglas bir koruyucunun ardında Pablo Picasso’nun “Picador Dans L’Arene” siyah beyaz eseri karşı duvarında ziyaretçileri bekliyor. Hemen karşı duvarında Elif Uras’ın İznik’te üretmiş olduğu, III. Sultan Selim’in Fransız asıllı annesi Mihrişah Sultan’ın Janet adını taşıyan siyah seramik sandalyesi yer alıyor.
Bir üst katta ise aktif olarak toplantılar için kullanılan sergi salonunda gördükleriniz koleksiyonun belki en nadide örnekleri olmayacak. Ancak gönül rahatlığıyla kültürümüzün en otantik ve sahici yapıtları diyebiliriz. Geleneklere yaslanarak geleceği izlediğimiz bu salonda, ülkemiz kültür ve sanatından bir el kitabı bizleri çevreliyor. Yalçın Gökçebağ’dan at arabası ve kar manzarası tevazunun bir işareti olarak koleksiyonumuzu süslüyor.
Bir başka önemli eser “Akşama Babacığım Unutma Ülker Getir”. Bir marka elbette bir sanatçı kadar büyük olamaz. Ancak kültürümüz olan, yıllar yılı çocuklarımızın dilinden düşmemeyi başarmış bir marka olarak, Burhan Doğançay gibi bir dahinin imzasına yakışıyor olmalıyız.
Yakın zamanda kaybettiğimiz merhum ressamımız Mehmet Güleryüz’ün “Düşüş” adlı eseri markalarımızın sürdürülebilirlik amacının dürüstçe altını çiziyor. Temiz bir çevre için sorumluluklarımızın bilincinde olduğumuzun bir ifadesi olarak sergilediğimiz ve aldığımız günden beri depoda hiç tutmadığımız, çalışanlarımızla hep birlikte izlediğimiz önemli eserlerden. Sanat tarihimize mal olmuş bu önemli eseri “biz” teşhir edebiliyor olmaktan memnunuz.
Mutasavvıf ve rahmetli New Yorker sanatçımız Tosun Bayrak imzası taşıyan bu renkli eser, sanatçıdan bihaber sanat severlere bir tanışma davetiyesi niteliğinde. Evet otantik ve dolayısıyla evrensel kişiliklerin birçoğu bu odada bizlerle sohbet etmekteler…
Ve tabii Anadolu kültüründeki mozaik ve müzikal katmanlılığı on yıllarca mozaikleri ile ölümsüzleştiren Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kâğıt üzerine yaptığı resimlerin nazenin belgeler olarak geçiciliğe değindiği, ozan figürleri, analar ve motifler ile ağıtlar ve ninnilerin temsili olarak iki adet Bedri Rahmi’ye ait eser görmektesiniz. Bir tanesi kuşlar; Bedri Rahmi Eyüboğlu sokakta sanatçının köşkünün cephesini bezeyen mozaiğin kâğıt üzerine guaş müsveddesi. Sanatçının salonumuzdaki bir diğer eseri ise, günlerin devamlılığı gibi insanlığın devamlılığının mitolojik hikayesini bir sembol kitapçığı gibi semiyotik bir dille adeta izleyici ile işaretleşmek suretiyle, ana yüreğini kocaman göçmen bir kuş gibi resmettiği eseri…
Salondaki seslere es veren bir eser de dahi çocuk Ekrem Yalçındağ’ın monokrom duotekstür bir tuvalde iki sayfa iki iddia olarak kontrast; doku, ışık, ve malzeme gibi resim sanatına ait sorunsalları düşündürdüğü kırmızı eseri…
Geldik hocamız Ergin İnan’ın eserinde tasvir edilen baş resmine. “Kafamız karışık ama hiç olmazsa çok renkliyiz” der gibi de olsa izleyiciye bakmayan, izleyiciyi kendi karışıklığını yaşamaya iten tuhaf duygular hissettiren portre önerisi…
Yanında da ortalığı iyice karıştıran Bedri Baykam’ın nüktedan ve hicivli zekaların kendini anlatırken maruz kaldığı uğultulara kulak asmadan sanatına adanmaya adadığı bir bayrak niteliğinde. “İçsel Hareketler” adını verdiği cumhuriyetimizin ilk dahi çocuklarından Baykam’ın son eserlerinden biri ile biten salon, dünyayı doğu batı kuzey güney gibi kesitlerle tanımlamayan, özentilik ve yapmacıklıktan daima sakınmış resim sanatı tarihimizin en üretken, yaşamını talebelerine adamış idealist ressam Hoca Ali Rıza ile sona eriyor.
İslâm eserleri koleksiyonumuzun küçük bir bölümünü sergilediğimiz bu salonda 17 ilâ 20. yy’ın meşhur hattatlarının eserleri yer alıyor. İlk olarak hat, ebru ve kitap sanatları üstadı hattat Necmeddin Okyay’ın celî talik Besmelesini seyrederek “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile” başlıyoruz. Ardından 19. yy.’ın büyük hattatı Şefik Bey’in imzasını taşıyan “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzel olanı sever” yazılı hadis-i şerifi görüyoruz.
Peygamberimizin fiziki özellikleri ve güzel ahlakını anlatan metinler olan hilyenin bu formunu ilk olarak tertib eden, hat sanatının büyük ekolü Hâfız Osman’ın muhteşem hilyesini seyretme imkanı buluyoruz.
Harflerin ölçülü, uyumlu ve dengeli bir şekilde, büyük bir titizlikle yazıldığı hat sanatında, tüm bu unsurları bir arada görebileceğimiz bir levhanın karşısındayız. Osmanlı celî ta’lik ve celî sülüs hattının son büyük üstadı Sami Efendi’nin zerendûd istifini seyrediyoruz. Hemen yan bölümde ise, meşhur hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı, son derece ihtişamlı ve bir o kadar da zarif hilye-i şerif yer alıyor.
Salondaki en muhteşem eserlerden hattat Fehmi Efendi’ye ait bu levhanın merkezine ravza-i mutahhara resmedilmiş. Çevresinde ise pek çok yazı ile birlikte, bir na’t (Hz. Peygamber için yazılan övgü şiiri) bulunuyor.
Türk ta’lik hattını celîde erişilmezlik noktasına çıkaran Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin “Başarım Allah’ın yardımıyladır” yazılı levhasını görüyoruz. Bir diğer eserde ise, hat sanatını Osmanlı’dan cumhuriyete taşıyan hattat Hamid Aytaç’ın celî ta’lik hattı ile yazdığı “Sabır kurtuluşun anahtarıdır” yazısı yer alıyor.
Bu bölümde ise, imza metninde kendisini tevazu içinde tanıtan ve hatta hocasının adına da yer veren Bakkal Ârif Efendi’nin “Allah seni iki cihanda korusun” yazılı levhası ile adeta gözlerimiz şenleniyor…
Ve son olarak çizgilerin ahenginin mana ile de bütünleştiği bir eseri, cumhuriyet döneminin meşhur hattatlarından İsmail Hakkı Altunbezer’in “Allah yeter, kalan her şey boş hevestir” istifini seyrederek salondan ayrılıyoruz.
Alt katlarda, dünyanın dört bir yanına yaptığım GOYA’larda bağ kurup edindiğim eserler yer alıyor. Örneğin Sincan’da anonim bir ressam tarafından yapılan still life eser bunlardan biri. Kafeterya girişinde, her sene coşkuyla kutladığımız “Mutlu Et Mutlu Ol” gününün hatırası benim de imzamı attığım bir grafiti eseri, Julian Opie’yi izliyor.
Görüldüğü gibi, Kampüste, üç katlı sergileme binasının dışında sanat eserleri ofis odalarında, koridorlarda, bahçelerde ve beklenmedik köşelerde karşınıza çıkıyor.
Yıldız Holding çalışanlarının katalogda gördükleri ve beğendikleri eserleri ofislerine asabilme, doya doya seyretme imkanları mevcut. Yıldız Holding’in sanat eserlerini tüm çalışanlarıyla paylaşma geleneği pladis için de geçerli.
Yine kampüs içinde ayrı iki binada depo sergi salonları yer alıyor:
İslam eserleri – Depo
İslam eserleri koleksiyonumuzda 493 adet eser bulunmaktadır. Koleksiyonun bir bölümünün yer aldığı depo sergi alanında, bu kategorinin en eski tarihli eserleri h. 7 ve 8. Yüzyıla ait Kur’an-ı Kerim sayfaları yer alıyor. Ayrıca, hattat Osmanlı padişahlarının levhaları, meşhur Osmanlı hattatları ile günümüz sanatçılarına ait eserlerini sergiliyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in 104 isminin yazılı olduğu bu olağanüstü eser özel siparişimiz üzerine yapılmıştır. Bu eserin kategorisinin tek örneği olduğuna inanıyoruz.
Bu salondaki eserlerin bir bölümünü zaman zaman ülkemizin farklı şehirlerindeki sanatseverler ile de buluşturuyoruz.
Çağdaş Sanatlar ve Arkeolojik eserler – Depo
Salonun giriş katında arkeolojik eserler bölümümüz yer alıyor. Bu alanda 674 adet arkeolojik eserin 346 tanesini kronolojik bir sıra ile sergiliyoruz. Diğer eserlerimiz ise depo alanlarında bulunuyor.
Resim&çağdaş sanatlar koleksiyonumuzda 800 eser bulunmaktadır. Üç katlı olan bu salonda klasik ve modern sanat eserleri bir arada bulunuyor.
'Bir kez daha hatırlatayım: Ben koleksiyoner değilim! Koleksiyonerlik belli bir disiplin ve çerçeve içerisinde olur. Ben baktığımda bir bağ kurabildiğim eserleri, eğer denk düşerse koleksiyona katmayı seviyorum. Bu da bana çağrıştırdığı bir anı, geçirdiği bir his ya da duyguyla başlıyor. Onu görmeye devam etme isteği yani… O yüzden belli bir aritmetiği yok. Hepsi de benim için kıymetli. Düşünsenize siz, ben, hepimiz gideceğiz onlar kalacaklar… Biz onlara bir süre geçici ev sahipliği, bir nevi bekçilik yapıyoruz yani. Bundan yıllar sonra da insanlar yine onlara bakmaya devam edecek, üzerine düşünecek… O yüzden geçiciliğimizi de hatırlatmak için iyi bir yol sanat eserleriyle çevrili olmak. Kampüsü gezerken bu hislerimi paylaştığınızı umarım...' Murat ÜLKER