Sanatçı ünvanı kolay kolay kazanılabilecek bir sıfat değildir. Bu yüce kelimenin hakkını vermek büyük bir zahmet. Sanatçıyım diye geçinen onca insanın yüzünü kara çıkartan isimlerden biri Ai Weiwei. Bugüne kadar yaptığı işlerin önemi çok büyük, olağanüstü yeteneği bir yana; eserleri estetiğiyle göz kamaştırırken, alt metinleride göz yaşartıyor. Detayların insani olan sanatkar, her ince noktanın bir mesaj içermesini kendine görev bilmiş biri. Sanatçılık bir yana; herkesin sorumluluk edinmesi gerekeni yüklüyor kendi sırtına. Haksızlığa uğramışın sesi olmayı layığıyla yerine getiriyor.
Ai Weiwei 1957 yılında Pekin’de dünyaya geldi. Ünlü şair Ai Qing’in çocuğu olması; o yılların komünist parti tarafından yönetilen Çin Cumhuriyet’inde ister istemez başına gelen büyük bir talihsizlikti. Doğduğu sene 300 binden fazla yazar, sanatçı, öğretmenin hükümete karşı duruşlarından dolayı yok sayıldığı ülkede Ai Qing’de gözden kaçmayacak kadar büyük bir sanatçıydı. Babasının doğruları konuşması onları ailecek “Yeniden-Eğitim Kampı’na” gönderdi. Bu bitmek bilmeyen insan dışı serüveni yaşarken biriktirdiği duyguları, sanatçıyı bugünün küresel mülteci krizine çözüm bulmaya itekledi. Çocukluğunda hayatın acımasızlığını dört duvar arasına kitlenmiş hissederek öğrenmesi, bugün hiçbir çocuğun, hiçbir bireyin yaşamaması gereken haksızlığı ona birebir gösterdi. Bu nedendendir ki; bu işe gönül koydu ve attı kendini yollara.
“Human Flow” (“İnsan Seli”) belgeseli Nazım Hikmet’in “Yaşamak Kasideleri” şiirinden bir dizeyle açılıyor; “Yaşamak denen şeyin, su başındaki parsın, çatlayan çekirdeğin, ilk insanın hakkını istiyorum…” Okyanusun ferah, dingin, mavi sularını, kokusunu içimize çekebilirmişçesine filmin ilk karesinde görmemiz, devamında gelecek görüntülerle adeta bir ironi içinde.
Okyanusun bu güzel, her şeyden uzak görüntüsü; sanki, farkındalığı olmayan, sorunlardan, olaylardan uzak insanlara bir gönderme gibi. Weiwei bu insan seline farkındalık getirmeye çözümler bulmaya çalışırken, mültecilerin ağlayacakları omuz oluyor. Umutsuz, haksızlığa uğramış, mağdur insanlara anlık da olsa bir nefes olup gülümsetiyor. Ekibiyle iki sene süren çekimler boyunca 23 şehir, 40 mülteci kampı geziyor. Küçüğüyle, büyüğüyle her yaştan, evlerinden olan insanlarin, açlık, susuzluk içinde başlarını sokabilecekleri bir çatı bulma ümidiyle çıktıkları yolda Ai Weiwei yoldaşlık yapıyor.
Dünyada 65 milyon insanı evsiz bırakan küresel göçmen krizi, ikinci dünya savaşından bu yana görülen en büyük rakam. Sınır kapılarında insan değilmiş gibi muamele görenler, tehlikeli sularda ucunu görmedikleri yola gidenler, toz duman içinde omuzunda kilometrelerce temiz su taşıyan çocuklar, ailesinin hepsini birden toprağa verenler, her şeyden kaçmaya çalışıp bir araya gelen genç kızlar, yağmurda çamurda çadır kurmaya çalışanlar, savaşın ortasında atılan bombaların alevleri eşliğinde yürünen yollar, hayatını kaybeden onca insan, sokakta gezen başı boş bir boğa, yolunu kaybetmiş bir kaplan, değişen zorlu iklim şartları, her ne olursa olsun yaşama tutunmaya çalışan insanlar…
İçimizi sızlatıp insanlığımızı sorgulatacak görüntülerden sadece bazıları. Bu belgesel insanlığa bir çok soru soruyor, ayrımcılığın son bulması, bazı değerlerin artık kazanılması adına krizi gözler önüne seriyor. İnsanlık duygunuz biraz olsun var ise, kalbiniz buruk, boğazınız düğümlü, gözünüz yaşlı ayrılıyorsunuz filmden.
Belgesel son zamanlarda izlediğim empatiyi en yükseğe taşıyan, en dokunaklı, hassas, adeta karanlıktaki sanatsal bir çığlık. Bu dev göçün tam ortasında nabız tutan sanatçı, insanların acılarına birebir tanıklık ederek tercüman oluyor. Drone’uyla gökyüzünden seyre aldığı bölgeler şiirsel ama bir o kadar iç burkan görüntüler ortaya seriyor. Toplam 12 görüntü yönetmeninin çektiği film bir sinematografi harikası. Görsellerin kuvvetli desteğiyle seyirciyi etki altında bırakıyor, insanlar kadar resimleri de konuşturuyor. Herkesin mutlaka izlemesi gereken ibretlik bir film. Kendinize soracağınız birçok soruyla sizi baş başa bırakacak! Sorularınızdan biri, peki ben nasıl yardımda bulunabilirim ise; filmin sitesi www.humanflow.com’u ziyaret edebilirsiniz.
Yazı ve Fotoğraflar: Ayşe Kırca
Pieter Bruegel, Vefatının 450. Yılında Viyana Kunsthistorisches Müzesi’nde | Yazan Ayşe Kırca
Resimlerin çocuksu şairi Joan Miró, Grand Palais’de… | Yazan Ayşe Kırca
Julian Rosefeldt’in Sanata Başkaldırısı | Yazan Ayşe Kırca
Bir zamanlar İstanbul’da... | Yazan:Ayşe Kırca
Müzelerde Ne Var, Ne Yok? | Yazan Ayşe Kırca
Yorum yapmak için tıklayın