Resimlerin çocuksu şairi Joan Miró, Grand Palais’de… | Yazan Ayşe Kırca
Boyalarla şiir yazan, renklere şarkı söyleten bir sanatçı Joan Miró. 20 Nisan 1893 yılında Barselona’da içinde sanat ateşi ile doğmuş. Gün geçtikçe onunla birlikte büyüyen bu sanat aşkı onu küçük yaşta Güzel Sanatlar Akademisine başlatmış. Ailesinin desteklememesi üzerine okulu bir süre soran bırakan Miró, kahrından sağlığını kaybetmiş ve sinir krizi geçirmiş. Yaşadığı bu travma sayesinde ailesine seçim hakkı tanımayan Joan Miró o günden, ölümüne dair sanata tutunmuş. Küçüklüğünde yaşadığı aile içi problemlerden, İkinci Dünya Savaşı günlerine, İspanya’daki İç Savaş tanıklığına, günbegün tecrübe ettiği anılar onu akvist olmaya itmiş adeta. Duygularını şekiller ve simgeler ile tuvale yansıtan sanatçının işlerinin hepsi bir protesto veya yaşanmışlığın kalıntı. Sanatıyla faşizme başkaldırmış, kapitalizme karşı çıkmış, hayatta hissedemediği “özgürlük” duygusu ile resimlerinde buluşmuş.
Joan Miró, sanat hayatı boyunca kendini ifade etmenin farklı yollarını aramanın peşinden bir çok sanat akımının parçası olmuştur. Kübizm, Fovizm, Dadaizm, Sürrealizm gibi bir çok akımdan esinlenen sanatçı; başlangıç yıllarında arkadaşı Pablo Picasso, Paul Cezanne, Vincent Van Gogh ve Henri Matisse’den ilham almıştır. Yaşadığı deneyimleri, savaş zamanı kaygılarını, bilinçaltı hesaplaşmalarını, farklı sanat tarzlarının dilinden anlatısıyla, işlerinin her birinde sanatseverlere başka bir serüven yaşatmaktadır. Kural ve yasa tanımaksızın yaptığı eserlerinde, kullandığı canlı renkler ve hissettirdiği çocuksu ruh; insanı neşelendirirken bir o kadar da düşündürmektedir. Sanatçı, daima çocuk aklına hayranlık duymuş, çocukların çizdiği resimlerden etkilenmiş. Onların aklını anlayabilmenin bilinç açıcı ve geliştirici olduğunu düşünmesi eserlerine yansımıştır.
Resimlerinde canlı, çekici renkler, karmaşık objeler, absürd figürler, semboller, geometrik şekiller, lekeler ve kullandığı serbest fırça darbeleri ile nesne ve figürün karmaşık düzenini yalın bir dille anlatmıştır. Suluboya, pastel boya, gravür, litografi, asamblaj, seramik, heykel gibi bir çok formda eserleri bulunmaktadır. Dünden bugüne sanatçının çalışmalarının neredeyse 150’sine Grand Palais Paris 3 Şubat 2019 tarihine kadar ev sahipliği yapıyor. Bugüne kadar sanatçıların hep ilham aldığı Paris’e, bir zamanlar arkadaşı Pablo Picasso’nun öncülüğünde gelip etkilenen Joan Miró’nun sergisini bu şehirde gezme fırsatınız varsa kaçırmamalısınız!
Miró’nun şiirsel dünyasının kapısını aralayan müze 16 bölüme ayırdığı bu retrospektif sergide, sanatçının hayatının önemli geçiş noktalarını başlıklar altına almış. “Catalan Fauve” adı altında başlangıç evrelerini ele alan bölüm sanatçının kendini bulmaya çalıştığı yıllardaki işlerini barındırıyor. 1916-1919 seneleri arasında geçiş yaptığı Kübizm 2. bölümde yer alıyor. Fovizm’den uzaklaşmasıyla Barselona’dan Paris’e kaçıp büyülenen Miró’nun 1918-1922 arası yaptığı eserlerin yer aldığı “Detailed Paintings” ise 3. bölümde. 4. bölüm, arkadaşlarına, ilham aldığı şairler ve yazarlara ayrılmış. Yazar ve şair arkadaşlarından etkilenen sanatçı, hayal gücünün limitlerini zorlama isteğiyle Andre Breton’un Sürrealist Manifesto’sunu yayınladığı yıllarda Sürrealizm’e geçiş yapmıştır, bu yıllara ait çalışmaları ise müzede 5. bölümde bulunuyor. 1927 Montroig’de geçirdiği yaz aylarında yaptığı manzara resimleri; “Imaginary Landscapes” 6. bölümde.
Sanatçının hayatında büyük iz bırakan İspanya İç Savaşı döneminde faşizme karşı yaptığı işler müzede 7. ve 8. bölümde yer almakta. Hepsi aynı formatta olan, kağıt üzerine guaj boya 23 desen denemesi 9. bölümde yer alırken, 10. bölüm savaş yıllarına tekrar dönüyor; fakat bu sefer Almanların Guernica’yı bombaladığı sene. 11. bölümde sanatçının seramiklerine geçiliyor, ardından savaş öncesi yıllar ve heykeller ile devam ediyor sergi. Mallorca’daki stüdyo çalışmalarının sergilendiği 14. bölümün ardından, 15. bölümde sanatçının meşhur mavi serisiyle karşı karşıya kalıyorsunuz; sanatçının bugüne kadar yaptığı bütün işlerinin sentezi olduğunu söylediği Mavi I, Mavi II, ve Mavi III. Sanatçının son yıllarında yaptığı işlerle 16. bölümde sergiye final yapılıyor; yaratıcılığın doruk noktasında, kural, üslup demeden, limitleri zorlayıp; parmaklarını batırdığı boyalarla ve hatta ayaklarıyla kanvasın üstünde yürüyerek yaptığı olağanüstü eserler güçlü bir kapanış yapıyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Ayşe Kırca
Yorum yapmak için tıklayın