Art İstanbul Feshane’de Kayıp Alfabe Sergisiyle Sessizliğe Meydan Okumaya Hazır Mısınız?

Fulden Karayel Okumuş

21 saat önce

Çağımızın en büyük problemi iletişim eksikliği. Herkes aynı dili konuşuyor ama kimse kimseyi tam olarak anlayamıyor. Kelimeler havada uçuşuyor ama çoğu zaman eksik ve yarım kalıyor, tam yerine oturmayan bir şeyler var. Sanki herkesle iletişim halindeyiz ama aslında yalnızız. İyiyim derken bile bazen çok yorgunuz. Dil, elimizdeki en güçlü araç; fakat onu canlı kılan, samimiyet ve emekle örülmüş bir bağ. Günümüzde ise bu bağlar biraz solgun, biraz yıpranmış sanki. Hayat da öyle değil mi? İçimizde, bizi tanımlayan bir alfabe taşıyoruz ama bazı harfler sessizce kayboluyor; sanki birileri onları birer birer çekip almış gibi. Anlatmak istiyoruz, çabalıyoruz ama sözcükler bir türlü tam oturmuyor, hep bir yanları eksik kalıyor. Hikâyelerimiz başka başka, ama yitirdiklerimiz birbirine ne kadar da yakın... Koşarken unuttuğumuz bir kahve sohbeti, ertelediğimiz bir dost eli, içimize gömdüğümüz o söyleyemediklerimiz… Bunlar alfabemizin düşen harfleri gibi usulca eksiliyor. Bir harf gidince kelime tökezliyor; kelime aksayınca cümle, cümle yarım kalınca hikâye soluksuz kalıyor. Düşünsenize, bir sabah gözlerinizi açtığınızda bazı harfleriniz yok olmuş. Önce aldırmıyorsunuz ama sonra fark ediyorsunuz: Kendinizi anlatacak söz bulamıyorsunuz. Konuşsanız bile kimse sizi tam olarak anlamıyor. İşte alfabenin kaybolması tam olarak böyle bir şey. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Anlatamadıklarımız içimizde birikiyor ve bir gün, hiç beklemediğimiz bir yerde eksik parçalarımıza rastlıyoruz. Okuduğumuz bir roman, gördüğümüz bir sanat eseri, izlediğimiz bir film, dinlediğimiz bir şarkı… Her biri, unuttuğumuz ne varsa usulca önümüze koyuyor; eksik bıraktığımız parçaları, kaybolan harflerimizi bir bir hatırlatıyor. Çünkü bazen, bir başkasının yazdığı tek bir cümlede, senin yıllardır söyleyemediğin her şeyi buluveriyorsun. Garip değil mi, ama bir o kadar da güzel. Belki de hayat dediğimiz şey, hepimizin kendi alfabesini tamamlamaya çalıştığı, bazen tökezleyip bazen yeniden başladığı bir hikâye işte.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Öyle ki, ülkemizde de hepimize kaybolan harflerimizi hatırlatacak, eksiklerimizi tamamlama fırsatı verecek nice sanat projeleri var. Bizi köklerimizle, geçmişimizle ve en çok da kendimizle yeniden buluşturan, unutulan hikâyeleri görünür kılan projelerden bahsediyorum. Ahmet Güneştekin’in Kayıp Alfabe sergisi de bu arayışın bir parçası; yarım kalmış hikâyelerimizle yüzleştiren, unutulmuş olanı görünür kılan ve yitip gidenleri usulca fısıldayan bir sergi. Kayıp Alfabe, sadece bir sergi değil; dilin, kültürün ve kimliğin kayboluşuna dair derin bir sorgulama. Bu sergiyle tanıştığım an, içimde bir şeylerin tamamlanmamış harfler gibi kıpırdadığını hissettim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sanat dünyasına sunduğu bu çok değerli sergi, Yıldız Holding’in gönülden desteğiyle hayat buluyor; üstelik Güneştekin’in son dönemdeki en etkileyici işlerinden biri. Feshane’nin o tarih kokan duvarları arasında, İBB Miras’ın sevgiyle attığı her dokunuşla canlanmış adeta. İBB Kültür’ün enerjisi, DG Art Project’in uyumlu iş birliği, Angelo Bucarelli ve Paola Marino’nun sanat dolu bakış açıları ve küratör Christoph Tannert’in rehberliğiyle şekillenmiş.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Büyük usta Yaşar Kemal’e ithaf edilen Kayıp Alfabe, coğrafyası karışmış, yerinden yurdundan edilmiş insanların hikâyelerini sırtında taşıyan nesnelerle başlıyor. Ayakkabılar, sokak tabelaları, gaz maskeleri, eşarplar, buzdolapları, bisikletler. Evet, yanlış duymadınız! Bildiğimiz gündelik eşyalar ama bu nesneler sıradan değil; her biri yıkıntılardan doğmuş, geçmişin izlerini barındıran birer hafıza taşıyıcısı. Sergideki enstalasyonlar, bu eşyalarla sizi alıp kişisel ve toplumsal geçmişin bazen acı dolu yüzleşmelerine götürüyor. “Nesne neden bir sorgunun öznesi olur ki?” diye sorarken buluyorsunuz kendinizi. Ahmet Güneştekin, bu soruyu bize öyle güzel soruyor ki, cevap ararken hem hüzünleniyor hem de hayran kalıyorsunuz. Sanki Yaşar Kemal’in kaleminden dökülen her bir satır, bu sergide sanata dönüşmüş gibi.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Sanatçı, buluntu nesnelerin en ufak detaylarına dokunarak onlara bambaşka bir ruh katıyor. Alfabelerin sadece harflerden ibaret olmadığını, aslında bir kültürü, bir sesi, bir kimliği taşıdığını anlatıyor. Ve bunu öyle doğal, öyle içten yapıyor ki, izleyici olarak bir anda kendinizi bu sorgulamanın tam ortasında buluyorsunuz. Geçmişle hesaplaşmaya, kaybolanların izini sürmeye çağırıyor sizi. Taşla metalin birbirine karıştığı heykeller, mitosları günümüz estetiğiyle buluşturan tuvaller, kırkyama tekniğiyle dokunmuş işler… Ses ve görüntünün iç içe geçtiği mikro-ritmik videolar ise zihni sürekli tetikte tutuyor.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Mekânla diyalog kuran bu eserler, siz hareket ettikçe yeni anlamlar kazanıyor. Adeta her köşesi başka bir hikâyenin yankılandığı bir dünya burası! Metal harflerden oluşan yerleştirmeler, unutulmuş dillerin yankısını kulağınıza fısıldıyor. Sanki yasaklanmış kelimeler, kaybolmaya yüz tutmuş alfabeler burada yeniden can buluyor. Ve en güzel yanı, hangi köşeye yönelseniz, hikâyenin bir parçası oluveriyorsunuz. Anlam, tam da o anlarda, sizin eserlerle kurduğunuz bağın içinde saklı. Kayıp Alfabe, hepimize şunları hatırlatıyor: Bu topraklar binlerce yıllık bir mirasa ev sahipliği yapıyor. Diller, inançlar, düşünceler iç içe geçiyor ve her biri iz bırakıyor. Sergi, kaybolan alfabelerle büyük bir metafor sunuyor bize. Dil, iletişimin temel taşıysa, kaybolan bir alfabe, unutulmuş hikâyelerin, susturulmuş seslerin ve yitirilen kimliklerin bir simgesi haline geliyor.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Kayıp Alfabe sergisini 20 Temmuz 2025’e kadar Pazartesi hariç her gün 10:00 - 20:00 arası ziyaret edebilirsiniz. Üstelik tamamen ücretsiz! Yaşar Kemal’in mirasıyla kucaklaşmak, belki de kendi kayıp harflerinizi bulmak için Art İstanbul Feshane’ye mutlaka uğrayın. Kim bilir, belki bu sergi size de bir şeyler fısıldar.

Ahmet Güneştekin

Ahmet Güneştekin ile Kayıp Alfabe sergisi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. İşte o detaylar:

Kayıp Alfabe sergisi fikri nasıl ortaya çıktı? Bu projeyi yaratırken sizi en çok etkileyen şey neydi?

Malzeme, tüm işlerimin oluşumunda güçlü bir unsurdur. Farklı çerçevelerden başlasam da sonunda her çalışma hafızanın alanına ulaşır. Taş veya metal, ses veya kumaş olsun, çalıştığım tüm eserler için aynı şey geçerli. Bu serginin yolculuğu da geçmişin tezahürü olarak taş oluşumları metalle birleştirdiğim işlerle başladı. Ardından dili ve ona bağladığım hakikati daha geniş bir şekilde yansıtmanın ve mikro hikayeleri toplumsal bağlamlara yerleştirmenin yollarından birine dönüştü. Esasında alfabelerin düşünce çerçevemizi oluşturma gücünden her zaman derinden etkilendim. Benim için alfabe insan sözünün haritası, sesin portresidir. Kaybolan alfabe sözün ve sesin buharlaşması anlamına gelir. Dolayısıyla bu sergi alfabenin potansiyelinde örtük olan toplumsal ve kültürel bağlamları ve bu bağlamların buharlaşmasıyla yaratılacak kayıpları ifade ediyor. Metal harf kümeleriyle çalıştığım, tarihe, dile ve hafızaya açılan bu işlerle, yasaklanmış, kurgusal ve hayali evrenlere ve düşüncelere, insan müdahalesiyle yok olmuş dillere ve tehlike altındaki korunmasız dillere bakıyorum.

Eserlerinizi yaratırken kişisel deneyimlerinizden veya anılarınızdan ilham aldınız mı?

Tüm işlerim kişisel dünyamı gösterir ama bununla birlikte onunla örtüşen kolektif bazı unsurları da yansıtır. Örneğin lastik ayakkabılarla çalıştığım Hafıza Tepesi çok kişisel bir enstalasyon. Benim için yokluk duygusunu ifade eden çocukluğumdan gelen bir eşya. Ama daha sonra da tekerrürlerle kendini hatırlatmaya devam etmiş, şiddet unsurlarıyla görüş alanıma sürekli girmiş bir eşya. Êzîdîler’in Şengal’de başlayan uzun sürgününde, Roboski’de ve Soma’da yer altında kalan maden işçilerini bekleyen ailelerin ayaklarında,  Hrant Dink’in katledildiği Agos gazetesi binası önünde altı delik ayakkabılarıyla yüz üstü yattığı son fotoğrafında, ve hatta insan yapımı doğal bir afete dönüşen depremde yer toprağına karışarak moloz haline dönüşen eşyaların arasında. Bu nedenle, artık orada olmayan bir bedenle, her bir ayakkabı arasında doğrudan bir ilişki görüyorum. Her biri artık birer hafıza taşıyıcısıdır.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Serginizin üretim sürecinde dünyanın farklı noktalarındaki 7 stüdyonuzda çalıştınız. Bu mekânsal çeşitlilik eserlerinize nasıl yansıdı?

Kayıp Alfabe sergisi için İstanbul içi ve dışında yedi ayrı atölyede iki yıl boyunca çalıştık. Bu hazırlık sürecinde kullandığımız malzemeleri genelde ülkenin farklı bölgelerinden getirttik, ayrıca yurt dışından sağladığımız malzemeler de oldu. Heykel ve yerleştirmelerde kullandığımız mermer bloklar, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki taş ocaklarından çıkarıldı. Gavur Mahallesi sergisinde kullandığımız taş formları yeniden kullanmanın bir yolunu bulduk. Farklı disiplinlerde çalıştığım için üretim süreci tek bir merkezde toplamak oldukça güç. Seramik işleri için Kütahya’da çoğunluğu kadınlardan oluşan bir ekiple çalıştık. Bronz dökümler Yalova’da İtalyanlar tarafından kurulmuş eski bir dökümhanede yapıldı. Metal çalışmalarını, Haramidere’deki atölyemizde demir ve çelik ustalarıyla birlikte gerçekleştirdik. Tuvalleri ve boyutlu işleri Şişhane ve Sultangazi atölyelerimizde çalıştık. Restorasyon ve teknik işlerimizi de Alibeyköy’de bulunan atölyelerimizde yaptık. Çalışmaların farklı mekânlara yayılması, malzeme teminine ve işlerin uygulamasına yönelik seçimlerimden kaynaklanıyor. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

350’ye yakın eser üretilirken 200 kişiyle iş birliği yaptınız. Bu kolektif çalışma süreci, sanatınızı ve eserlerinizin son halini nasıl şekillendirdi?

Sergi seçkisi özellikle kolektif üretim ve deneyim etrafında şekillenen çalışmalarımdan oluşuyor. Bu da oldukça disiplinlerarası bir bakış ve kavrayış gerektirir. Böyle bir seçim, pek çok özneyi yan yana getirmeye ve yeni kolektif özneler yaratmaya yarar. Serginin düşünme alanı açabilmesi de bu sayede mümkün olabildi.  Bu bakımdan hafıza üzerine ürettiğim işlerden nesne ve özne hiyerarşisini sorgulayan yerleştirmelere kadar son dönem işlerimden oluşan bu sergi, hem kavramsal çerçevesi hem de maddi içeriğiyle sanat pratiğimde önemli bir eşik. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Serginin küratörlüğünü Christoph Tannert üstleniyor. Onun bakış açısıyla sizin sanatsal yaklaşımınız hangi noktalarda kesişti? Birlikte nasıl bir yol aldınız, bu süreç sizin için nasıl bir deneyimdi?

Tannert, kültür dünyamızla sıkı bağları olan bir sanat profesyoneli. Berlin ve Dresden’deki sergilerimde birlikte çalışma fırsatımız olmuştu. Sergi tasarımına ilk olarak mekânı inceleyerek başladık. Serginin küratöryel düzenlemesini benim yapacağım, sanatsal ve teorik düzenlemesini ise kendisinin yapacağı konusunda anlaştık. Artİstanbul Feshane, şehrin en büyük sergi mekânı, aynı zamanda bir endüstriyel miras. Böyle tarihselliğe sahip yerlerde, hassas bir çalışma yapmak, izleyiciye sanat eserleri ve mekân arasında ilişki kurma fırsatını veren bir senaryo kurgulamak gerekir. Biz de buna uygun bir kürasyon çalıştık. Gösterim öğelerinin etkileşimiyle hareket ve görüntüleri birleştiren, kavramları tartışan ve karşılaşmalara odaklanan bir sergi yapısı oluşturduk. Tarihsel ve öznel referansları olan anlatım biçimlerini ön planda tutarak çalıştığım işlerin tümü, günümüz dünyasının sayısız kırılmalarının bir görüntüdür. Tannert ile bu görünümlerin sanatsal ifadeye nasıl aktarılabileceği konusunda da benzer duyarlılıklara sahibiz. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Heykel, enstalasyon, video ve seramik gibi farklı disiplinleri bir arada kullanıyorsunuz. Bu çok yönlü yaklaşımın ardında nasıl bir düşünce var?

Sanatsal üretime tamamlanmış değil, devam eden ve gelişen bir pratik olarak, süreç odaklı yaklaşıyorum. Çalışmalarımda farklı yöntemler arasında özgürce dolaşmak bana istediğim yöne hareket edebilme yeteneği veriyor. Bu sergide de titiz bir malzeme yönetimiyle mikro ve makro ölçekleri seçtiğim malzemeleri bağdaştırma yoluyla bir araya getirdim. Özellikle heykelsel alandaki işlerim buna bir örnektir. Taşın doğasına dair araştırmalarım, malzemenin farklı yönlerini yansıtan bir füzyonda bir dizi heykel, enstalasyon ve video çalışmasıyla sonuçlandı. Ses, görüntü ve nesneleri birleştirdiğim bu işlerde, kavramsal alanı ön plana çıkarmanın bir yolu olarak maddeselliği kullandığımı göreceksiniz. Serginin heykel alanına yerleştirilen işlerde, taşları minimum müdahaleyle kullandım. Taş ocağından çıkarıldığı haliyle tabakalanma seviyelerini dahi görebilirsiniz. Malzemenin özüne sadık kalarak, kendi doğal özelliklerini ve karakterini vurgulayarak kullandığım taş oluşumları metalle bağdaştırarak geometrik formlar oluşturdum. Bu yaklaşımların temelinde, materyalle başlattığım diyaloğun, sergi mekânında karşılaşma anında izleyicilerin görme biçimlerine de bulaşmasını istemem.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Serginizde sanatseverlerin duygu ve düşüncelerini paylaşabileceği bir alan yarattınız. Bu etkileşimi sağlamak için eserlerde özellikle nelere dikkat ettiniz?

Etki dediğimiz şey karşılaşmaların sonucudur ve dünyayı bir dizi karşılaşma olarak deneyimleriz. İzleyicinin duygulanımını belirleyen ise sanat eserinin sosyal bir nesneye dönüşebilme kapasitesidir. Eserin izleyiciler hakkında “olmak”tan çok onlar için “olma”ya geçebilmesidir. Çalışırken oldukça içe dönük bir yaklaşım izliyorum ama izleyicinin anlamın oluşumunda temel bir konumu olduğuna inanıyorum. Kayıp Alfabe sergisinde de nesnelerin etkileme kapasitesine izin veren bir sergileme stratejisi uyguladık. Sergileme alanında işler arasında bir hiyerarşi gözetmeyen bir izleme planı oluşturduk. İzleyicilerin hareketi ve algısı üzerinde farklı etkiler yaratan, bazen dar ve geniş, bazen sıkıştırılmış ve uzatılmış, bazen de mütevazı ve yüksek, ama her zaman beklenmedik mekân geçişleri görecekler. Düşünen, konuşan ve tartışan izleyici deneyimi, serginin açtığı bu fiziksel ve sembolik alan sayesinde oluştu.

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Toplumsal süreklilikler ve kırılmalar üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Bu sürekliliklerin ve kırılmaların günümüz sanatı ve toplumu için taşıdığı önemi nasıl görüyorsunuz?

Temel kaygım, yaşadığımız coğrafyada farklı şiddet biçimlerinin kazandığı süreklilik ve bu şiddet biçimlerinin kırılmalarla yüzeye çıkan sonuçlarıdır. Peşi sıra farklı kuşakları birbirine bağlayan, acıtan ve bir türlü geride bırakamadığımız süreklilikler bunlar. Sonsuz bir döngüde sıkışmış gibi görünüyorlar. Bana göre bu döngüden çıkmanın anahtarı, başkasına nasıl gösteririz tartışmasından uzaklaşıp konuşulması zor konular etrafında çalışmakta ısrar etmek. Başlayacağımız yer konuşmak ve tartışmak olmalı. Daha iyi hatırlamak, hafızayı işlemek ve gelecek nesillere aktarmak için bu gerekiyor. Yaşadığımız coğrafyanın özgül geçmişine bakmaktan çekinmeyen, tıkanmış tartışmaların ötesine geçebilecek bir alan açmak gerekiyor. Sergim etrafında gelişen tartışmaların ve konuşmaların bu yönde katkıda bulunmasını umuyorum. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Mübadilin Kayığı enstalasyonu, göçle ilgili güçlü bir hikâye anlatıyor. Kayığın üzerindeki yüzlerce bavul ve duyulan kedi miyavlaması izleyicide derin bir duygu uyandırıyor. Bu enstalasyonun arkasındaki ilham kaynağı nedir? Bu unsurları seçerken nasıl bir anlatı oluşturmayı hedeflediniz?

Mübadilin Kayığı, Ege coğrafyasının iki yakasında milyonlarca insanın yerinden edildiği 20. yüzyılın en büyük zorunlu göçünü, mübadeleyi, bugün tüm dünyaya yayılan zorunlu göçlerle ilişkilendirdiğim çok katmanlı bir çalışma. Başka bir kırılma anı. Burada hafızayı taşıyan bir nesne olan bavulu kullanmayı seçtim, bu seçim nesnenin fail olabilme potansiyeline bakan bir anlatı oluşturdu. Göç ve yerinden edilme üzerine çalıştığım video işlerle de bağlantılı, onlara değen bir enstalasyon. Artakalanlar videosunda duyduğunuz kedi sesi de bu bağlantı noktalarından biri. İnsansız bavullarla birlikte geride bırakılan yaşamı hatırlatan bunu gibi pek çok ses var. Bana göre her eşya ve de her ses yüzleşmesini yaşamamış bir geçmişin habercisidir. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

İnsan Uçup Giden Bir Kuş Değildir enstalasyonunda yer alan güçlü imgelerin ardında nasıl bir hikâye var?

Her geçen gün toplumsal şiddet arşivimiz genişliyor. Hem geleceğin kalıntıları hem de bitmemiş çalışmalar olarak gördüğüm bazı işlerimi genişleterek bu sergiye dahil ettim. Hafıza Odası sergisi için çalıştığım İnsan Uçup Giden Bir Kuş Değildir yerleştirmesi bunlardan biri. Eser, adını bir Cumartesi Annesinin kayıp oğlu için söylediği sözlerden alıyor. Üzerinde yargılama yapılmadan infaz edilen ve gözaltında yaşamlarına son verilen insanların isimlerinin yazılı olduğu, geleneksel eşarplarına sıkıca sarılmış 800’den fazla kurukafanın bulunduğu bir platformdan oluşuyor. Kayıpların hafızamızdaki yerini sorgulamaya devam ederken dahi bu platform genişlemeye devam ediyor. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Sanatın evrensel gücü hakkında çok şey söyleniyor. Bir sanatçı olarak, bu evrenselliği kendi hikayenize nasıl yansıtıyorsunuz? 

En zor konularda bile müdahaleci varlığıyla etkilemeden bırakmayan, perspektif değişikliği yaratma potansiyeline sahip işler üretmek benim evrenselliği tanımlama şeklim. Sergideki işlerime yakından baktığınızda, ana akım anlatı ve yaklaşımlarla mesafeli ilişkimi de görebilirsiniz. Her bir çalışma benim için duygusal ve öznel bir müdahale olduğu kadar, tarihsel referanslar içeren bir karşılaşma alanıdır. Ancak bu ilişkileri kurarak, tarihsel kırılma anlarını unutulmaktan kurtarmak için uygun bir alan yaratılabileceğime inanıyorum. 

Art İstanbul Feshane - Kayıp Alfabe - Ahmet Güneştekin

Sanat yolculuğuna yeni başlayan ve sizin gibi olmak isteyen genç yeteneklere en önemli tavsiyeniz ne olurdu?

Yeni tartışma zeminleri gençleri kendine çekiyor. Bu ilginin kültürel üretim alanına da yansımış olmasının bize söylediği şeyler oldukça önemli. Geçmişi çözümlemeden geleceğe dair bir rota belirlemek mümkün değil. Genç sanatçılara önerim, çalışmalarında gelecek perspektifi olmayan hatırlama ve hatırlatma pratiklerinden uzaklaşmaları olurdu.

 Yazı ve Fotoğraflar: Fulden Karayel Okumuş

Yazı ve Fotoğraflar: Fulden Karayel Okumuş

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

2 ay önce

Veda, Gerçekten Bir Son Mudur? Kararınızı Konuşan Resimler Sergisinde Verin!

4 ay önce

Bir Şehirde Sanatın Evrenselliği Yankılanıyorsa, O Gün 19. Contemporary Istanbul Günüdür!

5 ay önce

Caeli’de Alice’inizi Keşfetmenin Tam Zamanı Mı Dersiniz?

6 ay önce

Hayatınızdaki İzleri Bu Sergide Keşfetmeye Var Mısınız? | Yazan Fulden Karayel Okumuş

7 ay önce

Tesadüfün Sanata Dönüştüğü Yer: Olafur Eliasson’un İstanbul Boğazı’ndaki Sergisi | Yazan Fulden Karayel Okumuş

En Çok Okunanlar