COVID-19 salgını sürecinde sanatçılarımızın karantina günlerini nasıl geçirdiğini ve sanatlarını nasıl etkilediğine dair oluşturduğumuz röportaj serimizin ilkine Türkiye’de olduğu kadar dünya çapında çığır açmış çok değerli sanatçı Ahmet Güneştekin'i konuk ediyoruz.
Tüm dünyanın büyük bir mücadele içinde olduğu korona günlerinde siz neler yapıyorsunuz? Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karantina dönemine herkesten daha erken başladım aslında. Hemen öncesinde bir diz operasyonu geçirdim. İyileşme sürecindeydim ve yeni projelerimin alt yapısı için teorik okumalar yapıyordum. Zorunlu karantina başladığında da hem bu okumalara devam ettim hem de yasaklı günler dışında atölyeme gelip yavaş yavaş çalışmaya başladım. Bunu dışındaki zamanlarımı da çoğunlukla kitap okuyarak, film izleyerek ve müzik dinleyerek geçiriyorum.
Bu dönemde okuduğunuz kitaplar ve izlediğiniz filmler nelerdir? Önerileriniz var mı?
Bu dönemde genelde klasik filmleri izlemeyi tercih ettim, önceden izlediğim filmleri tekrar izlediğimde alacağım hissi merak ediyordum. Hem hikâye hem de yapım açısından bu filmlere tekrar bakmak benim için iyi oldu. Bunlardan biri Yedi Samuray. Akira Kurosawa’nın 1954 yapımı epik filmi, sinema tarihin en önemli filmlerinden. Bir diğeri de Hitchcock’un başyapıtı Sapık. Yakın dönem sayılabilecek izlediğim filmler; ikinci dünya savaşını anlatan Roman Polanski’nin Piyanist adlı filmi ve Antony Hopkins ve Brad Pitt’in başrollerinde oynadığı İhtiras Rüzgarları adlı film. Western filmlerini de çok seviyorum. Clint Eastwood’un oynadığı Sergio Leone imzalı İyi, Kötü ve Çirkin’i izledim. Tekrar izlediğim diğer klasikler arasında Coppola’nın Baba üçlemesi, Stephan King romanından uyarlama Esaretin Bedeli ve yönetmenliğini Steven Spielberg' in yaptığı Schindler’in Listesi adlı klasik film yer alıyor.
Bu aralar medeniyetlerle ilgili mitolojik kaynakları daha çok okuyorum. Avesta Yayınları çevirisiyle çıkan şu anda okumaya devam ettiğim kitaplar: Etnisite ve Milliyetçilik, Zerdüşt, Konfüçyüs ve Muhammed ve Zerdüştilerin Kutsal Metinleri. Andrew Collins’in Meleklerin Küllerinden romanını üçüncü okuyuşum. En çok faydalandığım kaynak metinlerden ve şu anda yasaklı kitaplar arasında yer alıyor. İkinci kez okuduğun klasik kitaplar: Dostoyevski’nin ilk büyük yapıtı Yeraltından Notlar, Kafka’nın uzun öyküsü Dönüşüm, Albert Camus’un Yabancı adlı romanı ve Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi.
Korona dönemi evde olduğumuz karantina süreci sizin eserlerinizi nasıl etkiledi? Bu döneme ait eser veya eserler olacak mı?
Bu süreci iyi değerlendirmek istedim. Bilgilenme ve düşünmeyle geçirdim bir süreyi. Sağlığım ve zamanım el verdiği ölçüde, salgın kurallarına da uyarak atölye çalışmalarına başladım. Bronz heykeller çalışmaya başladım, alt yapısını çalışıyoruz şu anda. Tuval üzerine yağlı boya ve seramikler işlere devam ediyorum, İstanbul Kostantiniyye’nin yeni serilerini tasarlıyorum. Küresel salgının da etkisiyle yeni bir dönem olarak geçecek eserlerin alt yapısını çalışmaya başladım, bu dönemin adı Çağ Tufanı olacak.
Korona dönemi sanat dünyasında tüm galerilerin geçici bir süre kapandığı, çoğu galerilerin online olarak hizmet verdiği bir dönem. Bu süreç bittikten sonra sanat dünyası sizce nasıl etkilenecek?
Mart ayının ilk haftasında New York Armory Show, son 26 yıldır olduğu gibi kendi programına göre açılmıştı. Henüz bilmiyorduk ama dünyadaki son küresel sanat etkinliğiydi. Kapandıktan günler sonra Avrupa ülkelerinde karantinalar başladı. Sonra da dünyanın geri kalanında, sanat etkinlikleri teker teker iptal duyurularına başladı. Mart ayının ortalarına geldiğimizde de dünyadaki galerilerin ve müzelerin neredeyse tamamı kapılarını kilitlemişti. Dünya çapında milyonlarca insan için sonuçlarıyla salgının etkisini hissettirmediği tek bir alan olmadı. Sanat dünyası da bundan payını aldı. Prestijli müzelerden küçük sanat platformlarına kadar sanatı deneyimlediğimiz yerler aniden fiziksel erişim sınırlarımızın dışında kaldı.
Yaşadığımız küresel salgın sanat dünyasını her yönüyle etkileyecek gibi görünüyor. Ama bunlar ne tür değişiklikler olacak, en sonunda kapandığımız yerlerden çıktığımızda sanat ve sanat dünyası neye benzeyecek? Salgından önce sanat istediğimizde doğrudan deneyimlediğimiz bir şeydi, şimdi olanaklarımız ölçüsünde ona erişmeye ve deneyimlemeye çalışıyoruz. Galeri ve müzeler rekor düzeyde web trafiği yaşıyor. Özel galerilerin çoğu çevrimiçi izleme odaları başlatmış durumda. Zoom üzerinden sanal turlar ve sergiler gerçekleştiriliyor. Oysa sanat eseri gerçek bir mekânda daha farklı, doğrudan izleyicisini ister. Sanata bakmanın kolektif ve sosyal bir davranış olduğunu söylerken, tüm yaşadıklarımızı dönüşüm olarak tanımlayabilecek miyiz ona yakından bakmalıyız.
Sosyal medya bir süredir sanat alanlarına girmişti ama aniden sanat kurumlarının izleyiciyle bağlantılarını sürdürmelerinin tek olarak kanalı haline geldi. Sanat dünyasının en saygın kurumları alışılmışın dışında işler yapmaya başladı. Daha önce RA etkinlikleri için ciddi tanıtımlarla dolu Royal Academy Twitter sayfası, amatör sanatçılara yönelik bir çalışmaya yöneldi. Yayınlanan örnek paylaşımlardan biri şu: “Bize kim susamış bir gelincik çizebilir?” Bu paylaşım sanat dünyasının Covid-19 salgınına nasıl adapte olabildiğini gösteren bir örnek. Diğer galeriler de daha az yukardan aşağıda daha çok işbirliğine dayalı buna benzer projeler deniyor.
Dünya genelinde sanat sektöründeki galerilerin üçte birinin 2020 sonuna kadar kapanabileceğini söyleyen yazılar okuyorum. Sanat piyasası geri dönse bile, çok daha küçük bir pazar olacak. Sonsuz genişleme, mega koleksiyonerler, astronomik satışlar. Salgın öncesinde sanat piyasasının doğası olarak tanımladığımız bu dinamikler sürdürülebilir değildi. Azın çok ve değerli olduğu bir sürece girdiğimizi düşünüyorum. Dünya savaşları ve küresel tehlikeler gibi geçmişin büyük travmatik olaylarına baktığımızda sanatçıların bunlara her zaman bir yanıtı olduğunu görebiliriz. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Dada ve Gerçeküstücülük vardı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Varoluşçuluk ve Duygusal Soyutlama. Şu anki salgın kendi sanatını da oluşturacak mı bilmiyoruz ama tarihin kırılma noktalarından biri olan bu salgın sonunda ortaya çıkacak işlerin çok ilginç olacağı kesin. Esas sorumuz, merak ettiğimiz de bu, neye bakıyor olacağız? Sanat neye benziyor olacak?
Yurtdışında çok sayıda sergi açmış uluslararası bir sanatçı olarak düşünceleriniz ve deneyimleriniz bizim için önemli. Başarınızın sırrı nedir? Bu dönemde genç sanatçılara ve sanatçı adaylarına vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı?
Yerel kültürel kodlarını eserlerinde özelleştiren ve yorumlayan sanatçıların küresel sanat platformlarında görünür olabildiklerini düşünüyorum. Sizi diğerlerinden ayıracak olan duygusal dünyanızın da dahil olduğu kültürel kodlarınızı yorumlayarak başka bir nesnede evrensel bir dil üreterek gösterebilmenizdir. Başarı olarak tanımladığımız şey buysa, kendi başarımı buna bağladığımı söyleyebilirim. İç dünyalarımızı anlayabilmenin doğru belirleyen olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle genç sanatçıların çalışmaya kendi iç dünyalarını anlayarak başlamaları gerektiğini düşünüyorum. Bu dünyayı gösterebilmenim tek yolu var, o da yaratıcılık. Sürdürülebilir kılmanız için de düzenli olarak çalıştırmanız gereken bir yönünüz. Gençlere izledikleri sanatçılara yakından bakmalarını ama nihayetinde kendilerine ait o kişisel alanı göstermenin yollarını araştırmalarını önerebilirim. Bu arayışın düşünmenin özgür olduğu bir sanat iklimi gerektirdiğini biliyorum. O yüzden çok kolay değil. Ama sanatçı olmak kolektif olarak kavranabilecek bir şey hakkında son derece kişisel bir şey ortaya çıkartmaktır.
Önemli olan bir şey daha var, o da tüm bunlarla birlikte iyi bir başlangıç yapabilmek. Bu oldukça önemli, hatta belki de işin yarısı. Bu yaklaşım sanat dünyasının çalışma şekliyle de örtüşüyor. Prestijli kurumlarda işlerinizin sergilenmesi daha çok kişiye ulaşmanızı sağlıyor, daha çok kişiye ulaştıkça da işleriniz daha çok sergileniyor. Birbirini besleyen ve etkileyen süreçler. 2013 yılından itibaren Marlborough Gallery başta olmak üzere çok sayıda prestijli uluslararası galeri ve sanat kurumlarıyla işbirliği yaptım. Bu işlerimin daha fazla küresel platformlarda görünür olmasını sağladı. New York, Berlin, Venedik, Miami, Hong Kong, Barselona, Madrid, Budapeşte, Cenevre, Viyana, Bakü, Dresden ve Amsterdam gibi şehirlerde işlerim sergilendi.
2017 yılında sonra çalıştığım galeriler arasında Galerie Michael Schultz katıldı. Vasarely Museum, Janus Pannonius Museum, Zsolnay Museum, Bank Austria Kunstforum Wien, Rosenhang Museum, Kunsthalle Dresden, Kunsthalle Brennabor ve Heydar Aliyev Kültür Merkezi gibi prestijli müzelerde kişisel sergilerim açıldı. Eserlerinin özgün olması gerekliliği yanında, doğru sanat kurumlarıyla kariyerlerinin erken dönemlerde işbirliği yapmaya başlayabilmeleri genç sanatçılar için önemli.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/5/4/3948.mp4
Hazırlayan: Özge Kahraman
Yazı ve Fotoğraflar: ArtNews
SANKO Holding 120’nci Yaşını “Sahre” Sergisiyle Kutluyor
28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Yolculuğu: Mehmet Birkiye ile Söyleşi
31. Sakıp Sabancı Sanat Ödülleri Sahiplerini Buldu
Melek Zeynep Bulut’un “Duo” Adlı Eseri İkonik Painted Hall’de Sergileniyor
9. Çanakkale Bienali Kapsamında KTSM İşbirliğiyle ‘Kamusal Alanda Sanat’ Çalıştayı Gerçekleştirildi
Yorum yapmak için tıklayın