Travma ve Yaratıcılık: Sanatçıların Psikolojisi

İlayda Haydarpaşa

2 ay önce

Sanat ve psikoloji arasında tahmin ettiğimizden çok daha derin bir bağ bulunmaktadır. Sanatçılar çoğu zaman ilhamlarını yaşadıkları acı dolu deneyimlerden alırken, tuvale vurdukları her fırça darbesiyle ruhlarındaki sessiz çığlıkları susturmaya çalışmaktadırlar. Kimi ressamlar direkt olarak travmalarını resmederken, kimi ressamlar da bir manzaradan ilham aldığını zannederken aslında bilinçaltının etkisiyle travmalarını dışa vururlar. Bu sayede kendileriyle ve geçmişleriyle yüzleşirken, topluma da evrensel bir duygusal deneyim alanı yaratırlar. Yani bilinçli ya da bilinçdışı olarak da olsa sanatçının yaratım sürecinde travmalarından bağımsız şekilde bir eser ortaya koyması çok zordur. Peki, travmalar gerçekten yaratıcılığın kaynağı olabilir mi?

 Rene Magritte: Annesizlik ve Savaş Arasında Bir Kariyer

René Magritte, Les Amants (Aşıklar), 1928, Tuval üzerine yağlıboya, 54 × 73 cm, Museum of Modern Art (MoMA), New York

Rene Magritte’in eserlerine baktığımızda sadece sürrealizmin en iyi örneklerinden bazılarını görmekten öte, onun acılarını, yaralarını ve dünya savaşı arifesinde annesinin akli sorunlarıyla geçen çocukluğunun izlerini görürüz. Eserlerinde kullandığı sürrealist imgelerin birincil görevi sanatına hizmet etmek olsa da geçmişinin kapılarını araladığımızda, aynı imgeler zorlu geçen travmatik bir çocukluğun çığlıklarına dönüşmektedir.

 “Aşıklar” serisine baktığımızda başına çarşaf geçmiş bir çiftin aşkına romantik bir pencereden şahit olabiliriz. Fakat daha 13 yaşındayken, annesinin bir gece vakti intihar ettiği nehirden başına geceliği dolanmış şekilde ölü bedeninin çıkarılışına şahit olan Magritte için “Aşıklar” serisi sadece romantik bir eserle sınırlı kalmış olabilir mi? Annesinin akli sorunları yüzünden 11 yaşından itibaren ona bakıcılık yapan ve intihar etmemesi için iki sene boyunca ona bekçilik yaptığı halde annesini kurtaramayan bir çocuğun gördüğü acı dolu manzarayı unutması mümkün değildir. Başına geceliği dolandığı için yüzü gözükmeyen bir anne bedeni… Ve yıllar sonra başı örtüyle sarılmış bir kadın figürü… Belki de başı çarşafla örtülmüş erkek figürü de annesini kurtarmakta başarılı olamadığını düşünen 13 yaşındaki Magritte’in kendisidir ve bu eserle birlikte, yıllar önce kaybettiği annesiyle kendisini yeniden kavuşturmuştur. Felsefenin resmini yapmayı tercih eden ve imgeleri heterotopik bir şekilde kullanarak gözle görülenden çok daha ötesini sanatseverlere anlatmayı seven Magritte için kafasını kapattığı kadın ve erkekle annesinin ölümünü resmetmiş olması ve ruhunda açılan duygusal boşluğu fırça darbeleriyle rahatlatmak istemesi pek imkansız bir durum değildir. Dolayısıyla Magritte’in eserlerine bakmak, aslında sanat ile psikolojinin birbirine nasıl dokunduğunu görmektir: bastırılamayan acılar, boyalı tuvalin yüzeyinde bir daha kaybolmamak üzere yerini alır.

 Frida Kahlo: Acılarını Resmetmiş Bir Sanatçı

Frida Kahlo, Henry Ford Hospital (Henry Ford Hastanesi), 1932, Tuval üzerine yağlıboya, 30.5 × 38 cm, Dolores Olmedo Müzesi, Meksiko

Acıların yaratıcılığa dönüşebildiğini bizlere gösteren en önemli sanatçılardan biri Frida Kahlo’dur. Daha 6 yaşındayken geçirdiği çocuk felci sebebiyle acı olgusuyla tanışan Kahlo, ömrü boyunca ağrı çekmediği bir gün bile olmadığından bahsetmiştir. Küçük yaşından itibaren ağrı, travma ve belanın peşini bırakmamış olduğu Kahlo’nun en büyük şansı ise babasıdır. Çektiği ekonomik sıkıntılara rağmen varını yoğunu kızının iyileşmesine ve gelişmesine harcayan babası sayesinde resim sanatıyla tanışmış; geçirdiği trafik kazasından sonra yatalak olarak geçirmek durumunda kaldığı yıllarda, ruhundaki yaraları çizdiği resimlerle ifade etmiştir. Travmatik yaşamı boyunca da edindiği bu ifade biçimine dört elle sarılmış ve sanat dünyasına onlarca eser kazandırmıştır. Hayatı boyunca ona dayatılan hiçbir kuralı ve kalıbı tanımayan Frida, sanat hayatı boyunca belirli bir akımın sınırları içine dahil olmamıştır. Onun sanat dili daima travmalarını dönüştürmek, acılarını yaratıcılığa dönüştürmek olmuştur.

Bunun en güçlü örneklerinden biri de “Henry Ford Hastanesi” adlı eseridir. Hastaneden otel odasına döndüğü gibi resmettiği eser, Frida’nın Henry Ford hastanesinde düşük yaparken yaşadığı fiziksel ve ruhsal acıların bir yansımasıdır. Anne olmak için can atan ama geçirdiği trafik kazası sebebiyle doğum yapması mümkün olmayan bir kadının, bebeğini kaybettikten sonraki ruhsal çöküşünün gerçeklik ve fanteziyi harmanlayarak ifade ediliş biçimidir. Acı, onda bir üretim gücüne dönüşmüş; içsel fırtınalarını resimleriyle ifade etmiş ve onları görünür kılmıştır.

Yazı ve Fotoğraflar: İlayda Haydarpaşa

Paylaş:

Yorumlar (9)
Zb

Zeynep beyza ulutaş

Makaleniz beni çok etkiledi artık bu tarz sanat eserlerine bakarken daha anlamlı bir şekilde bakabilip yorumlayabileceğim için çok heyecanlıyım. Yazarın daha fazla yazılarını okuyabilmek için can atıyorum, emeğinize sağlık.
ET

Emir Tamtürk

Uretkenlik ve yaratim surecinin ilhaminin farkli bir perspektiften analizi, okumasi keyifli bir yazi.
SY

Sibel Yalçın

Çok güzel bir yazı, özellikle Kahlo'nun acılı yaşamının resimlerine yansımasını biliyordum. Şimdi tüm ressamların yaşam hikayelerini merak eder oldum. Emeklerinize sağlık.

Selin Çıtak

Sanatçıların ruhsal derinlikleri eşsiz bir anlatımla yazıya dökülmüş , tebrik ederim . Okurken büyük bir farkındalık ve sorgulama yaratan bir yazı 👏🏻
ÖD

Özlem Demirel

Tabii 😊 İşte biraz daha uzun bir yorum: “Yazınız gerçekten çok etkileyici. Sanat ile psikoloji arasındaki bağı bu kadar içten ve anlaşılır bir dille aktarmanız, konuyu daha da derinleştirmiş. Travmaların sanatçıların yaratım sürecinde nasıl dönüştüğünü anlatış biçiminiz hem düşündürücü hem de ilham verici. Okurken sanatın aslında sadece estetik bir üretim değil, aynı zamanda bir iyileşme ve yüzleşme alanı olduğunu hissettiriyor.”
MD

Mirsad Demirel

Sanatın ruhla bu kadar derin bağını anlatış biçimi beni çok etkiledi. Sözleriniz gerçekten düşündürücü ve ilham verici. 🌿

Nuray İnan

Süper bir yazı olmuş ❤️Tebrikler
VD

Volkan Duman

Makalenizi büyük bir ilgiyle okudum. Hem düşündürdü hem de hissettirdi. Sanatın acılarla nasıl iç içe geçtiğini bu kadar akıcı ve içten aktarmanız beni gerçekten etkiledi. Emeğinize sağlık.
ŞH

Şükrü Haydarpaşa

Çok ilginç bir yazı. Aslında bir eseri incelerken resim veya heykele doğru anlam yükleyebilmek için, yaratıcısının içinde bulunduğu çevresel şartları ve ruhsal durumunu da bilmemiz gerektiğini anlıyoruz.

Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

3 gün önce

Renklerin Psikolojisi: Ruhun İtiraf Biçimi

bir ay önce

Banksy: Görünmez Bir Sanatçının Psikanalizi

bir ay önce

Floransa Sendromu: İlk Görüşte Sanat

En Çok Okunanlar