Viva Arte Viva / Yaşa Sanat Yaşa | Yazı Döne Otyam
1895’de ilki düzenlenen 57. Venedik Sanat Bienali yine fırtına gibi başladı. Bienal hakkında detaylı yazıları sanat yazarlarına bırakarak kısa bazı izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
Carole Feuerman10-12 Mayıs’da ön izlemesi olan Bienal, Venedik’in güzelliğine güzellik katmıştı. Kentin her yerinden adeta fışkıran eserler eşsiz bir güzellik katıyordu Venedik’e.. Lorenzo Quinn’in küresel ısınmaya dikkat çeken support/destek isimli “el “ heykelinden tutun, parklarda karşılaştığımız Contemporary İstanbul’dan da tanıdığımız Carole Feuerman’ın büyük ölçekteki heykelleri dikkat çekiciydi. Kamusal alanlarda bu eserleri görünce özenmeden edemedim. Etrafında hiçbir koruma olmaması da hasret kaldığım bir ortamdı. Kore PavyonuAyrıca Venedik sokaklarında, restoranlarda Orlan, Zizek, Ai Weiwei, Marina Abramovic’le karşılaşmak da keyif vericiydi. Ancak sokaklardaki ve önemli meydanlardan San Marco’nun su altında olması, yürüyüşe geçit vermemesi o güzelliği perdeliyordu. Bienal zamanı hazırlıksız olmak anlayamadığım bir durum oldu. Geta Bratescu, RomanyaBu yıl ki konsepti “Viva Arte Viva / Yaşa Sanat Yaşa “ olan Bienal’de 86 ülkenin pavyonu bulunuyor. Yine Giardini ve Arsenal’de olmak üzere kurgulanan bienalin küratörü Christine Macel.
Macel “ sanatın insanlığın en temel ifade ve düşünme aracı” olmasına dikkat çekmiş. Leonor AntunesÖn izleme olduğu halde Giardini’de bulunan özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Kanada, Rusya, gibi pavyonların önündeki kuyruklar Venedik’te geçirdiğimiz iki buçuk günde bienalin en önemli iki ödülü olan Altın Aslan’ı alan Almanya Pavyonu’nu görmemize olanak tanımadı. Anne Imfof’un imzasını taşıyan Alman Pavyonu’nda belli saatlerde gerçekleşen ve uzun süren bir performansı görenlerden dinlemekle yetindik. Onun dışında çok sindirmeden de olsa tümünü görmeye çalıştık. Rusya, Romanya, Japonya, İtalya’da olduğu gibi çoğu pavyon etkileyiciydi. Thu Van Tran Olafur EliasonGiardini’de bulunan pavyonlardaki sergiler daha güçlü olmasına rağmen, merkez sergisi, Arsenale’deki merkez sergisine göre daha sönüktü. Aldığım görüşler de bu yöndeydi. Hassan Sharif, Edi Rama, Olafur Eliason, Hajra Waheed, Lubos Plny’in işleri, Giardini’de keyifle gezdiğim sergilerden oldu. Arsenale’deki ana sergide yer alan, Türkiyeli sanatçı Hale Tenger’in kıyı bölgelerinde rastladığımız balonlara ateş etme oyunundan ilham alan ‘Denizin Üzerinde Balonlar’ adlı 7 kanallı video enstalasyonu en beğendiğim ve etkilendiğim işlerden oldu. En iyi sanatçı dalında Altın Aslan alan Almanya, Fuldalı sanatçı Franz Erhard Walther’ın işi de çok dikkat çekti. Tekstilin çokça olduğu, örneğin Lee Mingwei, Sheila Hicks, Ernesto Neto gibi sanatçıların işlerinin de bulunduğu Arsenale’nin ana sergisinde daha çok vakit geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Michel Blazy İkinci gün ,Arsenale’deki Türkiye Pavyonu sanatçısı Cevdet Erek’in açılışına katılma heyecanıyla başladı. ‘Görmeyip dinleyebileceğiniz bir işi ‘görmeye’ giderken yine hızlı hızlı pavyonlara girip çıkmak, yollarda sanatçı ve gazeteci dostlarla karşılaşıp hal hatır sormak, 2. Mardin Bienali küratörü Paolo Colombo’yla ve yaptığımız üç bienale katılan uluslararası sanatçılarla ayak üstü hasret giderip Mardin konuşmaları yapmak, su sıraları, kahve sıraları, yemek sıraları, sergi sıralarında sohbetlere devam etmek yorgunluğa değdi. Aynı gün, saat 14.30 civarı Türkiye Pavyonunda Cevdet Erek’in ‘Çın’ layan açılışını beklerken heyecanım doruktaydı. Doğal ışık kullandığı için loş bir ortamda, ahşaptan hazırladığı bu mekanda hoparlörlerden gelen çeşitli çınlamaların, fısıltıların seslerini dinlerken bir yandan da yoğun ilgiden çok mutluydum…
Cevdet Erek
Cevdet Erek sergi açılışı devam ederken tam aşağıda, yolda Nevin Aladağ’ın muhteşem performansı başladı. 7 kadın metal kaplı kare platformlarda çeşitli hareketlerle topuklarıyla iz bırakıyorlardı.
2.Bienal günü Metropole Otelde sıcak bir kokteylle sonlandı.
Hale Tenger
Bienalin özelliklerinden sanatçı ve ziyaretçileri bir araya getirecek, yemek yerken sohbet etme imkanı sunan ’Tavole Aperto’’ (Açık Masa)’yı da çok samimi bir etkinlik olarak bulduğumu da yazmadan geçemeyeceğim. Çekoslavakya, Jana Zelibska Bienal bir tarafa, bienal çerçevesindeki sergilerinin bir kısmını 3. gün sabahında uçağa yetişme telaşıyla görebildik. Damien Hirst sergisi en çok konuşulan sergilerdendi. Girer girmez 18 metrelik devasa heykeliyle karşılaşmak büyük bir etki bırakıyordu. Art News her ne kadar son yılların en kötü sergisi diyorsa da son derece ilginç ve etkileyici geldi bana. Damien Hirst Rusya, Gerisha Bruskin
Nazlı Pektaş (Sanat tarihçisi ve yazarı)
57. Venedik Bienali bellek, zaman ve emek arasında izleyeni sanat ve sanatçı eşliğinde hatırlamalarla dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Ülke pavyonlarını bir kenara bırakırsak Fransız küratör Christine Macel, Arsenal ve Giardini’deki ana pavyonlar arasında yaptığı bölümlemelerle; (Giardini’deki renklerin pavyonu, şamanların pavyonu, zaman ve sonsuzluğu pavyonu, ya da Arsenal’deki sanatçıların ve kitapların pavyonu, sevinçler ve korkular pavyonu) yeryüzündeki meselelere Viva Arte Viva- Yaşa Sanat Yaşa başlığıyla sanatın kendisini kutsayarak, sanatçının üretimini ve bu süreci merkeze alarak yaklaşıyor. Bienalin içinde gezerken karşımıza çıkan renkler, malzemeler, sesler, ışıklar ve ruh, sanatın kendisinin özne olduğu uzun bir cümle kuruyor. İki yıl önceye dönüp “Dünyanın Tüm gelecekleri” başlığıyla Okwuı Enzewor küratörlüğünde gerçekleşen 56. Venedik Bienali’ni hatırlarsak; Enzewor, siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik ve çevresel felaketlerdeki ortak kaybımız ve ortak suçumuzu hüzün dolu ve paylaşımcı bir dille siyaseti merkeze alarak aktarıyordu. 56. Venedik Bienali’nden ayrılırken kulaklarımda çınlayan yeryüzünün imdat çığlığı 57. Venedik Bienali’nde yerini sanatçıların seslerine bıraktı. Bu sesler, o büyük gürültünün içinde Venedik’te düşler ve umutlar için büyük bir sahne kuruyor. Tek perdelik de olsa bu sesler iyileşmek için yedi ay Venedik’te yankılanacak.
Michel Blazy
Esra Aliçavuşoğlu ( Sanat Tarihçisi)
Venedik Bienali her zaman olduğu gibi bu yıl da, tüm görkemi, kalabalığı ve sanat dünyasının ünlü ünsüz her ligden insanının bir araya geldiği bir açılışla sanat dünyası için ne denli önemli olduğunu hatırlattı. Bienalin ağır topları Almanya, Rusya, Amerika ve İngiltere güncel politik süreçlere ilişkin eleştirel bir tavırla yer alıyorlar bu bienalde. Aslında hem Giardini’deki hem de Arsenal’deki ülke pavyonlarının çoğu dünyanın hem ideolojik hem de siyasal olarak keskinleşen tavrına gelenekle, bellekle ve tarihle işbirliği yaparak çarpıcı ve düşündürücü yanıtlar veriyor. Dolayısıyla bu yıl Viva Arte Viva (Yaşa Sanat Yaşa) başlığıyla gerçekleşen Bienalin hem ülke pavyonlarında hem de Christine Macel’in bu yıla özel tematik pavyonlara böldüğü sergisinde dikkatimi en çok çeken, ister geleneksel olanın naifliğiyle isterse teknolojinin nimetlerinden yararlanarak dünyanın hiç de iyi bir yere gitmediğini göstermek için çabalamaları oldu.
Arjantin Pavyonu, Claudia FontesShila Hicks ve ben =)Yazı: Döne Otyam
Yazı ve Fotoğraflar: Döne Otyam
Yorum yapmak için tıklayın