Genç Türk sanatçı Zeynep Abeş Memory Place adlı üç enstalasyon çalışmasını Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı Los Angeles Art Show’da sergileyerek başarılı bir ilke imza attı. İstanbul’un en önemli yerlerinden İstiklal Caddesi’ni çok farklı bir gözle yansıttığı enstalasyon çalışması sanat severlerden büyük bir ilgi gördü. Los Angeles’in ardından Yapıkredi Bomontiada’da düzenlenen Mamut Art Project’te sergilenen Memory Place Türk sanatseverlerden de tam not aldı.
Zeynep Abeş, ‘İstiklal Caddesi’, ‘Anne’ ve ‘Uçak’ adlı üç enstalasyon çalışmasından oluşan Memory Place eseri kendisinin ve ailesinin çektiği 1000’e yakın fotoğraftan oluşuyor. Videoların ses dizaynı ise yine sanatçının kendi çektiği videoların seslerinden alıntı yapılarak ortaya çıkarıldı.
Abeş, Memory Place'de, İstanbul'un hatıralarında bir şehirden çok bir fikir haline gelmesiyle ilgili üç anı keşfediyor ve bu süreci point cloud data verileri, video ve fotoğraflarla birlikte izleyiciden uzaklaşan üç boyutlu ortamlara dönüştüren fotogrametri (photogrammetry) aracılığıyla görselleştiriyor. Videoların ses tasarımı Devin Embil, uçak bulutu modeli Adam Cigler’in imzasını taşıyor.
Zeynep Abeş’i biraz tanıyabilir miyiz? Sanatla olan merakınız nereden geliyor öğrenebilir miyiz?
Sanat ve müziğin her türlüsüne meraklı, kalabalık bir ailede büyüdüm. Annem her zaman ailemizin tarihi ve anılarına önem veren bir ev ortamında bizi yetiştirdi. Ben de bunu örnek alarak sanat işlerimi hep çocukluğumdan ve yaşamımdan aldığım anılarla geliştirdim. Küçüklüğümden beri her zaman fotoğraf ve film üzerine ilgim vardı. Mesela ilkokul dördüncü sınıfta fotoğraf kulübünü seçip, liseden mezun olana kadar devam ettim. Etrafımın sürekli fotoğraf ve videolarını çekmem aslında hafızamın zamana karşı verdiği var olma çabası ve unutma korkusuyla ilgili. Zamanla kaybolabilecek hatıralımı koruma amaçlı, çocukluğumdan beri değişen aile dinamikleri, evim, mahallem ve etkilendiğim sosyal ve politik dönüşümleri ele alan işler üretmeye devam ettim. Lisedeyken, büyükannem Keriman Halis Ece ile ilgili bir belgesel çekerek, Emerson Üniversitesi’nin sinema bölümüne girdim. Daha sonra kariyerimi medya sanatları üzerine şekillendirerek, yeni teknolojilerle anlatılabilecek hikayelerin eserlerine konsantre olmayı hedefledim.
Uzun süre dijital sanat üzerine küratöryel projeler, seminerler ve workshoplar yürüttüm, yalnız kendimi zamanla daha çok sanatçı kimliğinin içinde görmeye başladım. Küratör tarafında kariyerime devam ettikçe, kendi işlerimi yaratmaya vaktim olmadı. Bu nedenle UCLA’in medya sanatları yüksek lisans bölümüne başvuru yaptım ve dekan bursuyla kabul edildim. Daha çok medya ve film dünyasından geldiğim için, tamamen güzel sanatlara konsantre olan bir bölümde olmak bana profesyonel anlamda bir sanatçı olmanın prensiplerini öğretti.
Yapıkredi Bomontiada’da düzenlenen Mamut Art Project’te sergilenen Memory Place çalışmanızdan bahseder misiniz? Nasıl ortaya çıktı bu çalışma?
Sanat çalışmalarım genellikle kişisel hatıralarımın hızla akan zamana karşı verdiği var olma çabası ve unutma korkusuyla ilgili. Bu unutma korkusu çocukluğumdan beri özellikle değişen aile dinamikleri, evim ve mahallemin, sürekli fotoğraf ve videolarını çekerek sessizce kaybolabilecek anılarımı koruma çabalarımla daha da büyüdü.
Zaman geçtikçe, İstanbul'un değişken ruhuna konsantre oldum ve şehri görsel bir şekilde fotoğraf ve film kullanarak arşivlemeye başladım. Zamanla var olmayacak şeyleri korumak için arşivlenmiş fotoğraflar, filmler ve ses aracılığıyla anılarımın anlatılarını oluşturarak kapsamlı denemelerden sonra, hikayelerimi daha sürükleyici bir şekilde anlatmak istedim.
Farklı teknoloji ve yeni medya sanatlarını uzun sure araştırdıktan sonra, fotogrametriyi bir arşivleme aracı olarak kullanmaya başladım. Fotogrametri, herhangi bir ortam veya nesnenin üst üste bindirilerek çekilen fotoğraflardan, üç boyutlu dijital modellerin oluşturulmasını sağlayan bir teknoloji.
Memory Place, kişisel ve toplum olarak paylaştığımız anıların 3 boyutlu halde ve günlük hayatımızın ayrılmaz parçaları olan seslerle birlikte, sürükleyici bir deneyime davet eden bir enstalasyon çalışması. Her video yaklaşık 1000 fotoğraftan oluşuyor.
Bu projeye 2020 Şubat ayında başladığımda, pandeminin seyahat kısıtlamaları nedeniyle fotogrametri taramalarını tamamlamak için İstanbul’a dönemedim. Bu nedenle bu zamandaki fotoğraflar, İstanbul'daki ailem ve Los Angeles'taki ben arasında bir işbirliği yaparak uzaktan çekildi. Mesela, “Anne” isimli yemek masası sahnesini zoom üstünden teyzemi yönlendirerek iPhone fotoğraflarıyla oluşturduk. İstiklal caddesi sahnesi, babamın çektiği bir videodan alınan görüntü dizisiyle oluşturuldu. Normalde kalabalık olan caddeyi, covid karantinaları nedeniyle oldukça boş bir versiyonunu yakalamayı başardık. Daha sonra, fotoğrafları Los Angeles'ta 3 boyutlu hale getirip animasyonlar üstüne çalıştım. Bu projeyi uzaktan ailemle birlikte çalışma süreci, eserin büyük bir parçasını oluşturuyor.
Memory Place çalışmanız LA Art Show’da da sergilenerek büyük bir başarıya imza attınız. Bu süreç nasıl gelişti ve Los Angeles’ta yaşayan genç bir sanatçı olarak bu size neler hissettirdi?
LA Art Show’da “Immersive Distancing” sergisinin küratörü, Chon Noriega, özellikle pandemi döneminde yaratılan yeni medya eserlerini araştırıyordu. Ben de aynı zamanda UCLA’in Sinema ve Medya bölümünde akademisyen olan Chon ile tez projemin araştırma sürecinde tanıştım.
Memory Place, UCLA’in Medya Sanatları Yüksek Lisans Programında çıkan tez projemdi. Sanat eserinin yanı sıra, tezin yazılı kısmı için, yeni medya sanatçılarının dijital arşivlemede rolü üstüne araştırma yapıyordum. Chon ile kesişen araştırma alanlarımız sayesinde, özellikle sanatın kültürel ve kişisel miraslarımızı nasıl koruyabileceği konusunda uzun konuşmalarımızdan sonra beni LA Art Show’da düzenlediği sergi için seçti.
Gelen izleyicilerle çok güzel sohbetlerim oldu. Büyüdükleri yerden uzak yaşayanların yabancılaşma hissinin sandığımdan çok daha fazla kişinin hissettiğini farkına vardım. Bazıları da eve döndüklerinde kendi annelerinin onları nasıl karşıladıklarını, ne yemekler yaptığını anlattılar. Bu tarz paylaşımlarda ortak noktalarımızı keşfetmekten çok etkileniyorum ve gelecekte yapacağım işler için heyecanlanıyorum. Herkesin insanoğlu olarak paylaştığı duygular ve hisleri düşünerek çalışmalarımı ilerletmeyi umuyorum.
Memory Place enstalasyon çalışmanızdaki seslere dikkat çekiyorsunuz. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
Genellikle enstalasyonlarım için sesi son anda düşünen sanatçılardan biriyim ne yazık ki. Videolarla uyumlu bir müzik bulmayı düşünüyordum ama sonra kendi kendime düşündüm, "İnsanları gerçekten içine çeken ve sürükleyici bir anı deneyimi yaratmak için arşivlenmiş sesleri neden kullanmıyorum? Anılarımızı her ne kadar görsel olarak hatırlasak da, evimin veya şehrimin seslerinde önemle ihtiyacım olduğuna karar verdim. Araştırmam sırasında, şehirlerin kaybolan seslerini kaydeden ve arşivleyen birçok proje olduğunu gördüm. Sesler, kentlerin kültürel kimliğinin paha biçilmez soyut bir yönü. Bunların özellikle İstanbul gibi hızla değişen şehirlerde korunması gerektiğine inanıyorum. Sokak videosu için, YouTube'da İstiklal Caddesi'nde çekilmiş binlerce videoyu izledim ve o çok özel caddenin kimliğini oluşturduğunu düşündüğüm sesleri bu videolardan edindim. Ayrıca kendi telefonumdan, ailemin çektiği bazı rastgele videolardan da çalan müzisyenleri ve küçük ses parçalarını da kullandım. İnsanların videoya bakmadan, gözlerini kapatıp sadece sesi dinleyerek anıları yaşayabilmelerini istedim. Aynı şey, annemin yemek masası videosundaki sesler için de geçerli aslında. Dedem gülüyor, aile sohbeti devam ediyor, tabakların şıngırdama seslerini duyuyoruz… Büyük bir aileden geliyorum ve bu seslerin hafızayı yeniden canlandırmada çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Önünüzde ne gibi planlar var öğrenebilir miyiz?
Şu anda “Memory Place” projesini bir seri olarak büyütmeye çalışıyorum. İstanbul’un birkaç farklı mahallesinde fotoğraf yürüyüşlerine çıkarak, yeni 3D modeller yaratıyorum. Umudum, fotoğraf ve video kadar sık ve pratik bir şekilde anılarımı da fotogramateri teknolojisiyle varlığını sürdürmek. Aynı zamanda 3 boyutlu modellerin içinde insanların serbest şekilde hareket edebilmesi ve çekilen alanın tam büyüklüğünü yansıtmak için, sanal gerçeklik enstalasyonları sergilemeyi planlıyorum. Yalnız sanal gerçeklik gözlüklerini paylaşmak şu anda pandemiden dolayı güvenlik açısından çok tercih edilen bir teknoloji olmadığı için beklemedeyim.
Bunun dışında, fotogramateri gibi yeni medya araçlarının geçmiş ile olan ilişkimizi nasıl etkileyeceği üzerine olan araştırmalarımı UCLA’in medya üzerine olan doktora programında devam ettirmeyi planlıyorum.
Yazı ve Fotoğraflar: ArtNews
SANKO Holding 120’nci Yaşını “Sahre” Sergisiyle Kutluyor
28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Yolculuğu: Mehmet Birkiye ile Söyleşi
31. Sakıp Sabancı Sanat Ödülleri Sahiplerini Buldu
Melek Zeynep Bulut’un “Duo” Adlı Eseri İkonik Painted Hall’de Sergileniyor
9. Çanakkale Bienali Kapsamında KTSM İşbirliğiyle ‘Kamusal Alanda Sanat’ Çalıştayı Gerçekleştirildi
Yorum yapmak için tıklayın