Murat Germen
%5
25 Mart - 25 Nisan 2015
Milli Reasürans Sanat Galerisi
Murat Germen’in son bir kaç yıldır canlıların su hakları hatta nehirlerin kendi su haklarının gaspı üzerine yoğunlaştığı araştırmaları bu sergide yer alacak eserlerinin bütünlüğünde bir durum tespiti olarak izleyenlere sunulacak.
Dünya ortalamasında; hidroelektrik enerjinin toplam içindeki yüzdesine vurgu yapan “%5”ismini taşıyan sergi, 25 Mart-25 Nisan 2015 tarihleri arasında Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde görülebilir.
Nehirler kâr için değil, yaşam için akacak!
“Dağların doruklarından doğar nehirler; denizlere doğru aktıkça geçtiği her yerden ve dokunduğu her varlıktan bir parçayı kendine katar. Sadece nesneleri değil, yanından aktığı kültürleri de taşır nehirler. Ne Dicle’nin suyuyla Ergene’ninki birdir, ne de Herakleitos’un dediği gibi aynı nehirde iki kez yıkanılır. Denizlere ulaştığında artık sadece su değil, yaşamın her varlığıyla bütünleşmiş, hayatın kendisi olmuştur nehirler. Ne kadar özgür akarsa, o kadar hayat verir nehirler.
Ancak köylerimizi kenarına kurduğumuz dereler, sayısı binleri aşan HES’ler sayesinde artık nehirlerine kavuşamıyor. Yaşam kaynağı suyu enerjinin hammaddesine çeviren bu hidrolik yapılar, Zeugma ve Allianoi gibi insanlık tarihine ışık tutan ve geçmişimizle son bağlarımız olan yüzlerce antik yerleşimi geri dönüşü olmaz biçimde sulara gömdü. 12 bin yıllık kesintisiz tarihiyle Hasankeyf’i de aynı son bekliyor. Suyuna ve toprağına el konulan kırsal kesim, doğaya emeğini katıp üreten köylüden, maden ocakları, fabrikalar ve inşaatlarda karın tokluğuna ve can pahasına çalışan işçilere dönüşüyor. Dicle, Çoruh, Senoz, Alakır, Munzur ve daha yüzlerce akarsuyun yaşattığı eşsiz ekosistemler, binlerce HES inşaatıyla alt üst oluyor. Ülkenin enerji ihtiyacına cevap vermesi mazeretiyle, el değmemiş doğanın ortasına kondurulan bu büyük insan yapısı oluşumların getirileri ne yazık ki götürülerini karşılamıyor.
Dünyanın önde gelen ekonomilerine sahip gelişmiş ülkeler, şimdilerde rüzgar ve güneş enerjisine geçiş yaparken, görece çağ dışı teknoloji olarak görülen hidroelektrik enerji üretiminin toplam enerji üretimi içinde çok küçük bir yüzde kapladığını görüyoruz. Yapılan bilimsel çalışmalar, küresel ölçekte, bu yüzdenin ortalama %5 civarında seyrettiğini gösteriyor.
Kazanç bu kadar düşük iken, kayıp ise hayli yüksek: yerel ekosistemin çöküşü, verimli arazi kaybı, su akış debisinin azalmasından kaynaklanan sıcaklık ve nem artışı, bir sera gazı olan metan salınımının artması, afet vakalarında katastrofik sonuçlar, mecburi nüfus tehciri yüzünden anıların, belleğin, aile ocağının yitimi...
Kentlerimizi etrafına kurduğumuz nehirler, artık ya açık atık su kanallarına ya da kurumuş dere yataklarına dönüştü. Endüstrileşmeyle birlikte Londra’daki Tyburn Nehri, New York’taki Saw Mill Nehri ve İtalya Bresica’daki Bova-Celato Nehri gibi yüzlerce akarsu on yıllardır yerin altında dev kanallar içinde gözlerden ve gün ışığından ırak akıyor.
Amazon, Nil, Tuna ve Yangtze gibi gezegenin can damarları, yaşamı yok sayıp, ekonomik kârı kutsayan ortak bir hâkim anlayışın cenderesinde. Nehirlerimiz insanlar ve diğer canlıların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için değil, enerji, ambalajlı su, endüstriyel tarım ve yapı sektörlerinin büyüyen su talepleri için kelepçeleniyor ve boğuluyor. Havzalarımız kangren oluyor. Tüm canlıların ve gelecek kuşakların su hakkı gasp ediliyor. Nehirlerin kendi su hakkı gasp ediliyor. Tarihin en ölümcül adaletsizliği gezegeni esir alıyor. Nehirler barajlar ve HES’lerle ne kadar kelepçelenirse, borulara ve tünellere ne kadar hapsedilirse, o kadar ölüm saçıyor.
Derelerini tekrar özgür akarken, toprağa değip hayat verirken görmek için mücadele edenler, kayıp nehirlerini bulmak için yola çıkanlar şunu anlatıyor. Ekolojik adalet ve gerçek demokrasi için toplumsal hareket suyun hareket etmesine, yaşamın akışı nehirlerin akmasına bağlı. İnsanlar dünyanın dört bir yanından yükselen su hakkı mücadelesine, nehirler denizlere… “
Müzik:Müzikotek