Aşkı, Acıları ve Yalnızlığıyla Camille Claudel Sahnede | Yazan Tilda Tezman
Büyük Sanatçı Camille Claudel'i (1864-1943), Charles Gonzales muhteşem bir performansla, Paris'te Poche - Montparnasse Tiyatrosu’nun sahnesinde yorumluyor.
Kadınların nefretine ve erkeklerin alçaklığına rağmen, üretmeye ve yaratmaya devam eden bu kadını, Charles Gonzales , bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarıp onun sırrının tam ortasına dokunuyor.
Oyun, yarı karanlıkta başlıyor. Yorgun yüzünü daha bir belirginleştiren, yırtık pırtık bir elbise giymiş oyuncu yerde yatmakta... Makyajsız bir erkek-kadının bir travestiye benzemek gibi bir çaba sarf etmemesi, salonda bir şaşkınlık rüzgarı estiriyor. Nitekim, Gonzales bir kadın oynamıyor. O, acılı bir yaşamı oynuyor. Yetmişbeş dakika süren bu oyunda, sahnede Gonzales, lanetli kadın sanatçıya saygı duruşunda bulunuyor. Oyunda kronolojik bir sıralama takip edilerek, bu heykeltraş kadının yaşamı mektuplaşmalar aracılığıyla ortaya konuyor. Bu artist, kargaşaları ve deliliğiyle Gonzales'in içinde barınmaya başlıyor. Sesi, tonlamalarındaki iniş çıkışlarla, bu kadının tutkusunu, hayal kırıklıklarını, paranoyasını, yalnızlığını ve deliliğini tasvir ediyor.
Artistin vücudunu ele geçiren bu deliliğe, Camille Claudel'in yaşamı boyunca iki erkekle olan ilişkisi neden olmuştur. Birincisi hocası, büyük aşkı, canını yakan, taciz eden davranışlarıyla kanatlarını kıran Auguste Rodin, diğeri ise, Camille'in güzelliğine hayran olan, ona "Camomille" (Papatya) diye hitap eden ama ne yazık ki onu tımarhaneden kurtarmak için kılını bile kıpırdatmayan kardeşi, ünlü yazar Paul Claudel. Camille Claudel, ömrü boyunca acı içinde yaşamış bir kadın... Kıskanç bir adamı sevdiği için acı çekmiş, bu aşkın gölgesinde kalmaya mahkum edildiği için acı çekmiş, parasızlıktan dolayı acı çekmiş, başarısı görmezden gelindiği için acı çekmiş bu kadın "Lanetlenmiş ve kötü kaderin sillesini yemiş sanatçılar " kategorisine ait.
Charles Gonzales, bir ruh halinden ötekine geçerken müthiş bir beden dili kullanıyor. Yavaş başlayan, ardından sancılı ve kırılgan olan, sonra daha hızlı ve öfkeli devam eden, acısını ve sanatının anlaşılmazlığını haykıran, yeteneğinin farkında ama onu ispatlamaktan aciz... Tonlamalardaki kopmalar ve kırılmalarla, Gonzales'in sesinin gürlüğü ortaya çıkıyor. Usta sesiyle, yumuşak tizleri ve buruk kalınları mükemmel kullanan Gonzales, bakışlarıyla da harikalar yaratıyor. O dürüst, delici, tehditkar, acılı, kaçan, yalvaran, dilenen bakışlar...
Yorumcu Gonzales , deliliğin bir şekilde cinsiyetlerin ötesine geçtiğini anlatmaya çalışıyor. Deliliğin evrensel bir nevroz olduğunu, hepimizin ip üstünde yürüyen cambazlara benzediğimizi ve herkesin her an tıpkı Camille gibi aşağıya düşüp kaybolabileceğini dile getiriyor.
1913 yılından, ölümüne kadar, tam otuz yıl boyunca bir psikiyatri hastanesinde, mermerinden ve aşkından yoksun bırakılan Camille Claudel, mektuplarından birinde "Ellerinin artık sustuğunu" yazarken, üretimi için gereksinme duyduğu mermerden nasıl mahrum edildiğini dile getiriyor... 1927 yılından itibaren annesine ve sevgili kardeşi Paul'e yazdığı mektuplardaki "Anne, gel beni al" ve "Paul seni bekliyorum" gibi cümleleriyle, çaresiz acısını dile getiriyor. Kendisine yardım etmedikleri ve çağrılarını cevapsız bıraktıkları için , onlara sitem ediyor.Camille Claudel, hapsedildiği tımarhanede gün geçtikçe artarak seyreden delilik nöbetlerini, kaldığı odadaki kötü şartları, verilen sağlıksız ve yenmeyecek kadar rezil yemekleri sıralarken: "Hakkım olan özgürlüğümü geri istiyorum" diye haykıran Charles Gonzales'in etkileyici sesiyle, büyük heykeltraşın derin umutsuzluğu salonda yankılanıyor. Rodin ile aralarında süregelen acı ve karmaşık ilişkiden söz ederken, sevgilisine:"Beni bir daha sakın ola ki aldatmayın." cümlesi seyirciyi hüzünlendiriyor.
Mohamed Maaratie'ye ait olan ışık tasarımı metne çok uygun. Çok az aydınlatılmış, karanlığa yakın, loş bir sahne; yer yer serpiştirilmiş az bir ışık... Aynı Camille Claudel'in yaşamındaki az ve seyrek ışık gibi....
Charles Gonzales'in rejisi ve dekoru sayesinde, ölümün ve hastalığın kol gezdiği karamsar bir atmosfer yaratılmış. Sahnedeki hareketsiz iskemle ve beyaz ip, herşeyi anlatmaya yetiyor.
Theatre du Poche- Montparnasse Tiyatrosu'nda 8 ocak- 30 nisan 2018 tarihlerinde oynanmaktadır.
Yazı: Tilda Tezman