Burçlar kuşağının ilk burcu Koç ile hareketli ve enerjik bir bahar ayına ‘Merhaba!’ derken bakalım bu burcun büyük sanatçısı da koç kadar dinamik, koç kadar coşkulu ve koç kadar atılgan mı?
Bugün 21 Mart, ilkbahar ekinoksu tarihi. Bugün gece ve gündüz süreleri eşitlendi. Bugün bahar mevsiminin başlangıcı.
Eriyen karların yerini, rengarenk tabiat örtüsü kaplar
Buz gibi esen rüzgarı, kıpır kıpır güneş sarar
İçimizi ısıtan sahlebi, serin bir limonata yudumlar.
Ben kahvenin orta şekerlisini, havanın ne çok sıcak ne çok soğuk olanını, insanın ise siyah, beyaz değil de gri olanını severim.
Ben bahar çocuğuyum ilk baharı severim!
Sabırsız Koç insanını daha fazla bekletmeden hemen yazımın büyük sanatçısına geçmek için harekete geçiyorum ve sizleri hikayesiyle baş başa bırakıyorum.
Tuvalleriyle sessizliği telkin eden Vincent Van Gogh’un eserleri… Hepimizin görür görmez derhal tanıdığı aşık ressam. Eline kalemi ve fırçayı aldıktan sonra ona ulaşmaya çalışan çılgın sanatçı. Gerçekliğe duyduğu sonsuz özlem ile resimlerinde bizi kah Akdeniz iklimine, kah tarlalara, kah ayçiceklerindeki güneşin yansımasına içimizi ısıtan o muhteşem duyguya götürüyor.
Lazerle kesilmiş gibi işlenmiş huşu içinde ama huzursuzca; cesaretiniz varsa bu kadar yakına gelin de bakın bana der gibi cüretkar.
Koç insanı da öyle değil midir? “Ben“ egoları çok fazla gelişmiştir, “Ben“ onların aynası olmuştur adeta… ‘’Ben, ben, ben…’’ derler ama boş yere değildir bu güven. Yaratıcı doğaları onları farklı kılar. Pratiktirler, leb demeden leblebiyi anlarlar. Hele o yaşam enerjileri yok mudur hiç! Sen yoruldum dersin, o koşmaya devam eder. Sen ‘’Yeter’’ dersin, o ‘’Daha yeni başladım.’’
Van Gogh’da bu enerji akımlarından nasibini almış bir koç burcu insanıdır. Onun kağıt üzerindeki darbeleri rastgele değildir. Bir ağacın büyümesindeki enerji, bir bitkinin güneşe uzanmasındaki veyahut bir dalın yanındaki dallara göre kendini ayarlaması. Tıpkı kablosuz enerji akımının mucidi Nikola Tesla gibi, sanatında “Gerçeklik ve Netlik” ustası Van Gogh’dan başkası değildir.
Koç insanı farklıdır ama farklılığı da sever. Van Gogh’da bir manzara karşında belki biraz karmaşık veya gizemli bir hal almış olabilir. Tanrının dünyayı; toprak, su ve çamurdan yaratışı pekala kulağa ne kadar tutarlı geliyorsa. Vincent’ın da boya ve fırça ile müthiş uyumu, onu çağdaşlarından farklı kılması da yersiz sayılmaz.
Vincent bir dahi mi ?
Yoksa bir deli mi?
Vincent sadece mutsuzdu ve her mutsuz insan gibi kendini mutlu edeceğine inandığı düşünceye sarıldı. Kimisi bunu aşkta bulur, kimisi ailede ve dostta. Van Gogh ise sarı boyada buldu. Kendini iyi edeceğını düşündüğü şifa, sarı boyasında saklı sandı. Sarı boyasını yemesi de bu düşüncesinden geldi. Bu onu ne deli, ne de dahi yaptı. Bu onu kendi burcu gibi sıradan olmaktan çıkardı…
Agresif olmaya yatkın burçlardan biridir Koç burcu. Van Gogh’da bir gün kendi gibi ressam olan Gauguin ile şiddetli bir tartışmaya girer meslektaşı ve dostunu neredeyse Tanrı gibi görür.
Sanatçı şiddetin esiri olur, eline geçirdiği jilet ile Gauguin’nin üzerine yürür. Tabii canını kurtarma pahasına, Gauguin’de bacağa kuvvet olay yerinden ayrılır.
Ertesi sabah eşyalarını almak için Vincent’ın evinin önüne gittiğinde kalabalığın toplandığını görür. Ortalık kan içindedir. Van Gogh kulağını kesip bir zarfa koymuş ve Gabrielle Berlatier’e göndermiştir. Gauguin eve geldiğinde Vincent çoktan hastaneye kaldırılmıştır. Tartışılan o gece muhtemelen Vincent ağır bir kriz geçirmiştir. Kulağını kesip gönderdiği kişi hakkında yıllarca farklı fikirler ortaya atılmıştır ki sonradan yakınlardaki bir çiftçinin 18 yaşındaki kızı Gabrielle’ye kulağını gönderdiği ortaya çıkmıştır.
‘’Neden?’’ dediğinizi duyar gibiyim… Bu hikayede sanatçının psikolojik sıkıntılarını göz ardı edersek; koç burcu insanı için pek neden sormaya gerek kalmaz. O kendi bildiğini okuyan bir keçidir.
Sanat ve edebiyat dünyasının kaç tane önemli şahsiyeti mutlu mesut sıradan denilebilecek hayatlar sürdürmüştür ki?
Başarı her birimiz için önem teşkil eder öyle değil mi? Ama koç burcu için yaşam sıvısıdır adeta. Arka planda kalmaktansa, hiç olmamayı tercih ederler. Peki neydi bu çılgın ruhlu ressamı bu denli başarılı kılan?
“Zeytin Ağaçları” resmine bakınca, baktığı şeyi neden bu kadar kuvvetle sevdiğini keşfetmenin ve bizlere göstermenin bir yoluydu ve o yol yağlıboyanın içinde saklıydı. Hayatının ressam olarak geçirdiği sekiz yılı (evet, sadece sekiz) baktığı ve aktardığı şey gündelik hayattı. Vincent Van Gogh’u eşsiz kılan da bize hayatımızı resmetmesi oldu.
Koç insanı nettir. Sözleri belki sivri, belki sert, yer yer tatlıdır ama dürüsttür. Tıpkı Vincent’ın fırça darbelerinin açık ve belirgin olması gibi. Çalışkandır, tabiri caizse arı gibidir. Van Gogh için de çalışmaktan daha kutsal bir şey yoktur.
Ara sıra o da yanılır ama hemen doğru yolu bulmak için uğraşır. Vincent’da koç burcunun bu huyundan nasibini almış olacak ki ilk mesleği vaizliği bırakır bırakmaz, ideolojiyi hemen terk edip dine adanmış bir hayattan, sanata adanmış olanını kucaklar.
Burcu hakkında daha fazla bilgi vermeye benim astrolojik yönüm ve kalemim el vermez. Bu hikayenin sonunu söylemeye de yüreğim kaldırmaz lakin hayat işte; ipe sapa gelmiyor… Kimine yaşarken cennet oluyor, kiminin hayatını cehenneme çeviriyor.
Vincent’da, yaşadığı mutsuzluk ve yanlızlık zincirinde kardeşi Theo’ya düzenli yazdığı mektupları olmasa biz bu iletişimin meyvesini ögrenemeyecek ve Van Gogh’un sıradışı hayatına böylesine şahit olamayacaktık.
Vincent Van Gogh, intihar etti. Kendisini göğsünden vurmak suretiyle öldürmek istedi, fakat yaralandı. İki gün sonra da vefat etti. Kaza kurşunu mu? Bile bile mi? Bu soruların cevabı ne kadar da anlamsız öyle değil mi?
Kısacık ömrü boyunca kendi ruh halini defalarca kaybeden sanatçı… Kim bilir belki de daha fazla dayanamadı.
“ Bir gün ölüm bizi bir başka yıldıza götürecektir ”
Kim bilebilir, belki de…
Yazıma noktayı koymadan önce koç burcunda doğmuş bir kaç büyük sanatçının daha adını kaleme almak istiyorum;
Mona Lisa, benim kadınım Lisa… Yüzünde ki hafif tebessüm ile tüm dünyaya merak uyandıran Kadın ve bu portrenin sahibi dahi Leonardo Da Vinci.
Noktalı eserleri, renkli mizahı ve halüsüyasyonlu dünyasıyla Yayoi Kusama’da koç burcuna mensup büyük ses getiren hareketli sanatçı.
Sürrealist ve Dadaist ressam, eserleri gibi renkli bir kişilik olan, bize renk cümbüşü ile koç burcu gibi yerimizde kah oraya kah buraya hareketlendiren Joan Miro.
Günümüz kadınları gibi, bir deri bir kemik olmayı değil de bilakis etli, dolgun tombul tombul, şişman insanları ile yüz metre öteden işte; Fernando Botero’nun eseri dedirten. Kolombiyalı modern sanat ressamı da koç burcuna has farklılıkları seven sanatçılarımızdan.
Türk ressam, karikatürist, yazar, film yönetmeni çok yönlü bir kültür adamı. Medarı iftarımız… Ömrü boyunva öfke, sevgi, hüzün her bir duygunun resmini yapan Abidon Dino. Koç burcu gibi sıradaşı, koç burcu gibi çok yönlü büyük sanatçı.
''Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
…Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum'' diyen, bizi mısralarında keşke anlatabilseniz dedirtten. Kalemiyle bizi derinden etkiyelen, Orhan Veli Kanık…
Sayfalar yetmez bu büyük şahsiyetleri kaleme almak, onlar hakkında nice kelimeler sarf etmek için. Lakin sonuna gelmişim yazımın, gitme vakti gelmiş demek…
Bir sonraki ay, Boğa burcu ve büyük sanatçıları ile sizleri arena da değil, köşem de bekliyorum. Sevgiyle ve sağlık ile kalın.
Yazı: Yasemen Çavuşoğlu
Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceGizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceSevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceKusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceModigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu