Anılarınızı hatırlamak konusunda ne kadar iyisiniz? Dün yediğiniz bir yemeği, yakın zamanda izlediğiniz bir filmi hemen unutur musunuz? Peki hatırladıklarınızdan ne kadar eminsiniz hiç düşündünüz mü? Bazı hatırladıklarınız aslında hiç yaşanmamış olan sahte anılarınız olabilir mi?
Bırakın önceki yaşamlarımızı, mevcut yaşamımızı bile tamamen hatırlamıyoruz. Peki hafızamızın sınırlarını aşıp geçmiş yaşamlarımıza dair anılara ulaşmak için ne yapabiliriz? Geçmişi görmek, etrafımıza alıştığımızdan daha farklı bir biçimde bakmamızı gerektiriyor. Bunun için Leonard, kişilerin aynaya bakmasının faydalı olacağını belirtiyor. Bir sandalye çekip ayna karşısına oturmak ve kendini uzun süre izlemenin kişilere kendileriyle alakalı daha önce farkında olmadıkları şeyleri gösterdiğini ve geçmiş yaşamlara kapı açmayı kolaylaştırdığını iddia ediyor.
Uzun yıllardır hafızayla ilgili araştırmalar ve çalışmalar yapan ünlü psikologlar arasında Elizabeth Loftus yer alıyor. O unuttuklarımızla değil, hatırladıklarımızla ilgileniyor. Bence bu araştırmalarının içinde oldukça dikkat çeken kavramlardan birisi de “False Memory” yani “Sahte Hafıza” kavramı.
Peki False Memory yani Sahte Hafıza nedir?
Sahte Hafıza, bir insanın olmamış bir anıyı anımsamasıyla meydana gelen psikolojik bir olaydır. Elizabeth Loftus, 1974’de yaptığı bir deneyle insanların gördüklerinin yanlış hatırlamaya eğilimli olduklarını kanıtladı. Loftus’a göre; ‘‘Sahte anılar, genellikle gerçek anılar ve başkalarından alınan telkinlerin birleştirilmesiyle oluşur. Gerçekten olup olmaması fark etmeksizin bir şekilde kişiye hayal ettirilebilir. Hafızamızın yapılandırıcı ve yeniden kurgulayıcı olduğunu söyler ve hafızayı bir Wikipedia sayfasına benzetir. Oraya girip yazılanları değiştirebilirsiniz ama bunu başkaları da yapabilir.’’
İnsanların düzenli olarak çocukluk olaylarını yanlış hatırladığını ve etkili öneriler ve diğer yöntemlerle yeni sahte anılar bile yaratabileceklerini biliyor muydunuz? Bu konu kanıtlanan deneyler arasında yer alıyor. Bunun nedeni şu; yeni sinir hücreleri gelişiyor ve eski hücreler geri dönüştürülüyor veya yeniden biçimlendirilerek çocukluk anılarını onlarla birlikte götürüyor. Öyle ki ülkemizde False Memory kavramından ilham alan, mekan ve bellek konusuyla yakından ilgilenen çok değerli genç sanatçılar var. Onlardan biri Zeynep Abacı. Hatırlayacağınız üzere en son Galeri Kambur Arnavutköy’de sergisini gördük. Abacı sergisinde psikoloji literatürüne ait bir kavram olan False Memory’i ele alıyor. Gündelik hayatta hepimizin başına gelebilecek bu olay, zihnimizde kurguladığımız ‘Orada mıydım değil miydim?’ sorusunu sorgulatıyor.
False Memory için bir çeşit ‘’Oradaydım!’’ demek mümkün. Bize aktarılan hikayelerle oluşturduğumuz kişisel tarihimiz, mitolojimiz ya da hiç hatırlamadığımız o fotoğraf kareleri, belleğimizde ‘Oradaydım!’ diyebileceğimiz birer sahte anıya dönüşebilir ve çoğu zaman bunun farkına bile varmayız. Zihnimizde anının gerçekliğine inanmak için bu kurguları birer mekâna yerleştiririz. Sanatçı, kimi zaman rüyalarından uyandığında kendini tüm detaylarını hatırladığı fakat hiç görmediği bir ev, mekânda gezerken bulduğunu dile getiriyor ve devam ediyor ‘‘İmgelemden taşan bu yabancı ama tanıdık mekânlar, kurguya dayalı anılarımızın birer fotokopisidir belki de.’’ Donna Bridge’e göre ‘‘Bir anı, orjinal âna geri dönüp de yarattığımız eksiksiz bir fotoğraf gibi değildir. O ânın bozuk bir kopyasıdır. Anılarınız onları hatırladıkça zayıflar. Anı ironisinin en ilginç yanı; bir anıyı tekrar tekrar hatırlamaya çalıştığımızda yaptığımız, aslında o anıyı son hatırladığımız ânı hatırlamaktır. Bu nedenle her seferinde bu hatırlama çabalarına sahte anılar dahil olabilir.’’ Hatırlamanın mekânsal olduğu düşünüldüğünde, kurguya dayalı sahte anıların da her defasında mekânı dönüştürdüğünü söylemek mümkün.
Abacı’nın çalışmalarındaki kurgu tam da bu dönüşüme odaklanıyor. Bir tür hatırlama ânı söz konusu oluyor temsilde ve mekânın katmanları gibi figür de çoğalıyor. Perspektif değişiyor, ufuk çizgisi çoğalıyor, sahnenin geneline bir tekinsizlik hakim oluyor. Bu tekinsizliği, figürlerin izleyiciye sırtlarını dönmeleriyle ifade etmek mümkün. Canlı ve parlak renklerle kurguladığı resimler, bu tekinsizlik hissi ile çatışma halini yansıtıyor. Çoğalan figürlerden her biri, unutulmuş bir şimdiki zamanı gözlerken, zaman ve mekân içinde eriyip giden bir atmosferi sunuyor. Figürler ve mekân arasında espas yok denecek kadar az. Bu mesafesizlik, geçmişin şimdiki zamanla yer değiştirmesi şeklinde karşılık buluyor. Resimlerimdeki eriyen figürler ve mekânlar, geçmişin şimdiki zamana doğru olan yolculuğunu temsil ediyorlar.
Sanatçıya işlerinde daha çok sıcak tonları kullanmanın özel bir sebebi var mı diye sorduğumda, oda bu tekinsizlik hissini bastırmak için sergide canlı ve dinamik tonları kontrast olarak görmenizin mümkün olduğunu dile getiriyor. En etkilenerek yaptığı eserler arasında ‘‘Bachelard’ın Koltuğu’’ adlı eseri yer alıyor. Bu eserin ilham kaynağı Bachelard’ın iki büyük yapıtından biri olan Mekanın Poetikası adlı kitap oluyor. Bachelard’a göre; Ruhumuz bir konuttur. Evleri, odaları hatırlayarak kendi içimizde konaklamayı öğreniriz. Eve ilişkin hayallerin iki yönde birden ilerlediği daha şimdiden görülüyor: biz onların içinde olduğumuz kadar, onlarda bizim içimizdedir.
Sanatçı Bachelard’ın Koltuğu adlı eserini anlatırken şunları dile getiriyor;
Kendi içimizde oturmayı öğreniriz zamanla. Zihnimiz bir odadır, mekanları vardır. O mekana yerleştirdiğimiz anılarla bir bütün oluruz. Karakterimizi oluşturan anılardır. Biz o koltukta oturuyoruz ve anılarımızı izliyoruz.
Hafızanın kurguyla iç içe olduğu fikrine paralel olarak ele aldığı False Memory kavramı, serginin ana temasını oluşturuyor. Bu sergide otobiyografik belleğin temsilleri ile gerçek ve kurgu birbirine karışıyor. Deneyimlenen mekânlar ile sahte mekânlar, anılar iç içe geçiyor. Anılarımızı hatırlamaya çalıştığımız her an yeniden kurgulamaya başlıyoruz. Dolayısıyla bellekten ayrı düşünülemeyecek mekânı da her defasında dönüştürüyoruz. Bu yeniden hatırlama ve kurgulama anları, zihnimize sahte anılar olarak yansıyabiliyor. Hatırlamaya çalıştığımız her an, otobiyografik belleğimizin mekânlarını yeniden üretiyoruz. False Memory sergisi ‘‘hatırladıklarımızın ne kadarının kurgu ne kadarının gerçek’’ olduğuyla ilgili olasılıklar üzerinde dururken izleyiciyi bu sorunun cevabını birlikte bulmaya davet ediyor.
Yazı: Fulden Karayel
Bir Şehirde Sanatın Evrenselliği Yankılanıyorsa, O Gün 19. Contemporary Istanbul Günüdür!
bir ay önceCaeli’de Alice’inizi Keşfetmenin Tam Zamanı Mı Dersiniz?
2 ay önceHayatınızdaki İzleri Bu Sergide Keşfetmeye Var Mısınız? | Yazan Fulden Karayel Okumuş
3 ay önceTesadüfün Sanata Dönüştüğü Yer: Olafur Eliasson’un İstanbul Boğazı’ndaki Sergisi | Yazan Fulden Karayel Okumuş
4 ay önceMücevher Tasarımcısı Ali Rıza Akdolu'nun Aliens Heykellerinin Sırrı 1 Milyon Yılda Mı Gizli? | Yazan Fulden Karayel Okumuş