Biz insanoğlunun en eski hayallerinden biri fantastik bir yerde yaşamaktır. Fantastik diyorum çünkü bu hayal içinde sıradışı maceralar, benzersiz kültürler, büyülü güçler ve olağanüstü şehirler barındıran fantastik dünyaları kapsıyor. İtalyan yazar Italo Calvino'nun "Görünmez Kentler" adlı kitabı da tam olarak böyle bir yolculuğa davet ediyor bizi. Calvino’nun görünmez kentlerinde dolaşarak hayatın farklı yönlerini keşfetmeye hazır mısınız? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse bu şahane kitaptan esinlenen bir sergiye doğru yola çıkıyoruz. Anna Laudel Galeri’de gerçekleşen Bilal Hakan Karakaya’nın Görünmez Kentler sergisinden başkası değil bahsettiğim.
İtalyan yazarın hayal dünyasından esinlenen sergi, hayatın hiç bitmeyen döngüsüne karşı yeni bir bakış açısını sorgulatıyor. Sergiye girdiğiniz andan itibaren tam da kitapta bahsedildiği gibi "Her şehrin bir ruhu vardır, her şehir değişiktir. Gezgin, her şehri kendi ruhu gibi bilmelidir ve aynı zamanda her şehirde bir parçası olduğu ruhu da bulmalıdır.’’ diyor. Calvino’nun 'Görünmez Kentler' adlı kitabında hayal gücüne dayalı pek çok şehir var ve her şehrin kendine özgü bir hikayesi var. Örneğin; İyiler şehri var ve o şehirde sadece iyilik yapanlar yaşıyor. Veya bazı şehirler var ki gerçek hayattan esinlenen şehirlerden biri olan Eudoxia Şehri, İstanbul'a benziyor.
Bence sergideki sanat eserleri biz sanatseverlere farklı kentlerin ruh halini, atmosferini ve karakterini yansıtmakla beraber çağdaş sanatın farklı boyutlarını keşfetme ortamı yaratıyor. Bu sergi de hayal gücünüzün sınırsızlığını ve yaratıcılığını ortaya çıkaracaksınız diyorum çünkü zihinsel bir yolculuk bu. Bence Görünmez Kentler sergisi size gerçek hayatta var olan şehirleri farklı bir perspektiften bakmanıza yardımcı olacak. Belki de yaşadığımız şehri hayalimizdeki şehire dönüştürmek bu kadar zor olmasa gerek.:) Sergide yer alan eserler arasında, döküm tekniğiyle yapılmış heykeller, dijital lightbox’lar, baskı tekniği ile üretilmiş tablolar ve nice enstalasyonlar ile Calvino'nun şehirlerindeki mistik atmosferlerini ve büyülü dünyalarını hissedeceksiniz. Ayrıca izleyicinin hareketiyle oluşan hareketin olduğu Lightbox’lar oldukça etkileyici. Bu sergi, sanatseverler için oldukça ilham verici bir deneyim sunuyor ve Italo Calvino'nun kitabındaki hayal gücü dolu dünyalara yolculuk yapmak isteyen herkes için mutlaka görülmesi gereken bir sanat etkinliği. 21 Mayıs’a kadar yolunuz Beyoğlu’na düşerse Anna Laudel Galeri’de mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
Bilal Hakan Karakaya - Fulden Karayel Okumuş
Bilal Hakan Karakaya ile Görünmez Kentler sergisi hakkında konuştuk. İşte o detaylar;
FK: Görünmez Kentler serginizde farklı olarak neler görebileceğiz?
BHK: Görünmez Kentler aslında sürecimin bir parçası. Uzun yıllardır kentlerle ilgili işler yapıyorum. 2014’ten başlayan kent yoksulları diye tabir ettiğim bir serim var, hatırlarmısınız bilmiyorum? Kafalarının üzerinde ahşap bloklar taşıyan küçük figürlerim vardı. O blokların insan üzerindeki etkisiyle ilgili bir takım düşüncelerim ve kendimi merkeze aldığım işler vardı. Burada biraz daha pandemi döneminde oluşan yaşamın içe dönmesiyle ve dış çevrenin tamamen yalnız bırakılması ile ilgili durumu ele alıyorum. Özellikle Pandemi sürecinde deneyimlediğim herşey benim kent mevzusunu sorgulamama vesile oldu. Orta çağ karanlığı hissiyatı vardı. Ne olacağını bilmediğimiz.. Küresel iklim değişikliği de hayatı çok etkileyen birşey olduğu için kent konusunu sorgulamama vesile oldu.. Şuan da tamda içinde yaşadığımız birşeyleri etkileyen süreç aslında biraz kentlerin yapılanmasıyla da ilgiliydi. Güvenli yaşam alanları sunduğunu düşündüğümüz noktalar aslında öyle miydi? sorusundan yola çıkıyor. Daha önceki sergimde de aslında bu soru üzerinden bir hareketim vardı. Burada soru artık iyice netleşti. Kentler önemli varlıklar ve onları çok iyi organize etmezsek bizim yaşam alanlarımızı olumsuz noktada etkileyen unsurlara dönüşürler.
FK: Üretme Motivasyonunuzu nasıl buluyorsunuz?
BHK: Hayatımda herşeyden sıyrıldığım tek kaçış noktam üretim. Yaşamın tüm olumsuzluklarından, geri kalan tüm negatif enerjisinden sıyrılıp kaçtığım ve kendimi rahat hissettiğim tek alan aslında üretim noktası. Bu sanırım birçok sanatçının zaten tek kaçış noktası diye düşünüyorum. Bazen ufacık bir hissiyatla, gördüğüm herhangi birşeyle filizlenen birşey oluveriyor. Bunun gerçekten zamanını bilmiyorum. Bu sergi mesela bir anda kafamda oluşmaya başladı. Bu solukta kendi kendine gelişen organik bir şekilde ilerleyen bir sürece kavuştu.
FK: Sergi de bir romandan esinlenilmiş. O romandan biraz bahsedebilir misiniz?
BHK: Calvino Italo’nun Görünmez Kentler kitabı, Her okuyan insandan aynı şeyleri duyuyorum. Herkes de başka duygular, başka bakışlar, başka tanımlamalar oluşturuyor. Bir kentin yapısını oluşturan en önemli unsurlara değiniyor. Calvino’nun söylediği birşey de var tabii. Kentlerin nasıl kullanıldığıyla ilgili bir takım tanımlamalar var. Kitaptaki tüm kentlerin fantastik kentler olması, net birşeyler cıkmadan, biryerden almadan üretilmiş fanteziler olması.. Aynı zamanda hepsinin birer kadın isminden oluşan on iki tane kent olması, kentlerin doğurganlığıyla ilgili yapıları ve daha sayabileceğim bir sürü şey tetikleyen bir durum açıkcası.
FK: Kadın isminden oluşan on iki tane kent dediniz.. Onlardan biraz bahsedebilir misiniz?
BHK: Calvino’nun kadın isimlerinden oluşan birçok kenti var kitapta. Mesela kitabın ilk kenti Diomira. Sergiyi de kitabın ilk kenti olan Diomiradan esinlenerek oluşturdum. Bundan sonraki süreçte diğer kentler ile ilerleyecek gibi hissediyorum. Ama tabi süreci bilmiyorum. Hayat ne gösterir? Bilinmez.. Kendi içimde tabii ki belli başlı işleri programlamaya çalışıyorum.
FK: Sergi de Solastalji kavramına gönderme yapılıyor. Ondan biraz bahsedebilir misiniz?
BHK: Solastalji kavramıyla ilgili söylenecek çok şey var tabii ki. Kısaca özetlemem gerekirse Küresel iklim değişikliği ya da çevresel felaketlerden kaynaklı insan psikolojisi üzerindeki olumsuz noktalar, kentsel dönüşüm, yaşadığımız deprem felaketinden dolayı uzakta olmamızdan kaynaklı herkeste hüzünlü bir hissiyat oluştu. Bu günümüzün ve geleceğin hastalığı olarak tanımlanıyor. Bizlerin yaşam alanları dediğimiz kentlerin, küresel iklim değişikliğine olan müdahelesi ile betimliyorum.
Bir de şöyle bir durum var açıkçası ; Kentleri katmanlar olarak düşünün. Binlerce yıllık katman var. Ve daha altta ne kadar katman olduğunu bilmediğimiz bir yapısı var. Biz o katmanın bir noktasında duruyoruz. Oradaki alt katman ve üst katman arasında geçiciyiz.
FK: Aynalı eserin hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
BHK: Hikaye genel olarak tüm serginin içerisinde ama burada boşlukta oluşturduğum yerçekimsiz bir kütle fikriyle çıktım yola. Boşluk içerisinde bir kütleyi ortaya almak ve boşluğa koymak gibi bir fikrim vardı. Aynanın oradaki yansıması başka boyutların, başka yüzeylerin,başka noktaların birbiriyle olan bağlantısını yansıtıyor. Çünkü yaşadığımız zaman başka zamanlarında yaşandığı zamanlar diye düşünüyorum. Tabii, çoklu evren kuramlarına baktığımızda başka yansımalarımız var. Ucu bucağı belli olmayan bir kainatın içerisindeyiz. Onun içinde başka yansımalarımızda var. Biraz oraya da bir göndermesi var. Eser aynı zamanda Foucault Sarkacı’nı da yansıyor. Foucault Sarkacı nedir? Fransız fizikci foucault, bir sarkac yardımı ile dünyanın kendi ekseni etrafinda döndüğünü kanıtlayabileceğini öngörmüştür. Daha sonra da büyük bir sarkaç yardımı ile ilk kez dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü gözler önüne sermiştir.
FK: Etrafında dönen eserden biraz bahsedebilir misiniz?
BHK: Bu eser aslında serinin ilk denediğim objelerinden birisi. Burada bir araştırma alanındayız. Hala bende cevaplarını arıyorum. Bu eser kubbe ağırlıklı bir eser. Kubbe bende inancın sembolüdür. Buradaki inançtan kastım yaşama olan inancımızla ilgilidir. Yaşama olan inancımız ve kurduğumuz kentlerle ilgili de diyebiliriz. Kentleri yaşama inancımızla kuruyoruz ama gerçekten bizi yaşatan yerler mi? yoksa…. sorusunu sanatseverler sorguluyor. Eser aslında kendi yaşamsal inancımıza gönderme yapıyor.
FK: (Denizaltı)-Burada nasıl bir dünya yarattınız?
BHK: Sanki sular çekilmiş ve bir deniz kestanesi bulunuyor. Mercanların yaşam alanı dediğimiz noktalar kentler, mercanları kent yapısı olarak düşünüyorum. Mercanlar bizim yaşamımız için çok önemli unsurlar aslında sualtının ormanları. Şuan ormanlarla eşdeğer yok ettiğimiz yapıları var. Mercanların yapılarının içine girdiğinizde ışık ile temasında birçok renkle karşılaşabiliyorsunuz. Suyun dışına çıkardığınız anda o renkler grileşmeye başlıyor. Bu eseri yapay bir ışıkla yansıttım. Oradaki ışığın tek nedeni sentetik yapay bir zemin oluşturmaktı. Sanal bir dünyamız var ya artık gerçek hayata karışmadan yaşamaya çalışıyoruz. Bu sergi de de biraz onada gönderme yapıyorum.
Yakın temaslardan artık kaçıyoruz.Özellikle pandeminin bize getirdiği şeylerden birtanesi bu. Soğuma, uzaklaşma ve sanal noktalarda gerçeği kaçırma gibi bir durum var. Aslına bakarsanız dışarı çıktığınızda çok başka bir yaşam var. Çok özel bir yaşam var ve onuda korumamız gerektiğini ancak ozaman yakalayabiliyoruz. Hayatın başka güzellikleri var.
Aynı Malzeme Aynı Form, Biri biraz daha Modern, Diğeri ise Geçmiş zamana götüren bir iş.
Bilal Hakan Karakaya
Fosil İzler eserinizin hikayesinden biraz bahsedebilir misiniz?
BHK: Bu eser de katmanlara müdahil oldum. Zemin’de fosilli bir katman var. Bunlara çocukluğumdan beri baktığımda sanki bir kentin kuş bakışı görünümü gibi hissettiriyor. O katmanlar içerisinde fosile dönüşmüş sanki bir deniz yıldızıymış gibi koymak istedim bu esere. O katmanlar içinde kendine bir yer almış ve yavaş yavaş ya batacakmış ya da çıkacakmış hissiyatı veriyor. Bu işleri yerde de hayal ediyorum . Bu vesileyle zemin ilişkisini de sorguluyorum. Bu işlerde biraz daha gözün aşağıya doğru kaymasını istedim.
Krallar Yüksekte Yaşar eserinizin hikayesinden bahsedebilir misiniz?
BHK: Güç sembolü olan yapılanmayı bu eserde hikayeştirdim. Ölümden bahsetmeyi insanlar çok üzücü buluyor ama ben ölümü çok içselleştiriyorum. Benim için Doğum ile Ölüm aynıdır. Birşeylere varmak için kullandığımız kent yapısı ve o gücü sorguladığım işlerden birtanesi bu. Bu eserde gördüğünüz sonsuz mabetlerimiz aslında mezarlarımız. Biz evimizin içinde herzaman huzur içindeyiz ama en son gittiğimiz noktada ortada .Sonsuzluk için varlığımızı sorguladığımız biryer var. Eser buraya çakılmış birer kazık olarak kendini yansıtıyor.
Yazı: Fulden Karayel Okumuş
Fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz
Bir Şehirde Sanatın Evrenselliği Yankılanıyorsa, O Gün 19. Contemporary Istanbul Günüdür!
bir ay önceCaeli’de Alice’inizi Keşfetmenin Tam Zamanı Mı Dersiniz?
2 ay önceHayatınızdaki İzleri Bu Sergide Keşfetmeye Var Mısınız? | Yazan Fulden Karayel Okumuş
3 ay önceTesadüfün Sanata Dönüştüğü Yer: Olafur Eliasson’un İstanbul Boğazı’ndaki Sergisi | Yazan Fulden Karayel Okumuş
4 ay önceMücevher Tasarımcısı Ali Rıza Akdolu'nun Aliens Heykellerinin Sırrı 1 Milyon Yılda Mı Gizli? | Yazan Fulden Karayel Okumuş