6109d5f6-b0e3-40d8-bad6-12b8e06fda9f.jpeg

Sanat Tarihinin Fırtınalı Aşkları: Auguste Rodin ve Camille Claudel | Yazan Yasemen Çavuşoğlu

Yasemen Çavuşoğlu

4 yıl önce

Aşk kimine iyi ama kimine bedbaht gelir. Kimini en tepelere çıkarır, birken bin eder ama kimisini yerlerde süründürür. Tabiri caizse rezil eder.

Aşk bu arkadaşım herkese yaramaz, her yürek kaldıramaz bütün olmayı, bir olmayı, bin olmayı… Peki kim istedi ki sizden bir elma olmayı?

Sanat tarihine bakınca, inişli çıkışkı aşklarıyla isimlerinden söz ettiren sanatçılarımızdan her ay size bir çiftin hayatından bir kesit aktaracağım. Bakalım aşkları ile sizlere ne kadar ilham olacaklar ya da aşktan soğutacaklar mı?

Takıntılı Aşk!

Yakan cazibe,

Yıkılan bir ruh,

Sonu akıl hastanesinde biten bir öykü…


Camille Claudel

Herkes bu dünyaya bir şey olmak için gelir. Camille Claudel ise heykeltraş olmak için gelenlerdendi.

Küçüklüğünden beri taş ve çamurla oynardı. Hani mayasında var derler ya o misal, ruhunda sanat aşkıyla beraber gelmişti 8 Aralık 1864 günü Fransa’nın Aisne kasabasında bu dünyaya.


Camille Claudel

O devrin Fransası, kadınlar icin pek parlak değildi. Kızların Paris’te ki Sanat Akademileri’nde eğitim almaları yasaktı. Ancak parasını ödedikleri taktirde ünlü heykeltraşlardan özel ders alabilirlerdi. Camille şanslıydı, çünkü onu bu konuda destekleyen bir babası vardı. Çevrenin baskısına, dar görüşlü insanların görüşlerine aldırmadan kızının büyük bir sanatçı olmasını canı gönülden istiyordu.

Koyuldu araştırmaya, kizi için özel ders alabileceği bir heykeltraş bulmaya…

Babasının attığı bu adım kizi için bir başlangıç mı? Yoksa bir kapan mı? Bilemeden kızının hayatının tümünün şekillenmesi icin rotayı Paris’e çevirmeye…


Auguste Rodin

Rodin ise 43 yaşında istediği üne hiç bir zaman kavuşamamış ama bir o kadar da basarılı bir heykeltraştı. Camille, Rodin adını sık sık duyar olmuştu. Nereden bilecekti ki çilekeş hayatı bu aşk ile başlayacaktı.


Camille Claudel

19 yaşındaydı daha, güzel mi güzel. Büyük bir heykeltraş olabilecek yetenekte Camille. Rodin’in atölyesinde ders almaya başladı.

Rodin’in kadınlarla arası çok iyiydi. Rose Beuret’le yirmi yıldır beraberdi. Ondan çocuk yapmış ama onunla evlenmemişti.

Rose ise diğer kadınlar gibi değildi. Rodin gibi haylaz, ipe sapa gelmeyen, sürekli başka kadınlarla beraber olan, meyve sepetinde bir elmaya değil tüm meyvelere talip olan bir adamdı.


Auguste Rodin

Rose ise onu elde tutmak için üç maymunu oynuyordu. Görmedim, duymadım, bilmiyorum… Tek derdi Rodin’i kimselere yar etmemekti.

Edebildi mi? Rose açısından bakınca durum belki de onun lehineydi. Ama atölye de durum hiçte öyle değildi.

Camille, Rodin’in siparişlerine yardımcı oluyor. Ona modellik bile yapiyordu. Karşılıklı hayranlıkla başlayan öğretmen-öğrenci ilişkisi, sanatsal paylaşımlar ve dostlukla perçinlendi taki Rodin, Camille’e aşık olana kadar… Artık ondan sonrası tutkulu bir aşka donüşmüştü.

Birbirini izleyen sergiler de Rodin’in işlerine büyük katkısı oluyordu. Artik Camille onun ilham perisiydi.


Rodin, The Kiss, 1901-4

Bir tarafta da süre gelen bir birlikteliği vardı büyük heykeltraşın. Rose onu bekliyor ve onun sadık bir elçisi olarak yerinde duruyordu. Tabii Rodin genç ve yetenekli öğrencisini ve aşığını kandırabilmek için ona türlü türlü yalanlar söylüyordu hatta günümüzde de çok revaçta olan “Mutlu değilim. Rose’dan ayrılacağım.” sözleri ile mazlum bir delikanlıyı oynuyor ve ilham perisini kandırıyordu. O bir hırsızdı, Camille’in kalbini çalan bir hırsız.

Aşk bir yana dursun Rodin artık Camille’i en büyük rakibi olarak görmeye başlamıştı. Eee boynuzda kulağı geçmişti, aşkta savaşa dönmüştü. Şiddetli kavgalardan tükenen Camille, “ İşte kapı, işte sapı” deyip Rodin’i terk etmişti.


Rodin, Piédestal des Titans

Aşk acısı Camille için bir başlangıç oldu. Bu acılı dönemde her sanatçı gibi ruhuyla, acıyla beslenip, en büyük eserlerini verdi.

Rodin ise bütün sanatçı kıskançlığına rağmen orada bile kendinden paye çıkardı. “Ona altını nereden bulacağını soyledim, altın kendisinin içindeydi!...” diyerek. Dosta, düşmana duyurdu.


Camille Claudel, La Valse (The Waltz) (1889–before 1895) 

Büyük aşklar böyle biter mi? Bu şekilde bir sayfa kapanır mı? Pek tabii bu ayrılık ikisi içinde uzun sürmedi. Birbirlerinden kopamıyorlardı. Delice bir tutku, delice bir aşktı bu. Ama Camille‘de her kadın gibi sevdiğini paylaşmak istemiyordu. ‘’Artık ona başka kadınlar yok Rodin! Rose yok! Sadece benim ol…’’ dedi. Dedi demesine ama kim değişmiş ki Rodin değişebilsin.

Camille, bu aşktan bir meyve verecekken, geçirdiği bir kaza sonucu bebeğini kaybetti. Aksi ya herşey ard arda geliyordu, genç kadının artık ruhu kaldirmiyordu. Kendini sanatsal anlamda da bir erkeğin baskısı altında hissetmesi cabası bir de Şair Paul’un kız kardeşi, Rodin’in ise metresi olarak anılması. Tek başına bir heykeltraş kadın kimliği edinememe ve yaşadığı gel gitli ilişki Camille’in psikolojisini bozmuştu.


Camille Claudel, L’Âge mur (The Age of Maturity) (1890–1907) 

Rodin ise bütün dünya nimetlerini istiyordu. Efsane olmayı, tarihte Rodin diye anılmayi ve tüm kadınları.

Rodin’in istediği oldu. Tarihe altın harflerle girdi. Dünyanın en büyük müzelerinde eserlerini halen görürken ve gelecek nesiller de görecekken bir şeyi hesaba katamadı. Her bir eserin üzerine işlemiş Camille’in ruhu.

Hayatının aşkı olarak gördüğü adamın, son dönemlerde esinlenmekten öte kendi eserlerine yakın eserler vermesi ve sanat çevrelerinde övgüler toplamasıyla hırçınlaşan Camille tutkuyu ve aşkı takıntıya çevirdi.

Ruhu yoruldu, bedeni eridi, paranoya onu sarmaşık gibi sardı ve olan oldu sinir krizine girip bir çok eserini paramparça etti.


Auguste Rodin, The Thinker

Bir taraftan da ailesi Camille icin endişelenip, artık onun akıl sağlığının iyi olmadığına karar verip onu akıl hastanesine yatırdılar.

Uğruna akıl hastanesine düştüğü “Düşünen Adam“ heykelinin yaratımcısı Rodin ise Camille’ini düşünüyor muydu derseniz?

Onu ömür boyu sorgusuz ve sualsiz bekleyen aşığı Rose ile evlendi. Kimine gore sabır bana gore ise mükafatının karşılığını almıştı Rose. Ama çok uzun sürmedi. Ne yazık ki zatüre oldu ve evlendikten sadece 16 gün sonra hayata veda etti. Bu acıya dayanamamış olacak ki Rodin de aylar sonra ışıklara yürümüş ve isteği uzerine sevgili karısı Rose’un yanına gömülmüştü.

Camille Claude ise 19 Ekim 1943’te tam 33 yılını akıl hastanesinde geçirdikten sonra tek başına öldü.

Şimdi soruyorum size, Aşk mi? Aşksızlık mı?

Bir gün yeniden kavuşurlar mi? Bilinmez…

Aşk fedakarlık mı? Sorulmaz…

Böylesine aşklara da çok rastlanmaz…
 

Yazı: Yasemen Çavuşoğlu



En Çok Okunanlar

Bizi Whatsapp'ta takip edin