Bazı aşklar ikinci bir şansı hak eder derler…
Bazı aşklar da güzel bir vedayı...
Konu aşk olduğu zaman; kapanır kapıları sarayın, zindanlar sarar dört bir yanını…
Beraber bir yola girersin,
O yol hiç bitmez sanırsın,
Birinden biri eder elvedayı…
Bir serüven Marina ve Ulay’ın aşk hayatları,
Peki sormazlar mı, neden ayrıldı yolları?
Marina Abramovic; 1946 yılında Yugoslavya’da doğmuş, performans sanatının ikonası hatta ilahı olarak bilinen; 1960’lar da ortaya çıkan vücut sanat akımının en önemli temsilcilerindendir. Performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelin sınırlarını zorlamaktadır.
Dile kolay; henüz 30’lu yaşlarının başındasın, akranların fıldır fıldır hayata adım atma serüvenlerine başlarken Abromoviç ise; kendi bedenini insanlığa emanet edeceği en dikkat çekici performası “ Rhythm O ” ile 1974 yılında hayata meydan okuyor.
“6 Saat Boyunca Bana Her Şeyi Yapabilirsiniz…” diyerek olduğu yerde hareketsiz ve tepkisiz bir şekilde duran sanatçı, ne dediğinden, ne de yolundan döner. 72 objenin yer aldığı masa da; gül, tüy, makas, tabanca gibi benzeri eşyalarla insanlar ile bir temas kurmak ister.
Her birimizin içinde yatan aslanı, şeytanla takas ettirir…
İzleyiciler ilk başta nazik bir şekilde birbirlerine bakar, Abramovic’e tatlı tatlı gül ile dokunur, tüy ile okşarlar derken içlerinden biri Marina’ya tokat atar ve işler değişmeye başlar…
Biraz evvel o güzel gözler ile bakan insanlar şimdi adeta vahşi bir kurt gibi Marina’ya av gibi yaklaşır, içlerinde ki şiddet eğiliminin nasıl değiştiğini ve Abramovic’in bu şiddete karşı gözlerinden yaşlar geldiği halde devam etmesini izlerken, performansta ki amacın insanlığımızı sorgulama ve insanlara izin verirseniz eğer sizi öldürebilecek hale gelme potansiyeli olduğunu gözler önüne serer.
Hayat bu ya; insanoğlu kendi gibi benzer ruhlarla karşılaşır süre gelen yolu boyunca. Bakarsın aşka, bakarsın dostluğa dönüşür. Kimisi çekim yasası der, kimisi elmanın diğer yarısı…
Marina’da kendi gibi bir performans sanatçısı olan sevgilisi Ulay ile 1975 yılında tanışır ve masalda böylece başlar.
İki sevgili büyük bir aşk yaşamaya başlarlar. Atlarlar karavanlarına, gezerler dünyayı delice bir arzuyla. Birlikte oldukları süre boyunca bir çok farklı performans yaratırlar.
İkili, yeri gelir diz üstü oturup birbirlerini tokatlarlar, ta ki birinden biri durana kadar. Yeri gelir sırt sırta ama saçları birbirine bağlı kımıldamadan 1 saat, sonra 1 saat daha oturur.
Yeri gelir, gerili bir yayı, zehirli bir ok ile kalbe hedef alır. Hızlanan kalp atışlarını göğüslerine takılı mikrofonla kaydeder. Ve evet yeri gelir, yüz yüze ama çığlık çığlığa kesintisiz bir ses ile durmaksızın adım adım gerilimi yükseltirler, birinden biri vazgeçene kadar…
Hayatta herkesin bir amacı olduğunu “ Hayatın bize bir hediye olarak verilmediğini.” toplum için, insanlık için bir şeyler yapmamız gerektiğini söyleyen sanatçı.
Bunu bizlere göstermiş olduğu riskli performanslarıyla; aşırı da olsa, acılı da olsa, beden diliyle kendini ifade etmenin kolay bir yol olmadığını ama performansta ki amacın hayatı anlamak için bir araç olduğunu bizlere gösterir.
Herkesin olması için düşler kurduğu bir hayali yok mudur? Marina ve Ulay’ında vardı elbet; Çin Seddi’nde bir perfomans sergilemek. Yıllarca Çin Hükümeti’nden izin almak için uğraş dur, sonra o fırsata tam yaklaştım derken, en büyük aşkının seni mi, yoksa kurduğunuz hayallerinizi mi aldattığını öğrendiğinde olacak son masalın bitişidir elbet.
Ortada bir ihanet vardı, Ulay’ın başka bir kadını hamile bırakması. Başka bir kadınla ilişkiye girmesi mi? Yoksa başka bir bedende bir can yaratması mı? Hangisi bir kadının canını daha çok yakar? Bu kişiye göre değişir.
Marina aşkından vazgeçer ama hayalinden asla deyip ilişkiyi bitirme kararı alır lakin bunu ruhani bir yolculukla sona erdirmek ister.
Çin’in Kuzeybatı kısmında uzanan Çin Seddi, 21 bin 196 km uzunluğu ile Çin Uygarlığı’nın simgesi haline gelmiştir. Orayı aşmak günlerce sürecek bir yolculuktur.
Marina ve Ulay da bir ucundan, diğer ucuna uzun adımlardan sonra tam ortada buluşur. Birbirlerine son kez bakar, son kez veda için dokunur, sarılır ve arkasına bakmadan aşkına veda eder. Dünyanın en büyük savunma duvarı, bu sefer üzerinde ki iki bedeni savunamaz. Aşkın vedasına sesini çıkaramaz…
Böyle bir kadına, böylesi bir veda yakışır elbet. Bunca yıl her performansında dik duruşu, onca saat acılara dayanışı, büyük bir disiplinle ruhuna söz geçirişi ve ne yazık değer bilmeyen bir adamın aciz zaafıyla onu yıkacak değildi elbet... Marina yoluna her zaman ki gibi devam etti, Ulay mı? O da diğer kadınla evlenip güle güle yoluna gitti.
Marina hep riske giren taraf oldu, Ulay ise kalbe vuran…
Sıradışı bir sanat, sıradışı bir aşkı hak der. Aşkın iç yüzü bilinmez. Kimi ağlar gözükür, güller açar yüreğinde. Kimisi de içten ağlar ama yürümeye devam eder adım adım kendi yolunda.
Yıllar geçiyor, performanslar ardı ardına beraberinde ise büyük sesler getirerek peşi sıra geliyordu Marina cephesinde.
Bir bakıyorsun tango ile nostalji, aşk, hasret hissini hissetiyor. Bir de bakıyorsun, koca iri kabuklu bir soğanı sanki elmayı ısırır gibi katır katır yemesini izlerken gözlerinden gelen yaşlar ile hayatı beklemelerden ve aktarmalardan yorulmuş bir ruhu hissediyorsun.
Gözlerin inanamayarak, belki neden diyerek… O 1500 tane sığır kemiğini yıkarken, bir yandan da çocukluğunun türkülerini günde 6 saat söylemesine hayretler içinde bakıyorsun, oysaki kendi çocukluğu belkide yıkamaya çalıştığı hala anlayamıyorsun.
Yıl 2010, zaman su gibi akıp geçmiş ama her şey Marina’nın kalbinde aynı yerde kalmış. 736 saat, bir sandalyede kıpırdamadan ve tek kelime etmeden 1675 kişiyle göz teması kurduğu New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde karşısına şöhretli, sıradan, yaşlı, genç kim oturursa otursun donmuş ve kayıtsız bir ifadeyle insanlara sadece bakarak iletişim kurmak için büyük bir performans sergilediği esnada birden bire karşısında beliriveriyor Ulay.
Eski aşkını karşısında gören Marina’nın gözlerinden yaşlar akıyor. O dik duruş, o disiplin kalbin karşında adeta eriyor. Uzanıyor, elini tutuyor. Bir kaç saniye sanki 21 yıl süren ayrılığın gözler ile temasıyla son buluyor. Geldiği gibi giderken Ulay, Marina’da kaldığı yerden performansına devam ediyor.
O gün oraya Ulay’ın neden geldiği hala zihinler de bir muallak, aşkın ise herşeyi yaptırabileceğine dair kanıt olsa gerek.
Peki performanslar üzerinden kendine hak iddia edip, Marina’dan şikayetçi olmasına ne denir? Aşkın karanlık ve kibirli tarafı dedikten sonra, ikilinin arasından çekiliyorum.
Marina başarısına devam ediyor. Haklı olan bu devran da kazanıyor. Kendi adını verdiği “ Marina Abramovic İnstitute”da, kendi gibi performans sanatçıları yetiştiriyor. Sanat akışı, nesilden nesile akmaya devam ediyor.
Ulay ise 2 Mart 2020’de hayata veda etti, yarım kalan masal da böylelikle bitti.
Bazı hayatlar filmlere konu olur ya hani filmi izlerken “Yok canım, bu kadarı olur mu hiç…? “ dersin. Bu filmin yorumunu, seyircinin kendisine bırakıyorum…
Aşk her zaman, belki de hiçbir zaman galip gelmez,
Gelse belki de adı, “Aşk” olmaz…
Haklı, haksız aranmaz.
Aransa da sonunda kimse kazanmaz!
Yazı: Yasemen Çavuşoğlu
Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceGizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceSevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceKusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceModigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
mahmut
tekrar tekrar okuyası geliyor insanın teşekkürler :)Ahmet
Muhteşem öykü ve o kadarda mutheşem anlatım,, teşekkürler ,, Bu yaşanmışlığın bir filmi varmıdır?Buğra
🙏 etkileyici bir hikaye, aynı tonda anlatım.. teşekkürlerNil
hikayeden ve anlatımından çok etkilendim