COVİD-19 salgını sürecinde sanatçılarımızın karantina günlerini nasıl geçirdiğini ve sanatlarını nasıl etkilediğine dair oluşturduğumuz röportaj serimizin konuğu; fotoğraf sanatçısı, senarist ve oyuncu Ebru Ceylan.
Tüm dünyanın büyük bir mücadele içinde olduğu korona günlerinde siz neler yapıyorsunuz? Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karantina günleri, benim aslında kendimi çok kıstırılmış hissetmediğim bir dönemime denk geldi. Çünkü son filmimizin senaryosunu yazmak için zaten eve kapanmış bir durumdaydık. Bu karantina sürecinin, neredeyse tamamını, yoğun olarak senaryo yazarak geçirdim. Biraz çocuklar, biraz rutin hayatın küçük koşturmaları biraz da zaten bir süredir aklımda olan yeni fotoğraf projem üzerine düşünerek geçti diye özetleyebilirim. Herkes gibi, kaygılar ve umutlarla dolu, hayatın, sanatın ve her şeyin anlamını bir kez daha yoğun bir biçimde sorguladığım bir dönem oldu.
Bu dönemde okuduğunuz kitaplar ve izlediğiniz filmler nelerdir? Önerileriniz var mı?
Bu dönemde zaten okumakta olduğum birkaç kitabı okumaya devam ettim.
Bunlar; John Berger “Manzaralar”, Susan Sontag “Fotoğraf Üzerine”, Walter Benjamin “Parıltılar” ve E.M. Cioran’ın “Umutsuzluğun Doruklarında” kitaplarıydı.
Korona dönemi evde olduğumuz karantina süreci sizin eserlerinizi nasıl etkiledi? Bu döneme ait eser veya eserler olacak mı?
İçinde bulunduğumuz süreç, her ne kadar insanı umutsuzluk ve karamsarlığa sürükleyebilecek bir süreç olsa da, aslında böyle zamanlar, sanatsal üretimi tetikleyen ve çoğaltan zamanlar olmuştur hep tarihte. Yaşanan manevi ve ruhsal hasarı onarmanın en etkili yollarından biri olmuştur sanat her zaman. Üstelik bana göre pek çok iyi sanatçı en iyi eserlerini hep belli bir acı ve kayıp duygusu sonrasında vermiştir. Dostoyevski’nin en tanınan, en büyük eserlerini kendi ülkesi olan Rusya'da değil de, bir bakıma “sürgün” olduğu yabancı ülkelerde, sefalet ve kumar borçlarıyla uğraşırken yazmış olması gibi.
Belki de o yüzden, kendi deneyiminden yola çıkarak “İyi duygularla iyi sanat yapılmaz!” demiştir. Buna çok katılıyorum.
Çünkü bana göre gerçek sanat, yaptığımız değil, sığındığımız, mecbur olduğumuz, medet umduğumuz birşeydir. Yaralarımızın merhemidir.
Biraz da bu yüzden sanatçılar kendi yaralarını sever. Çünkü, onları iyileştirme gücünün, kendinde var olduğunu aslında içten içe hissederler. Ayrıca o yaralardan beslenirler.
Korona dönemi sanat dünyasında tüm galerilerin geçici bir süre kapandığı, çoğu galerilerin online olarak hizmet verdiği bir dönem. Bu süreç bittikten sonra sanat dünyası sizce nasıl etkilenecek?
Ben, kısa vadede bir durgunluk yaşansa da, uzun vadede herşeyin unutulup aynen kaldığı yerden devam edeceğini düşünüyorum. Sanat üretim ve tüketim biçimlerini değiştirecek olan faktör, bana göre korona ve benzer felaketlerden çok, içinde bulunduğumuz yeni dijital teknolojiler çağı olacaktır, kaçınılmaz bir şekilde.
Türk sanat tarihinin önemli bir ismi olarak düşünceleriniz ve deneyimleriniz bizim için önemli. Başarınızın sırrı nedir? Bu dönemde genç sanatçılara ve sanatçı adaylarına vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı?
Teşekkür ederim. Naçizane önerim her zaman çok çalışmak, multidisipliner çalışmak ve kendinden önce yapılmış olanlara bakmaktır.
Türkiye’nin ilk ve tek online sanat televizyonu ARTtv hakkında görüşleriniz nelerdir?
ARTtv Türkiye’nin sanat belleği. Çok zengin bir kültürel arşiv ve benim de sık sık içinde gezinmekten zevk aldığım çok ilham verici, ulaşılması kolay ve faydalı bir içerik.
Hazırlayan: Özge Kahraman
Akbank Sanat’ta Büyüleyici Bir Dans Yolculuğu: PALMA
2 gün önceBaksı Kültür Sanat Vakfı "Anadolu Ödülleri 2024" Sahiplerini Buldu!
11 gün önceCerModern'de Ali Teoman Germaner’in “ALOŞ, dün, bugün, yarın” Sergisi
15 gün önceSeçkin Pirim İtalya’daki İlk Sergisiyle Triennale Milano’da!
16 gün önceArt Basel Miami Beach 2024 ve Untitled Art’ın Öne Çıkan Standları