Sahibini kendi seçen, evi ise sahiplenen…
Oturduğu yeri kaptırmayan,
Sevilince, kuyruk sallayan…
Herkesin sevdiği bir dört ayaklı dostu vardır elbet… Kimi sadık ve uysal diye köpeği, kimi özgür ve sakin diye kuşu, kimi ise farklı diye kediyi sever…
Peki hangi “Büyük sanatçılar“ kedileri hayatına ortak eder…?
Hayatta oyunu hiçbir zaman kuralına göre oynamayan, egzantrik giyimi, aykırı davranışları ve sözleriyle, din konusundaki değişken fikirleriyle, ilginç tekniğiyle, 20. yüzyılın en büyük sürrealist ressamı Salvador Dali de bir kedi severdi…
Bugün bile resimlerinin hikayesi büyük ilgiyle merak ediliyor, hayatı ve büyük aşkı Gala ise her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır, dedirten güçlü kadınlardan...
Belki de kedilere olan düşkünlüğü de buradan geliyordu... Hayatına kedi gibi giren, kendi isteği ve arzularıyla onu her haliyle seven, ister çılgın, ister biraz deli…
Sıradan bir tekir değildi sahip olduğu kedisi; küçük benekli türlerinin en büyüğüydü.. Kaplandan hallice bir duruşu, kedi türleri arasında en güzellerden biri oluşu ile Dali farklı zevkini minik dostunun seçimiyle de fazla fazla gösteriyordu…
Peki ya Kübizm’i başlatan adam, İspanyol ressam ve heykeltraş aynı zamanda şair ve oyun yazarı, üstüne üstlük çok çapkın, her türlü suçlamalara maruz kalmış; vaktiyle 1911’de Louvre’den “Mona Lisa“ tablosunu çaldığına ilişkin göz altına bile alınmış... Say say bitmez Picasso’da yaramazlıklar ama o her zaman paçayı sıyırmış.
Yaptığı eserler olsun, başlattığı akım konuşulsun, özel hayatı renkli olsun... Bu onu hayvan sevgisinden mahrum bırakmadı. Belki can yoldaşı oldu, belki hınzırlıklarının sırdaşı. Kim bilir? Ama Picasso da bir kedi severdi ve her zaman beraberlerdi.
Kendisi Pop-Art’ın ikonu..
Konserve kutusundan sanat, çizgi romanlardan tablo desem? Leb demeden, Andy Warhol’dan bahsettiği mi anlar bir çoğunuz.
“İnsanların fantezileri onlara sorun yaratan şeylerdir. Fanteziniz yoksa, sorunlarınız yoktur…” der Warhol felsefesi..
Fantezilerini seri üretime çeviren ve her bir nesneyi sıkça kullanarak, seri üretim nesnesi sanat türünü kullanan Amerikalı sanatçı... Hem ressam, hem film yapımcısı hem de yayıncıydı. Belki boş vakti yoktu, belki çok hızlı bir hayatı vardı, ama onu da evde bekleyen bir değil yirmi beş kedisi vardı.
New York sokaklarının tozunu dumana katan, rastalı saçları ile sokakları kendi renklerine boyayan, “Grafitinin“ haşin çocuğu; Jean-Michel Basquiat..
Kendi tesadüfünü kendi yaratıp, o gün o restauranta girerek kahramanı Andy Warhol’a yaptığı kartpostalları satan haşin genç ile Warhol’un karmaşık, tutkulu ve üretken dostluğu başlar. Olmayacak gibi gözüken şey olur, Basquiat sanat sayfalarında parlar.
Armani süiti içinde bir yıldız, kucağında kedisi ile de hayvan sever. Yaşamın ona hazırladığı sonu bilemeden objektiflere poz verirken... Gençliğinin baharında yirmi sekiz yaşında bu hayata veda edeceğini bilemez. Bu hikaye böyle kapanır ama sanatı hala ışıl ışıl parlar.
Ah Diego ah... Ne çok bekledi seni o gözler, ne çok kırdın sen o kalbi bilmem kaç kez. Kader Frida’yı, eksikleri ile çilekeş acılara itti belki ama ona öyle büyük bir lütuf verdi ki, sanatına eşsiz dokunuşları yaşadıkları sayesinde en iyi bildiği kişi, kendini resmederek bahşetti.
Düştü, kalktı, acıdı ve acıttı ama onunda yanında kanlı göz yaşlarını dökeceği, sadakatine güveneceği bir kedi dostu vardı…
Gustav Klimt, Avusturyalı ressam.. Genç yaşlarda Sembolizm ve Art Nouveau akımlardan etkilenmiştir. Tablolarının yani sıra duvar resimleri, eskizleri ve diğer eserleriyle de tanınır.
Fakat Klimt denince pek çok kişinin zihninde “The Kiss“ (Öpücük) resmi canlanır. Bir kadın ve bir erkek öyle tutkulu öpüşürler ki, vücutları birbirleri içinde erir.
Klimt eşsiz tarzı, alıcı renkleri ve fikirleriyle modern sanata ve günümüz tasarım dünyasına halen ilham vermekte, devamlılığını sürdürmektedir ve o zamanlar buna tek şahit kucağından düşürmediği kedisidir. Kim bilir belki kedisi de, bir dişidir...
20.yüzyılın en önemli ressamlarından. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışıyla Picasso ve Kandisky ile birlikte modern sanatının büyük temsilcilerinden Henri Matisse. Eserlerinde uyandırdığı yankılar Avrupa sanat sahnelerine hakim olmasını sağlamıştır.
Ressamın işi ve seyyah ruhu gereği, Avrupa’yı adım adım gezmesi cabası... Tüm güzellikleri fethetme arzusuyla, sık sık seyahate çıkar; İtalya, Almanya, İspanya, Fas görülmedik yer bırakmazdı. Evine döndüğünde, kapıdan içeri girdiğinde, en yakın dostu ise kedisiydi. Çalışmalarının ön hazırlığını yaptığı masada karşısında, uzandığı koltukta ise yanında... Bu gezgin ruhu dinlemek, kim bilir ne keyifliydi... Şanslı insanlar gibi şanslı kediler de vardı.
“Evimde bir kedi ve köpeğin olması, evimi eğlenceli bir statüye koyar. Lordları andıran duruşları evime hakimiyet kurar. ‘Burası benim bölgem.’ diye vurgulayan adımları ise beni daha çok mutlu eder.” Ai Weiwei
Aktivist yönü olsun, heykel, enstalasyon, küratörlük, fotoğraf ve film alanlarında aktif olmanın yani sıra sosyal, siyasal ve kültürel bir eleştirmendir. Çinli çağdaş sanatçı Ai Weiwei... Lakin o da bir kedi sever, o da bir dört ayak dostudur.
Yazamadığım birçok kedi dostu sanatçı var elbet, ben bildiklerimden sizlere biraz bahsetmek istedim. Bu zor günlerde bizlere evimizde yakın dostlukları ile can yoldaşı olan kedi, köpek, kuş kim bilir belki başka hangi canlı varsa... Hepimizin kulağına şu sözleri fısıldadığından eminim;
“Dünyaya kötü davrandınız, bizleri üzdünüz, yaraladınız.. Bir gün tekrar eskiye döner her şey, ama siz siz olun bizim her gün yaşadığımız ölüm korkusunu unutmayın.. Belki değişirsiniz umuduyla.. MIAWWW...”
Yazı: Yasemen Çavuşoğlu
Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceGizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceSevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceKusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceModigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu