Füsun Onur
Aynadan İçeri
28 Mayıs–17 Ağustos 2014
ARTER
ARTER,Türkiye çağdaş sanatının öncülerinden Füsun Onur’un kapsamlı bir kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. ARTER Sergiler Direktörü Emre Baykal’ın küratörlüğünü üstlendiği sergi, adını Lewis Carroll’ın “Through the Looking Glass” [Aynadan İçeri] başlıklı kitabından ödünç alıyor.
“Aynadan İçeri”, Emre Baykal’ın Füsun Onur’la bir yıla yakın bir zaman diliminde yürüttüğü yakın çalışma süreci sonucunda seçilen 40’ı aşkın yapıtı biraraya getiriyor. Onur’un 50 yılı aşan sanatsal üretimine kronolojik bir yerleştirme önermekten ziyade, yapıtları arasındaki sezgisel bağlantıların izini süren sergi, sanatçının erken dönem çalışmalarından son dönem işlerine kapsamlı bir bakış sunuyor.
1957’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nden mezun olduktan sonra sanat eğitimine Amerika’da devam eden Füsun Onur’un temel uğraşları, kendi özgün dilini bulmaya çalıştığı öğrencilik yıllarından itibaren, form, uzam, zaman ve bunlar arasındaki ilişkiler etrafında şekillendi. Bu uğraş, 1967’de İstanbul’a döndükten sonra da çalışmalarına şekil vermeye devam etti. ARTER’deki “Aynadan İçeri” sergisinin giriş katı, bu arayış ve denemeleri içeren, 1960’lı ve 1970’li yıllarda üretilmiş yapıtlara ağırlık veriyor. Sanatçının erken dönem soyut geometrik çizimlerinin de gösterildiği giriş katı, aynı zamanda bir giderek artan bir malzeme çeşitliliğinin devreye girmesiyle birlikte Füsun Onur’un sanatının gündelik, öyküsel, hatta otobiyografik öğelere doğru nasıl genişlediğinin ipuçlarını da taşıyor.
“Aynadan İçeri”, aynı zamanda tasarlandıkları dönemde sadece birer taslak veya maket olarak kalmış olan kimi yapıtların yeni üretimlerini de içeriyor. Bunlardan biri, ARTER’in İstiklal Caddesi’ne bakan giriş kısmında izleyiciyi karşılayan “Aynalı Labirent”. Füsun Onur’un 1972 yılında bir yarışma için strafordan yaptığı bir maketten esinlenen bu çalışma, mekâna uygun olarak yeniden boyutlandırıldı ve içine gireni aynadan duvarlarında sonsuzca çoğaltan bir labirent/mekân olarak sergiye yerleşti.
Bu kapsamdaki başka bir yapıt da, Füsun Onur’un 1993 yılında Galata Köprüsü için bir taslak olarak çizdiği şiirsel bir dış mekân müdahalesi. Tasarlandığından yirmi yıl sonra “Aynadan İçeri” sergisi için gerçekleştirilen “Pembe Bot” başlıklı proje, sanatçının yaşamını ve çalışmalarını sürdürdüğü Kuzguncuk’taki küçük yalının önünde, İstanbul Boğazı’nda, video formatında üretildi. Kesintisiz tek plan çekilen bu 8 saatlik videoda, Boğaz’ın sularına bırakılan floresan pembe renkli bir şişme bot ve onu takip eden aynı renkte üç dikdörtgen form, sürekli yön değiştiren güçlü akıntılara ve rüzgâra rağmen, şaşırtıcı bir şekilde ne ileri ne geri, bir kulaç bile yol almıyorlar. Serginin açık olduğu sekiz saate karşılık gelen bir zaman dilimi boyunca, aralarındaki ritmik düzen hiç değişmeksizin, Boğaz’ın anbean değişen çalkantılı ritmine ayak uydurmaya çalışırken fosforlu renklerini yaymaya devam ediyorlar.
Serginin birinci katında, Füsun Onur’un 1980’li yıllardaki üretiminde önemli yer tutan, resimle çerçeve, heykelle resim arasındaki ilişkileri genişletmeye ve bunların arasındaki sınırları kırmaya yönelik çalışmalarına yer veriliyor. Bu katta gösterilen işler arasında Füsun Onur’un bu sergi için ürettiği bir yapıt da var: 2014 tarihli “Mandallı” adlı bu çalışma, sanatçının resim, heykel ve çerçeve arasındaki ilişkilere dair düşünce akışının bir devamı niteliğinde.
Füsun Onur’un farklı ve kendine özgü malzemelerle izleyiciyi içeri davet ettiği bir diğer yapıtı da, ilk kez Berlin’deki “İskele” sergisinde gösterilmiş olan ve “Aynadan İçeri” sergisi için Fransa’daki Centre national des arts plastiques’in koleksiyonundan ödünç alınan “İstanbul Takıntısı” (1994) adlı çalışması. Her birine parlak taşlı, sim işlemeli, şeffaf organze giysiler astığı kumaş panolarla izleyici için altıgen bir odacık oluşturan Onur, elbise askılarını hafifçe büküp kubbeleştiren küçük bir jestin de yardımıyla, bu tek kişilik odanın dış çeperlerinde kendi hafızasındaki İstanbul’un siluetlerini yaratıyor.
“Aynadan İçeri” sergisinin ikinci katı, Füsun Onur’un domestik alana ilişkin ya da ondan beslenen işlerine ağırlık veriyor. Bu katta Füsun Onur’un kız kardeşi İlhan Onur’la birlikte yaşamını sürdürdüğü Kuzguncuk’taki aile evinden sergiye taşınan objeler de yer alıyor. Sanatçının gençlik yıllarında bir hobi gibi başlayıp tutkuya dönüşen bir heyecanla tamamladığı bebek evi, onun sanatsal üretiminin çoğunlukla ‘ev’den beslenip yine ‘ev’in içinde şekillenişinin bir simgesi olarak sergide yer alıyor.
İstanbul Boğazı’nın kıyısındaki küçük yalının alt katındaki atölyede yıllardır özenle korunduktan sonra, geçici bir süre için ARTER’e taşınan gardıropta ise, Füsun, İlhan ve erkek kardeşleri Senih’in çocukluk giysileri, oyuncakları, aksesuarları, yıllar sonra annelerinin sakladığı yerde bulunup, şiirsel ve masalsı bir düzen içinde raflara yerleştirildikleri günden beri, yerleri hiç değiştirilmeden muhafaza ediliyorlar.
“Aynadan İçeri”, Füsun Onur’un pek çok yapıtında kendini hemen hissettiren ritim denemelerini, müziği görsel dile tercüme etme arayışlarını da içeriyor. Bir defterin sayfalarına yerleştirdiği pullar, boncuklar, simlerle yazdığı sessiz notalar (Nocturne, 2001), ya da 2007 yılında Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki “İstiklâl Serüveni” sergi dizisi kapsamında gerçekleştirdiği “Erratum Musicale” adlı yerleştirmesinden ARTER’deki sergiye taşınan yarısı kesilmiş “Çanlar”; çapraz bacaklı alçak bir sehpayı ya da tabureyi anımsatan bir formun yedi adımda eksile eksile küçüldüğü “Fısıltı” (2010) adlı yerleştirme, sergide Füsun Onur’un müziği ve ritmi ön plana çıkardığı işler arasında sayılabilir.
ARTER’deki serginin üçüncü ve son katına tek bir yerleştirme olarak yayılan “Çiçekli Kontrpuan” (1982–2014), Taksim Sanat Galerisi’ndeki ilk gösteriminden günümüze kalan fotoğrafların ve Füsun Onur’un atölyesinde sakladığı malzeme örneklerinin yardımıyla, orijinaline mümkün olduğunca sadık kalmaya çalışarak yeniden üretildi. Böylelikle, sanatçının yıllar önce izleyiciye sunduğu sıradışı bir mekânsal deneyim yeniden hayata geçirildi.
Müzik:Müzikotek