“Terazinin kefeleri gece ile gündüzün eşit olduğu sonbaharın başlangıcına işaret eder”
Markus Yakovlevich Rothkowitz, 25 Eylül 1903'te Dvinsk, Rusya'da doğdu. 1910 yılında Avrupa’yı saran savaşlardan uzaklaşmak için Amerika Birleşik Devletleri Oregon’da Portland’a taşınan babası, 1913’te Markus’un da ferdi olduğu Rothkowitz ailesinin tamamını yanına aldı. Amerika’ya diğer milyonlarca Yahudi ile birlikte yeni bir yaşam kurma hayaliyle göç ettiler.
Adil ve dengeli bir hayatı tercih eder terazi burcu insanı.
Markus on bir yaşında gazete satarak hayatını kazanmaya başlamıştı. Mükemmel bir öğrenciydi. En çok felsefe ve tiyatroya ilgi duyuyordu. Bu yıllarda sanata ve müziğe maruz kaldı, çizim yapmayı ve boyamayı, mandolin ve piyano çalmayı öğreniyordu. Resimle ancak yirmilerinde ciddi şekilde ilgilenmeye başladı. 1940’ta, otuz yedi yaşındayken adını ingilizceye uyarlayarak Mark Rothko yaptı.
No:61 Rust and Blue
Babası Yakup (Yakov) Rothkowitz, paraya önem vermeyen, edebiyat, sanat aşığıydı. Marcus hem evde hem de okulda iyi bir eğitim görmüştü. Eline geçen her şeyi okurdu. Zeki bir çocuktu, başarılı olmak, dünyayı değiştirmek istiyordu. Babasını 1914 yılında kaybetti, sağda solda çalışarak annesine destek oldu ve liseyi başarı ile bitirdi.
O karmaşık duyguları olan çelişkili bir adamdı.
Gençliği boyunca siyasetle ve toplumsal meselelerle içli dışlı oldu. İşçi lideri olma hevesiyle 1921’de girdiği Yale Üniversitesi’ni iki yıl sonra bırakma kararı aldı. Hayal ettiği iş doktorluk, avukatlık gibi bir şey değildi. Rothko sanatı ile ses getirmek istiyordu.
Sanata düşkündür terazi insanı.
White Center
1925'te New York'a yerleşti ve Parsons School of Design tarafından Arshile Gorky altında eğitim gördüğü Arts Students League'e kaydoldu.
Rothko, pek çok akımı özümseyerek kendi tarzı ve imza kompozisyonunu yaratan sanatçıydı.
Onun kuşağında yahudi göçmen sanatçılar daha nostaljik, daha şahsi, daha maceraperest ve daha acılıydı ama Rothko’nun sanatı, göç dramının resim dilini işlemekte olağanüstü özgündü.
Rafine zevkleri yansıtan yapısıyla, terazi insanı farklıdır.
Otuzların başından 1948’e kadar ürettiği duyarlı, ciddi, avangard çalışmalarla ressam olarak sanatını geliştirdi.
"Her zaman tek başına resim yaptı. Her zaman…"
Orange and Yellow
Yağlıboya biçim ve renkler sonradan, “şeyler” diye söz edeceği dikdörtgenlerini boyamaya başladı. Tek renge boyadığı tuvali, iki ya da üç dikdörtgene ayırıp bu dikdörtgenlerin içine farklı renklerde, kesin dış çizgileri olmayan, zemin içinde eriyerek yüzen, daha küçük dikdörtgenimsi biçimler yerleştirdi.
Dünyaya, görünür dünyaya bakma deneyiminden sonra bir şekilde nasıl hayal kurulabileceğine dair göndermede bulundu. Onlar görünür dünyanın yaratılışını bekleyen renkler ya da ışıklardı. Büyük bir gayretle yarattığı renkler henüz var olmayan şeyleri anlatıyordu.
“Cisimleşen ve izleyicinin algısına sunulan tuvaller”
Onun sanatı mülteci sanatıydı. Bulunamayan köklerinin, her şey başlamadan önceki anın peşine düşen, göçebelerin kullandığı dillere mahsus olan bir sanat. Onlar için gelecek bilinmezdi, geçmiş ise önlerinde…
Zira gerçekçi ve objektiftir terazi burcu insanı.
Mark Rothko yaşamı boyunca pek çok akımdan etkilendi ve kimseninkine benzemeyen farklı resimler yarattı.
Black on Maroon
Terazi burcunun gizli mükemmeliyetçi bir yönü vardır.
Bir Rothko tablosuna baktığımızda, gördüğümüz ve algılamaya çalıştığımız evren, insana, insanın varoluşundaki dramatik gerilime ve ölümün imlediği trajik yokluğa ait birçok çağrışım ile baş başa kalmamıza neden olur.
Bir, iki ya da üç renkle tuvallerinin içine işler; böylece boyalar iç içe geçer ve birbirine karışır, köşeler yumuşar, renkler arasındaki ayrım belirsizleşir. Rothko’nun meditasyona esin kaynağı olan soyut resimleri, ruhumuzdan geçer, kalbimize işler ve aklımızda yer eder.
Uzaktan görürsün tereddüt bile etmez işte bu “Rothko” dersin…
“Kendimi dengelediklerimde arıyorum” diyen terazi burcunda doğmuş diğer ünlü ve unutulmaz isimler ise;
“Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir” diyen Alman filozof, Friedrich Nietzsche. Bazıları için bir kaçık, bazıları için bir nihilist. Terazi burcunun güçlü adalet duygusunu taşıyan “Üstün İnsan” kavramının yaratıcısı.
Friedrich Nietzsche
Dünya çapında ün kazanmış şair, romancı, oyun yazarı ve eleştirmen: Oscar Wilde. Kendimiz olmakta zorlandığımız şu dünyada; “Kendin ol; diğerleri çoktan kapıldı” derken ne kadar haklıymış.
Oscar Wilde
Fransız efsane sinema oyuncusu. Bir bakanı mest eden güzelliği, sarı saçları ve keskin zekasıyla erkeklerin kalbine taht kuran, kadınları ise kendine hayran bırakan; Brigitte Bardot. “Terk edilmeden önce terk ederim. Kararları ben veririm” demiş. Hanımlar, kulağımıza küpe olsun.
Brigitte Bardot
Türk Edebiyatına romanları, denemeleri, öykü ve şiirlerini miras bırakmış. Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk Türk yazar: Yaşar Kemal. “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” demiş. Samimiyet ve vicdan yüreklerin konuştuğu bir dildir. Yaşar Kemal’i saygıyla anar, yüreklerimize sevgiler dilerim.
Yaşar Kemal
“Aç gözünü seyret tekrarı yok bunun…” 1990’lardan kulağımıza seslenen, bizi ekran başına kilitleyen; olacak o kadar dedirttiren televizyon programı. Komedyen, tiyatro ve sinema oyuncusu; Levent Kırca. Yazdıklarıyla, söylemleri ve duruşuyla vatanperverliğini hiç bırakmayan, sözünü esirgemeyen büyük sanatçı. İyi ki bu hayattan bir Levent Kırca geçmiş. Özlem ve minnetle anıyoruz.
Levent Kırca
Terazi burcu, sakin ve uyumlu görüntüsünün ardında ne istediğini iyi bilen bir yapıya sahiptir. Kararsız kalmak ve sürekli bir denge bulamamak en kötü özellikleri olabilir. Ee hayat, bir iyi bir de kötüyken… Terazinin kefesi denge de durabilir mi?
Yazı: Yasemen Çavuşoğlu
Yazı ve Fotoğraflar: Yasemen Çavuşoğlu
Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
Gizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
Sevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
Kusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
Modigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
Yorum yapmak için tıklayın