Matisse’in Korkusuz Renkleri | Yazan Zeynep Dikmen

Zeynep Dikmen

4 yıl önce

Henri Matisse, babasını güç bela ikna ederek resim eğitimine başladığında babasının tek bir şartı vardır: geleneksel sanattan uzaklaşmaması. Peki Matisse’in sanat tarihindeki yeri öyle midir? Babasına verdiği söz onun sanatının neresindedir? 

19. yüzyıl; geleneğe karşı, yıkıcı ve kışkırtıcı sanatların, öncü (avant-garde) sanatların dünyasıdır. Fransız Devrimi’nin öne çıkardığı birey bilinciyle sanatçıların güçlerini kendi kontrollerine almaları, iç dünyalarıyla yani kendi dünyalarıyla yakınlaşmaları ve bir de fotoğraf makinesinin gelişmesi… İşte bunlar ve daha fazlaları sanatın kırılma noktasının üzerine güçlü darbeler indirir. Çünkü sanatçılar, bu değişimler dünyasının birer “birey”i olarak yaşananları kendi değerleriyle yorumladılar, onlara kendi gözleriyle baktılar. Varlıkları belki de hiç olmadığı kadar ortadaydı, dünyaları hiç olmadığı kadar gerçekti. Onlar da bu dünyaya dalmaktan korkmadılar. Fakat bazıları vardı ki, onlar, özellikle de renklerden hiç korkmadılar.


Meyve: Kırmızı Odadaki Uyum, 1908

Matisse’in adı, öncü akımların ilki Fovizm’in başı olarak yer alır sanatın tarihinde. Renkli, keyifli ve coşkulu bir sanatın başıdır ve içidir Matisse. Kavramsal bir yenilik olan Fovizm’de mantık aranmaz. Kaçık, oransız, saçma, akıldışı işlerin buluştuğu yerdir.

Gerçeğin zıddına dayanan bu gerçeklikte Matisse, olan dünyayı resmetmez. Bu dünyaya yeni bir estetik değer kazandırır. Çünkü “gerçek”, fotoğraf makinesiyle o kadar nettir ki, artık sanatçının o gerçeklikle bir bağı kalmamıştır. Zaman görülene bireysel yaklaşma, zihnin içindekini dışarısıyla buluşturma zamanıdır.


Mor Ceketli Kadın, 1937

Sanatta yeni kıtalar keşfedilirken Matisse, doğayı kopya etmek yerine onun kendisinde ki etkisiyle ilgilendiğini söyler. Bu etki onu sandığından da fazla içine alır belki, çünkü yaşama dair hissettikleri ve onu bize tercüme ediş şekli arasında bir ayrım yapamadığını dile getirir. Bu şu demektir; her sabah içine uyandığı, her gece uykuya daldığı, yediği, içtiği, güldüğü, eğlendiği dünya ile biçimsel bir dışavurumculukla yarattığı tuvalleri arasındaki uyumun içinde yaşamak.

Bu uyumun özünde keyif var, güzellikler var. Nesneleri güzelleştirme derdi olmadan ama güzeli resmeden, anti-natüralist; canlı, parlak renklerin saflığıyla örülen biçimler var. Matisse, renkleri betimlemek için değil ifade etmek için kullanır. Çünkü o, ifadenin insanın yüzünde parlayan tutkuya bağlı olmadığını düşünür. Bu sayede ifadeyi figürün hakimiyetinden çıkarır ama figürlerin kendisinden vazgeçmez.


Dans, 1910

Kaba hatlı, deforme vücutlu 5 figür zarafetle dans ediyor. Mekanı belirleyen az ve öz renkler, onu bir yüzeye dönüştürüyor. Böylece sanatçı figürlerini özgürce yerleştiriyor ve onlara yalın bir ritim kazandırıyor. Öyle bir özgürlük ki dansçıların adımları birbirine uymuyor. Yine de, patlayan renklerin arasında gerçekleştirdikleri sakin ritüel ve kendine has mükemmelliğiyle Matisse, arzuladığı keyfi bize de sunuyor.

Bedenler dolgun, desenler hacimli yani tuvalin üzerinde varlık kazananların her biri görme duyusunun ötesini zorluyor. Herhangi bir detayın gözden kaçma ihtimali tamamen ortadan kalkıyor. Hem her şey birbirine çok yakın, yan yana, üst üste, iç içe hem de hiçbiri kendi benliğinden bir şey kaybetmeden oradalar.


Kedi ve Kırmızı Balık, 1938

Birlikteliklerinden bir bütünlük beklemeyeceğimiz renklerden bir ahenk oluşturan cesareti konturlarda da görülüyor. Son derece belirgin ve tamamlayıcılar. Sanki beyaz haleleri olmayan bir balık, balık olmaktan çıkacakmışçasına o dış çizgiler normalleşiyor ya da her insan bedeni, onu saran siyah bir hat olmadan düşünülemeyecekmiş gibi karşımızda oturuyor iki kadın.


Müzik, 1939

İzleyici, tonların şok ediciliğinden kurtulduğunda şunu görüyor aslında: Güven. Sanata güven, renklere güven, güzelliğe, biçime, nesnelere, figürlere güven, sanatçının içindekilere ve etrafındakilere güven, kendi yaşamına ve yaşamın kendisine güven… Ama ne yazık ki, veya neyse ki, babasına verdiği sözden eser yok. Bu sayede biz de Matisse’in vahşi hayvanlarıyla tanışma imkanı bulabiliyoruz.

Not: Fovizim adı, bu grubun çalışmaları için yapılan “Les fauves” (vahşi hayvanlar) yorumundan gelir.
 

Yazı: Zeynep Dikmen

Yazı ve Fotoğraflar: Zeynep Dikmen

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

3 yıl önce

Sansasyonel Resimlerin Yaratıcısı Manet | Yazan Zeynep Dikmen

3 yıl önce

Klimt’in Kadınları | Yazan Zeynep Dikmen

3 yıl önce

Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi ve Bilinmeyenleri | Yazan Zeynep Dikmen

3 yıl önce

Realizm Akımı ve Jean-François Millet | Yazan Zeynep Dikmen

3 yıl önce

Michelangelo’nun İnsanları | Yazan Zeynep Dikmen

En Çok Okunanlar