Günümüzde sanatın ruhsal ve fiziksel sağlığa etkileri birçok araştırmada karşımıza çıkıyor. Özellikle son 20 yılda sanatın sağlıklı beslenmek, spor yapmak, yürüyüşe çıkmak kadar yaşam kalitesini arttırdığı yapılan araştırmalar arasında. Sanat etkinliklerinin, yaşam amacımızı bulmamıza, günlük yaşamımızda olumlu duyguları artırdığını, sanatla uğraşmanın farkındalık, dikkat ve şimdiki an ile kaynaşmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.
Öyle ki çocukluk dönemlerinden itibaren kronik rahatsızlıkları ile mücadele eden ve mücadelesini sanatın iyileştirici gücü ile bir kazanıma dönüştüren sanatçı Ebru Uygun; tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 sürecinde “Ömrümün büyük bir çoğunluğunu geçirdim” dediği odaları yeniden hatırladı. Taşıdığı hastalıklar nedeniyle uzun bir zaman boyunca ailesinden ve arkadaşlarından uzak yaşadığını ifade eden Uygun, pandemi nedeniyle kendi normaline geri dönerek eski odalarında kendiyle baş başa kaldı. Odaların üzerinde bıraktığı hislerle ve bilinç ile topluma maksimum fayda sağlamayı amaç edinen sanatçı, 1994 yılında TOÇEV’e de hayat verdiği odalarda ebru sanatı ile şifa bularak “Hayatı Odalara Böldüm” adını verdiği sergisini hayata geçirdi. Pandemi nedeniyle dijital platformda sergilenen değerli koleksiyon, https://www.ebruygun.com.tr/hayatiodalaraboldum/ linki üzerinden sanatseverlerle buluşuyor; serginin küratörlüğünü ise Begüm Alkoçlar yapıyor.
Ebru Uygun; Akaretler Sıraevler’de boş bir mekana, dijital ortamda, özel bir uygulama aracılığıyla yerleştirilen yapıtlarını, yine dijital ortamda izleyicilerle paylaşıyor. Bu sanat buluşmasında izleyici sergiye davet edilmiyor, sergi izleyicinin ekranına misafir oluyor. Sergi mekanı ve yapıtlar gerçek ancak çekim, yapıtlar fiziki mekanda olmadan dijital yollar ile yapıldı. Bu projesi ile Ebru Uygun; serginin dijital ortamda oturduğu zemin, gerçeklik ve illüzyon kavramlarını da sorgulatıyor. Serginin sanal gerçeklik ortamında sunulması izleyiciye, 2 boyutlu bir ekran aracılığıyla 3 boyutlu bir deneyim yaşatıyor. Sergi gezme deneyimi, inisiyatifin izleyicide olduğu uygulama ile bir üst seviyeye çıkartılıyor. İzleyici, sergilenen tüm yapıtların gerçekte mümkün olamayacak şekilde 6 yüzeyini de görebiliyor, tüm desenleri detaylıca inceleyebiliyor. Ayrıca, arzu ederse yapıtları satın alabiliyor.
Uygun’un biçimsel bir arayış içine girdiği yeni sergisinde, çeşitli boyutlarda üretilmiş küplerden oluşturulan enstalatif yapıtı; 3 boyutlu forma geçiş sürecini meydana getiriyor. Dökülen, akıtılan, üst üste ve yan yana uygulanan katmanları-boyanın ‘göçebe’ niteliğine rağmen, sanatçı malzemede ve uygulamada kusursuz bir ustalık sergiliyor. Uygun’a göre; “Bize, hepimizin ortak kaygılarına dair; merkezine kendi hayatını koyarak bir şeyler söylüyor. Sahip olunan tüm duygusal, toplumsal ve biyolojik bağlar ile bizim izlerimizi taşıyor.”
Hayatı Odalara Böldüm sergisinin süreçlerini sevgili Ebru Uygun’la konuştuk. İşte Uygun’un anlattıkları;
1. Digitalleşmede örnek bir sergi yaptınız süreç nasıl gelişti?
Pandeminin sunduğu fırsatlardan biri de tüm insanlık olarak; olmayanı oldurmaya çalışmak yerine, yeni, teknolojik, insani ve doğaya saygılı çözüm üretme becerimizin gelişmesi oldu. İnsani, çevreci, pratik çözümler üzerine düşünmeye başlamak bile insanlık için büyük bir adım bence. Bu süreçte biz de tüm ekibimizle birlikte “Biz ne yapabiliriz?” üzerine kafa yorduk. Dijitalleşmenin berberinde getirdiği tüm riskleri uzun uzun tartıştık. Bunlardan en önemlisi sanat algısının kırılma tehlikesiydi. Yani yapıt, mekân ilişkisi kurgusunun tamamen sanal olarak yapılacak olması. Ekibimizin beceri ve tecrübeleri sayesinde bunu da kolaylıkla aştık. Dürüst olmak gerekirse, ben de yerleştirme ve algı konusunda bu kadar başarılı bir sonuç beklemiyordum.
Mekân ve zaman kavramlarının dönüşüme uğradığı bu süreçte, sergimizle izleyicilerin ekranlarına misafir olduk. Gerçek bir mekânda gerçek yapıtlarla izleyiciyi 3 boyutlu bir deneyime davet ettik. Bu kadar kolay ulaşılabilir olmasıyla, yapıtları gerçekte mümkün olamayacak şekilde, 6 yüzleri ile gösterebilme yetisiyle sergimizin pek çok açıdan fark yarattığına inanıyorum. Aldığımız tebrik ve övgüler de bunun kanıtı.
2. Dijitalleşme sanatı nasıl etkiledi?
Bu etkinin çok yönlü olduğunu düşünüyorum. Teknoloji, bazen bizi bazı eylem ve yeni alışkanlıklara zorlarken bazen de ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda kendini geliştiriyor ve yeniliyor. Pandemi sürecinde her ikisine de şahit olduk, oluyoruz. Instagram’ı kullanma alışkanlığımız sistemin bizi yönlendirdiği, bir anlamda zorladığı etkisi. Yıllardır farklı alanlarda kullanılan sanal tur teknolojisinin farklı alanlara ve kullanıma yönelik gelişmesi de diğer yönüne örnek. Önümüzdeki süreçte bu teknolojinin, gelişimini sürdüreceğine, mekân-zaman algımızda ve kullanımımızda büyük farklar yaratacağına inanıyorum.
Bu süreç her bireyi nasıl farklı etkilediyse her sanatçıyı da farklı şekillerde etkiledi. İzolasyon, uzun süredir benim hayatımın bir parçası olduğu için benim gündelik hayatım radikal şekilde değişime uğramadı açıkçası. Ancak, izolasyonun global olarak yayılmış olması, iç dünyamı, odalarımı oldukça etkiledi; bu da doğal olarak üretimime yansıdı.
Birçok şeyin değerini daha iyi anladık hep birlikte. Bu sürecin en önemli etkisinin ertelediğimiz konular üzerinde düşünme ve harekete geçme ihtiyacımızın artması, hatta zorunlu hale gelmesi olduğuna inanıyorum. Bu durum tüm sanatçılar üzerinde radikal etkiler yaratmıştır sanırım.
3. Nasıl tepkiler aldı? Neler hissettiniz?
Çok güzel tepkiler aldım, inanılmaz dönüşler aldım. Demin de dediğim gibi belki fiziksel sergime gelemeyen onlarca, binlerce insana ulaşabildim. Onların ilk defa sergideki eserleri gördükleri heyecanları ve benimle paylaşmaları beni çok heyecanlandırdı ve çok duygulandırdı. Yaptığım işe daha fazla sarılmamı ve daha fazla teşvik etti diyebilirim.
4. Sanatsal pratiğinizi bize nasıl yorumlarsınız?
Şifa... Şifa olduğu için de inanın bunun zamanı süreci hiç yok. Hissettiğiniz anda ortaya çıkıyor. Bunun saati de yok... sabah.. akşam, her hangi bir saatte... Örneğin; bu sabah saat 8’de kendimi atölyede çalışırken buldum. Çok çalışmak gerekiyor bence ve çalışırken hissettiğinizi bir anda ortaya çıkardığınızda bu gittikçe çığ gibi büyüyor. Bu pratik için çok önemli.
5. Eserlerin hikayesinden biraz bahsedebilir misiniz?
Eserlerin hikayesi özetle hayatı odalara böldüm... Pandemi sürecinde sizlerle birlikte ilk defa bu kadar izole olduk hayattan ama benim hayatım hep böyleydi aslında. Hep kapalı, hep hastane veya evde odalarda geçti, geçiyor. O odalarda ben nefes aldım, hayat buldum ve yaptığım her çalışmayı o odalarda gerçekleştirdim. Bir odanın içinde benim kütüphanem, masam, koltuğum, ebru teknem ve atölyem vardı. Yani doğduğumdan beri bu izole hayatın içindeyim ve küplerle de tüm yaşanmışlıklarımı aktarmaya çalışıyorum. Örneğin bazen heyecanlanıp alev alev yandığım kırmızı eser birden karamsarlığa girdiğim siyah bir eser, daha sonrasında siyah ile kırmızı birleşirken beyazın çıkması ile rahatlamam gibi tüm renklere yaşadığım süreçleri, duygularımı aktarıyorum.
6. Eserler ve Sergi ne kdr sürede çıktı?
Tabi ki bu bir hikaye, renkleri hikayelere göre kullandım ben. O renklerin birbiriyle uyumu benim anlattığım hikayeye bağlı. Bunların üzerinde çalıştıktan sonra arkasında yapmaya başladım. Zor bir süreç ama bir yandan da inanılmaz keyifli bir süreç. İlk defa bu malzeme ile tanışmıştım. Eserleri gerek epoksi boyaları, gerek büyük boyuttaki küpleri özel bir mekanizmayla beraber sevgili dostum Saydun Gökşin’in boya fabrikasını kullanarak ve onun sponsorluk desteği ile hayata geçirdim. Onların kurduğu özel bir mekanizma ile o büyük boyutta 80x80 cm, 60x60 cm gibi ebatlardaki küpleri döndürerek özel bir teknikle yapabildim. Zor bir süreç çünkü boya içeriğinden dolayı yarım saat içinde eseri bitirmek durumundasınız yoksa boya donuyor. Vermek istediğiniz duygu, hikayeyi yarım saat içinde verdiniz verdiniz... Çalışmalarım yaklaşık 2 - 3 ay sürdü... Sanat adına yaptığım, kendi sınırlarımı zorladığım ve kendimi sanat adına farklı bir noktada gördüğüm bir sergi ortaya çıktı.
7. Türkiyede sanata ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeterince ilgi olduğunu düşünmüyorum. Eminim birçok kişi hemfikirdir bu konuda. Bizler yavaş yavaş aşıladıkça, özellikle gençleri ve çocuklarımızı sanat ile daha da buluşturdukça ilgi de artacaktır. Gençlerimiz, çocuklarımız, sanata yeni başlayanlar gerçekten hissettiği, yaşadığı için sanata odaklanmalı. Sadece yapıyor olmak için değil... Örneğin; Piyano çalıyorum demek için değil, gerçekten piyano çalmayı seviyorsa, piyanoyla tanışması. Gerçekten resim seviyorsa, resimle tanışması. Ayrıca ilgilendiği sanatla uğraşan kişiler ile tanıştırılmasının çok etkili olduğunu düşünüyorum. Çocuk yaşta daha fazla ilgi olacağını düşünüyorum, özellikle pandemiden sonra. çünkü bu sürecin sanatla insanları çok daha fazla birleştirdiğini düşünüyorum. Gerçekten şifa gücü var.
8. Sanatçı olmak isteyen genç yeteneklere neler önerirsiniz?
Olmak istediği alana sarılmak ve tamamen hissiyatını, duygularını, kendini o alana doğru bırakmak ve çalışmak çok önemlidir. Hiç durmadan, yorulmadan çalışmak ve pes etmemek gerekiyor. Başkası için değil, kendisi için yapmayı öğrenmeleri gerekiyor. Başkasını düşünerek değil, hissettiklerini takip ederek yol almalılar. Aşk ve tutku ile çalışmalılar. Ben bütün hissettiklerimle, tüm yaşadıklarımla sanatımda var oluyorum. Tabi işin teknik kısmında pratik yapmak da çok önemli.
9. Ebru sanatı hayatınıza nasıl girdi? En etkilenerek yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz?
Ebru sanatı hayatımın zor bir sürecinde hayatıma girdi. Yine benim için bir karantina süreciydi ve maalesef ki gözlerimde görme problemi yaşarken, karanlıkta yaşarken değerli dostum, hocam Ali Saraçoğlu’nun yönlendirmesi ile mum ışığında ufak bir tekne ile başladım ebruya. Her gün 5 dakika ile başladığım ebru, 2 -3 aylık çalışmada şifa oldu bana. Biraz önce de bahsettiğim gibi odamda kütüphanem, masam, koltuğum ve teknem ile farklı bir yaşam başladı benim hayatımda. Eserlerim çok değerli benim için çünkü ben eserlerimi yaparken çok fazla şey yaşıyorum (her sanatçıda olduğu gibi herhalde). Yaşadığım sağlık problemlerimden dolayı yaşadığım her süreci eserlerime bir şekilde aksettirmeye çalışıyorum. İyi bir gözlemciyim, gördüğüm şeyleri kendime göre değerlendirip şekillendirebiliyorum. Akademik olarak görsel sanatlar eğitimi almadım ama dışarıdan alaylı olarak kendimi geliştirerek, okuyarak, araştırarak, çok çalışarak besledim. Her hissettiğimi, dokunduğumu yapabileceğimi hissederek ebru sanatına çağdaş bir bakış açışı kattım. Sanat danışmanları Begüm Alkoçlar ve Banu Bilen ile beraber sanatın farklı açılarını yakalayabildim. En etkilenerek yaptığım eser diye ayırt edemem hiçbir eserimi hepsi bebeğim gibi benim için. Ama en son yaptığım 2x2mt büyük bir eserim vardı, Amerika’ya değerli bir koleksiyonere gitti. Onun yeri çok anlamlı benim için çünkü bir yaz sezonunda ve kapalı kaldığım süreçlerden biriydi, tüm yaz boyunca sürdü eseri tamamlamam. Şifamı onunla buldum; gittiği yere de şifa, güzellik götürsün diliyorum.
10. Koleksiyonerlere neler tavsiye edersiniz?
Bir koleksiyoner eser alırken hissetmeden değil, birisi önerdi diye değil; hissettiği, kendisine dokunan gördüğünde bir bağ kurduğunu düşündüğü eseri satın almalı.
11. Sergi de en çok hangi eserler ilgi gördü?
En büyük küpler (80x80cm) çok ilgi gördü. Bir de en ufaklar var, onlar da çok sempatikler, sanırım minimal estetik duruşları ile ilgi gördü. Bir de çok renkli olanlar ilgi görüyor ama dediği gibi en beğenilenler, en büyükler.
12. İleriye yönelik projeleriniz ve gelecek hedeflerinizden bahseder misiniz?
Dijital sergim devam ederken biraz daha son eserlerime odaklandım. Başka bir alana geçtim ve ebru tekniği ile çağdaş eserler üretiyorum, farklı malzemeler deneyimliyorum. Bunu biraz daha geliştirmek çabasındayım. Gelecek hedefimde cam üzerine yeni teknikler ile ilerlemek var. Mevcut teknikler ile çalışmalarıma bu sene devam edeceğim ama kafamda çok şey var, ileriye dönük cam ve seramik üzerine çalışmalarım da olacak.
13. 2021’den beklentileriniz neler?
Güzel dileklerim var, güzel şeyler bekliyorum bu yıldan. Önce ülkemiz ve dünya için sağlık diliyorum. Yaşadığımız bu sürecin hepimize kattığı değerler olduğunu düşünüyorum, bu yüzden fazlasıyla umutluyum. Bunun idrakı ile de 2021’de öyle bir his var ki içimde güzel şeyler olacağına inanıyorum. Kendi hayal ettiğim şeyleri hayata geçirebileceğim gibi bir his var. Ama her şeyden önce sağlık istiyorum dünya ve ülkemiz olarak bu süreçten sağ salim çıkalım. Tüm hasta olanlara en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmalarını diliyorum. Benim için de sağlığım el verdiği sürece eserlerimle, yazılarımla, paylaşmaya devam edeceğim.
Yazı: Fulden Karayel
Yazı ve Fotoğraflar: Fulden Karayel Okumuş
Bir Şehirde Sanatın Evrenselliği Yankılanıyorsa, O Gün 19. Contemporary Istanbul Günüdür!
Caeli’de Alice’inizi Keşfetmenin Tam Zamanı Mı Dersiniz?
Hayatınızdaki İzleri Bu Sergide Keşfetmeye Var Mısınız? | Yazan Fulden Karayel Okumuş
Tesadüfün Sanata Dönüştüğü Yer: Olafur Eliasson’un İstanbul Boğazı’ndaki Sergisi | Yazan Fulden Karayel Okumuş
Mücevher Tasarımcısı Ali Rıza Akdolu'nun Aliens Heykellerinin Sırrı 1 Milyon Yılda Mı Gizli? | Yazan Fulden Karayel Okumuş
Yorum yapmak için tıklayın