2020 COVID-19 pandemisi birey-kural-özgürlük ilişkisini yeniden kurgularken, toplumsal ilişkilerimizi; insan davranışlarını biçimlendirirken sanata bakışımızı değiştirecek.
Çin, salgının merkezi Wuhan kentini ve etrafındaki tüm yerel birimleri kapatarak hastalığın yayılım hızını kontrol altına almaya çalıştı. Haftalar boyunca virüsün hangi bölgelerde yayılacağının tespitinde ve kontrolünde, yakın geçmişindeki salgın deneyimine rağmen mücadelede zayıf kalmakla eleştirildi.
Türkiye'de ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği 11 Mart'tan bu yana hükümetin evde kalma ‘tavsiyesi’nden çok daha önce halkın kendi karantinasını ilan etme süreci başlamıştı. Mevcut durumun toplumsal ve organizasyonel olarak tamamen yanlış yönetildiğini söylemek doğru olmasa da birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki kavram olarak yönetim politikası ve organizasyon, faaliyetlerini ‘Biz bize yeteriz’ sloganıyla milliyetçilik üzerinden yönetimi, Çin’in ve tüm dünya ülkelerinin salgının sınıfsal boyutunu hiçe sayışıyla benzerlik gösteriyor. Dolayısıyla kurulmakta olan yeni düzende siyasi iktidarların yatırım öncelikleri toplumları global ekonomik krize karşı savunmasız bıraktı.
Salgınının ekonomik yansımalarından etkilenen sektörlerin başında sanat endüstrisi geliyor. Mağdur kitle ise tıpkı sanatçılar ve sanat yöneticileri gibi ekonomisinin kaynağı kendisi olan sınıf. Hastalığın öngörülemeyen hızlı küresel yayılımı dolayısıyla uzayan karantina süreleri; toplumda yönetimlere, sistemlere ve düzenlere karşı eleştirel yaklaşımların artmaya başladığı bugün sanatçı da sosyal, etik, politik sorumluluklarını yerine getirme güdüsüyle hareket etmeye başladı. Ben sanatçıların üretimleri üzerine sıklıkla bilgilendirildiğimiz son günlerde perspektifimi pandemi sırasında ve sonrasında sanatın konusunun ne olacağına çevirmek istiyorum. Fakat lütfen güncel üretimler arasında özellikle de sosyal medya paylaşımlarında maruz kaldığımız hızlı tüketilecek, direkt ve derinliksiz - slogancı örnekleri dışarda tutarak düşünelim.
Psikolojik koşulların travmatik yapısı, reaktif bir tavırla sosyal konuları gündeme getirebilir. Çünkü toplum içi dayanışma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerini gördüğümüz bugünlerde aksi durumlara da şahit oluyoruz. Dolayısıyla sanatçının hissi ve düşünsel kavrayışının ikilikler üzerinden yeniden gündeme geleceğini düşünüyorum. Nezaket-incelik-şefkat x kabalık-acımasızlık-zulüm. Sanatın konusu olarak “ikilikler”, problemler bağlamında etkin bir tanımlama getiriyor.
Gerçek bir deneysellikle yaşadığımız bu süreçte, dijitale aktardığımız hayatlarımızın değişim sürecini belgeleyen, araştırmaya dayalı örnekleri; yoğun metaforik ve mecazi dil kullanımını etkileyecektir. Ek olarak dünya ölçeğinde mevcut otorite ve siyasi sistemin idari problemlerinin; sosyal, politik ve ekonomik süreçlerinin örtbas edildiği olumsuz durumun yarattığı kitlesel mağduriyetler dolayısıyla keskin politik işler göreceğimiz de kesin. Görebilmemiz için de sanatın evrensel süreci, sanatçı üzerinden yukarıda saydığımız sorumluluklarını yerine getirmek üzere hepimizin desteğini bekliyor. Bu beklentiyi yerine getirmek üzere hep birlikte sağlayacağımız tüm destek ve girişimlerin temel prensibi; hayatı ve özgürlükleri yeniden tanımladığımız bugün, sanattan yararlanmanın en üst düzeye çıkarılmasıdır.
Yazımın başlığına da ilham olan Prof Dr. Kemal Sayar’ın Ruşen Çakır ile gerçekleştirdiği röportajda “(…)Geçtiğimiz günlerde, Harvard Üniversitesi’nin bir Webinar’ını (İnternet semineri) dinliyordum. Orada konuşmacı, “Pandemi Zamanı” diye bir olgudan bahsetti, bu dikkatimi çekti. Pandemi zamanında zaman, parçalanmaz yekpâre bir bütün olarak tecrübe ediliyor ve zaman çok yavaş akıyor. Aslında bu belki de bizim yıllardır arayıp bulamadığımız bir fırsat; hayatı: Bir “uzun parçalanmaz şimdi” olarak yaşamak.(…)” Almanca bir kelime olan ‘zeitgeist;’ bir çağın düşünce ve duygu biçimi yani zamanının ruhu sadece bir tespit anına yönelik değil, ‘uzun parçalanmaz şimdi’ içerisinde aynı yerde kalmayacak denli büyük bir değişimdir. Eski düzenlerimizin başta özlemi sonra sorgulamasıyla geçirdiğimiz bir ayı aşkın süre boyunca kimi zaman yaşadığımız derin ümitsizlik ve yalnızlık hali içerisinde bile ‘sanatçı’ üretimi bırakmayacaktır.
2020 COVID-19 pandemisi birey-kural-özgürlük ilişkisini yeniden kurgularken, toplumsal ilişkilerimizi; insan davranışlarını biçimlendirirken sanata bakışımızı değiştirecek. Bugün günlerden ne peki?
* Prof. Dr. Kemal Sayar https://medyascope.tv/2020/04/04/salgin-doneminde-birey-ve-toplum-prof-dr-kemal-sayar-ile-soylesi/
Yazı: Begüm Alkoçlar
Yazı ve Fotoğraflar: Begüm Alkoçlar
Yorum yapmak için tıklayın