Büyüleyici, gerçekdışı gibi gözüken ama aslında bir o kadar yaşadığımız çevreyi, etkileşim içinde olduğumuz doğayı, ışığı, gölgeyi, kokuyu sanatınının merkezine taşıyan çağdaş sanatın güçlü isimlerinden Olafur Eliasson...
Küratörlüğünü Mark Godfrey üstlendiği Guggenheim Museum Bilboa işbirliği ile gerçekleşen Olafur Eliasson geniş kapsamlı ‘’In Real Life’’ sergisi Tate Modern‘de.
1967 Kopenhag doğumlu sanatçı İzlanda göçmeni bir ailenin oğlu. Serginin temalarından biri de ailenin ve sanatçının mutfak sevgisi... Babası aşçı annesi terzi olarak iş bulabilmek için İzlanda’dan Danimarka’ya göç eden aile, sanatçı 8 yaşında iken ayrılır. Babası sanatçının eriyen buzul kayalarını fotoğrafladığı (Gracier Melt Series 1999-2019), İzlanda’ya geri döner ve sanatçı da o günden beri tüm tatillerini İzlanda’da geçirir. Eğitimine Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde devam eden Eliasson, sanatçı Christian Eckhart‘ın stüdyosunda asistan olarak çalışmak üzere Williamsburg, Brooklyn’e yerleşir. Bu arada Gestalt yaklaşımı ile ilgili araştırmalar yapar. Eğitimin bitmesinin ardından Almanya’ya yerleşir. 1996 yılında mimar ve geometri dahisi modern çağın Da Vinci‘si Einar Thorsteinn ile çalışmaya başlar. Büyük ustadan aldığı geometri ve uzay-mekan bilgileri sanatının her alanında sıkça kullanır. 2007 yılında Berlin’de kurduğu Stüdyo’da mimar, mühendis, teknik ekip, müzisyen ve asistanlarından oluşan geniş kadrolu ekibi ile araştırmalar yapar. 2003 yılında Tate Modern’de sergilenen, çok büyük ses getiren The Weather Project enstalasyonu 6 ay gibi uzun süre sergilenmiştir ve 2 milyonu aşkın izleyici ile buluşmuştur.
Bu sergi ile sanatçının bir diğer yönü ile tanışma ve keşfetme şansı buldum. Sergi süresince üyelere özel bir gecede sanatçının aileden miras mutfak merakı ve serüvenini deneyimleme fırsatını da bu vesile ile yakalamış oldum.
Sergi alanına giriş Model Room ile... Burada sanatçının 450 adet değişik ebat ve şekillerde pratik ettiği geometrik çalışmaları sergilenmekte. Mimar ve mucit Einar Thorsteinn (1942-2015) ve ekibi ile metal, bakır, kağıt, tahta, köpük, plastik hatta lego kullanarak yaptığı geometrik formlu heykelcikler sergilenmekte.
Erken dönem işleri içinde, sanatçının günümüz çalışmalarında da sıklıkla gördüğümüz su, akışkanlık, gölge, koku, yansıma, sis gibi temalar dikkat çekmekte.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/1/2/3898.mp4
Wawemachines, 1995 ve Moss Wall, 1994
İskandinavya bölgesine özgü köksüz bir bitki topluluğu “Reindeer Lichen” ve yünden oluşan duvar, gerek koku gerek dokunsal olarak değişik bir yapıya sahip.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/1/2/3899.mp4
Your Blind Passenger, 2010
39 mt uzunluğunda sadece 1,5 mt önünüzü görebildiğiniz sarı turuncu renkli sis bulutu içinde yürüdüğünüz bir koridor. Sis toksik olmayan gıda üretiminde kullanılan polihidrik alkolden meydana geliyor.
1990’lardan günümüze dek ışığın polarizasyon özelliğinden yararlanarak pek çok çalışması bulunan sanatçı. ‘Your Spiral View 2002’ ve güncel çalışması ‘Your Planetary Window 2019’’ burada sergilenmekte. Ayrıca yine çiçek dürbünü efektli tavana asılan kürelerden “In real life -2019 “. Işığın tavana yansıyan oyunlarını seyrederken duyulan keyif paha biçilemez.
Işığın renklerle birlikte, eşsiz gölge oyunlarını deneyimleyebileceğiniz bir alana giriyoruz.
Sanatçı kimliğinin yanında büyük bir çevre aktivisti olan sanatçı için çocukluğunun geçtiği İzlanda ve küresel ısınma nedeni ile eriyen buzullar günümüzün en büyük sorunu. 1999 yılında fotoğrafladığı coğrafyanın insanoğlunun acımasızca doğayı harap etmesi sonucu, eriyen buzullar ve yeryüzü değişikliğini 2019 yılında tekrar fotoğraflamış ve insanoğluna adeta “Bak ve gör, bu senin eserin“ dercesine sergilemiş.
Dünya’nın büyük sorunlarından biride göç olgusu. İç savaş nedeniyle yüz binlerce Suriyeli’nin kendilerine güvenilir ülke araması sebebi ile dünya büyük bir kaosun içinde. Sanatçının ‘Thyssen-Bornemisza’ Viyana Çağdaş Sanat işbirliğiyle gerçekleştirdiği bir çalışma. Ortadoğudan, Suriye’den veya kuzey Afrika’dan gelen mülteciler geri dönüşümlü, sürdürülebilir malzemeden ‘’Green Light’’ denen ışıkların üretiminde çalışmakta. Karşılığında para alamayan mülteciler yemek, yatacak yer, dil eğitimi, hukuksal yardımlar almaktadır. Lambaların satışından elde edilen paranın bir kısmıda Kızıl Haç ve Caritas gibi mültecilere yardım eden kuruluşlara bağışlanmaktadır.
Bir diğer projesi Little Sun. İçinde solar ampülün bulunduğu, sarı papatya görünümde lambalar. Gündüz güneş ışığı ile dolan ampüller gece elektriğin olmadığı yerlerde. Elektriksiz kullanılan bu ampüller fosil yakıt tüketimini azalatırken çevre kirliliğinede bir çözüm niteliğinde. 800.000’den fazla lamba dünya genelinde dağıtılmış durumda. Temiz, çevreyi kirletmeyen bu lambalar okullarda öğrencilere, mültecilere sağlık çalışanlarına dağıtılmış durumdadır. Sanatçı temiz üretilen enerjiye önem vermekte ve dünyaya temiz enerjiye olan ilginin artması için çalışmalarda bulunmaktadır.
Yolunuz yeni yılı kutlamak için Londra‘ya düşer ise Tate Modern‘e uğrayıp sergiyi mutlaka görün derim. Son gün 5 Ocak 2020.
Yazı: Nurdan Ateş
MoMA'nın Kuruluşunun Arkasındaki Gizemli Kadın: Lillie P. Bliss
bir ay önceDavid Hockney’nin Renkli Dünyasına Yolculuk: Londra’da Büyüleyici Bir Sergi
2 ay önceSonbaharın Habercisi: Frieze Sculpture 2024
bir yıl önceMarina Abramović Kraliyet Sanat Akademisi’nde Retrospektif Sergi Açan İlk Kadın Sanatçı Oldu! I Yazan Nurdan Ateş
bir yıl önceKenan Yavuz Etnografya Müzesi'nde Hasat Sonu Şenliği I Yazan Nurdan Ateş