407d62d0-526b-4b64-afb4-753467e81afb.jpeg

David Hockney’nin Renkli Dünyasına Yolculuk: Londra’da Büyüleyici Bir Sergi

Nurdan Ateş

2 gün önce

Kasım ayı Londra’da bir başka yaşanır. Yeşilden sarıya, kırmızıya dönen ağaç yaprakları, dökülen sarı yapraklara bastığınızda çıkan o müthiş ses, ışıl ışıl sokaklar… Caddeler Noel ve yeni yıl için ışıklarla güzelleşirken, Londra’nın en popüler caddelerinden New Bond Caddesi’ndeki Halcyon Galeri’de müthiş bir sergiyi sizinle paylaşmak istedim.

Yaşayan en ünlü İngiliz sanatçılardan David Hockney’nin Living in Colour sergisi ile sanatçının her zaman yeni tekniklere açık, renk cümbüşü, neşeli, güneşli ve bol havuzlu dünyasında hep beraber kaybolalım diyorum. 

2022 baharında Sabancı Müzesi’nde sergilenen Baharın Gelişi: Normandiya sergisi ile Türk sanatseverlerle buluşan sanatçı, 2020 yılında pandemi nedeniyle ertelenen ve ilk gösterimi 2021 yılında Royal Academy’de gerçekleşen sergisi hakkında bir yazı yazmıştım. Geçtiğimiz yıllarda defalarca sanatçının farklı sergileri hakkında yazılar yazmış olmakla beraber, kısaca hatırlamak istersek: işçi sınıfı Kenneth ve Laura Hockney’in 5 çocuğunun 4’üncüsü olarak 9 Temmuz 1937’de tekstil endüstrisinin merkezi Bradford’da dünyaya geldi. Sanat eğitimini Bradford School of Art’da alan sanatçı, 1959 yılında Royal College of Art’a kabul edildi. 1962’de Kraliyet Sanat Akademisi’nden birincilikle mezun olan sanatçı, 1963 yılında New York’a giderek Andy Warhol ve alabildiğine özgür sanat dünyası ile tanıştı. Bir vesile ile Los Angeles’a giden sanatçı, güneşli havasına aşık oldu ve University of Colorado ve University of California, Los Angeles (UCLA)’da desen dersleri vermeye başladı. LA’de yaşadığı sürede Amerikan günlük yaşamını, sosyal hayatını inceledi ve burada sevgilisi Peter Schlesinger ile tanıştı. 

Su, çeşitli ortamları kapsayan ve özellikle hareket halindeki bir su kütlesini yakalarken çeşitli teknik zorluklarla başa çıkmasına olanak tanıyan önemli bir Hockney motifidir. Sürekli değişen renkleri, biçimleri ve farklı şeffaflık seviyeleriyle suyun değişkenliği, Hockney için grafik bir meydan okuma haline geldi. Su, yakalanması zor, sürekli hareket eden ve değişen bir şey olduğundan, daha akıcı bir ifadeye izin veren litografi gibi ortamlarla deneyler yaptı. Hockney, suyun yüzeyindeki ‘dans eden çizgileri’ yüzme havuzu fayanslarının ızgara benzeri desenleriyle yan yana getirerek bir hareket, yansıma ve şaşırtıcı derinlik hissi elde etti. Bu baskılar, gözün suyun büyüleyici illüzyonlarını, bozulmalarını ve kırılma özelliklerini nasıl algıladığını ve anlamlandırdığını yakalamasına imkan sağladı. Hockney’nin Kaliforniya tasvirleri, özellikle 1960’larda ve 1970’lerde yüzme havuzlarıyla eşanlamlı hale geldi; öncü resimleri A Bigger Splash (1967) ve Portrait of An Artist (Pool with Two Figures) (1972) sayılabilir.

“Yüzme havuzlarındaki su, diğer herhangi bir formdan daha fazla görünümünü değiştirir. Bir nehrin rengi, yansıttığı gökyüzüyle ilişkilidir ve deniz bana her zaman aynı renkte ve aynı dans desenlerine sahipmiş gibi gelir. Ancak yüzme havuzu suyunun görünümü kontrol edilebilir - hatta rengi bile insan yapımı olabilir - ve dans ritimleri sadece gökyüzünü değil, şeffaflığı nedeniyle suyun derinliğini de yansıtır. Bu yüzden bunu temsil etmek için teknikler kullanmak zorunda kaldım.” - David Hockney

Çalışmalarında büyük ilham aldığı ustalar, sanatçının kimi zaman renk paletine, motiflerine esin kaynağı oldu. Bunlara Van Gogh’un sandalyeleri çok canlı örnekler arasındadır. 10 yıla yakın süre motif olarak sandalyeleri kullanan sanatçı, adeta tamamlanmamış bir hikayeyi temsil ederken izleyicileri sanatçının modellerinden birinin poz vermesine davet eder gibi.

•  1998 yılı çalışması Chair with Book on Red Carpet

•  Number One Chair (1985-1986)

•  Picture of Two Chairs (1985-1986)

Çok katmanlı bir çalışma; ilk bakışta tek bir düzlemde oturan figürler, aslında pek çok katmanda bazen iç içe geçerek bir kompozisyon oluşturmuş. 

“Perspektif muhteşem. Çok kişisel bir bakış açısı. Böyle bir fotoğraf çekemezsiniz. Bu tabloyu her zaman çok sevdim. Babam Londra’ya her geldiğinde, ‘Van Gogh’un Sandalyesi’ni görmek isterdi. Harika olduğunu düşünürdü.”

 

David Hockney ve Van Gogh’un Sandalyesi (1888)

Ustanın diğer büyük hayranı Picasso. 1960’larda genç bir öğrenciyken Tate Modern’da Picasso’nun geniş bir sergisini gezer ve sanatına hayran olur. Bu hayranlığı onu kübist öğeler taşıyan eserler yapmaya iter. Picasso’nun ölümü üzerine, Picasso ile özdeşleşen gravür tekniği ile yaptığı iki çalışması.

 

İki gravür çalışmasını pandemi öncesi National Portrait Gallery’deki sergisinde görmüştüm.

•  The Student: Homage to Picasso, 1973 ve Artists & Model, 1973-74

•  Ortada, ustanın mavi dönemine ithafen The Blue Guitar, 1976-77 

Büyük usta, köşedeki resimde masada Picasso’nun karşısında kendini çıplak olarak resmederek, ustanın önündeki amatörlüğünü ifade ederken ortadaki çalışmasında Hockney, Amerikalı şair Wallace Stevens’ın The Man with the Blue Guitar (1937) şiirinden ve Picasso’nun mavi dönemine atfen yaşlı gitarist resmetmiştir.

•  Hotel Acatlán: Second Day

•  Views of Hotel Well III

Hockney’nin Hotel Acatlán litografileri, Meksika’da bir yolculuk sırasında arabası bozulduğunda otele yaptığı ani bir ziyaretten esinlenmiş. Hockney, otelin geniş avlusunu bir sahne seti olarak hayal etmiş ve burada açık havada çalışmaya başlamıştır. Uzayda hareket etme deneyimini yakalamak için Hockney, sahnenin her bir bileşenini şeffaf sayfalara çizmiş ve bunları üst üste bindirerek tüm kompozisyonu çoklu perspektiflerden yakalamıştır.

Hockney’nin portre çalışmaları arasında yer alan An Image of Celia, State 1, Celia Birtwell ile olan yakın dostluğunu yansıtır. 1960’larda tanıştığı Celia Birtwell, sanatçının en yakın arkadaşı ve ilham perisi olmuştur.

•  Celia with Green Hat, 1984

Sanatçının hayatında önemli bir yeri olan bir diğer modeli ise Gregory Evans’tır. Los Angeles’ta galeri sahibi arkadaşı Nick Wilder aracılığıyla tanıştığı Gregory, hem asistanlığını hem küratörlüğünü hem de danışmanlığını üstlenmiştir.

•  An Image of Gregory, 1984-1985

“1961’de grafik işlerine başladım çünkü param bitmişti ve boya alamıyordum… Bu yüzden gravür yapmaya başladım ve ilk yaptığım şey ‘Kendim ve Kahramanlarım’ oldu. Kahramanlarım Walt Whitman ve Gandhi’ydi. Her birinden küçük bir alıntı vardı ama kendim için hiçbir şey bulamadım - hiçbir alıntı yapmamıştım - bu yüzden sadece ‘Yirmi üç yaşındayım ve gözlük takıyorum’ yazıyordu, kendim hakkında söyleyebildiğim tek ilginç şey buydu.”

 

Fotoğrafçılık, 1960’lardan beri Hockney’nin uygulamalarının merkezinde yer almaktadır. Hockney’nin fotoğrafçılığa yaklaşımı küratör Alain Sayag’ın, sanatçıyı Paris’teki Centre Pompidou’da kendi fotoğraflarından oluşan bir sergi düzenlemeye davet ettiği 1982’de değişti. Bu, Hockney’nin geleneksel nokta ve çekim fotoğrafçılığındaki perspektif kurallarını yorumlamasında etkin rol oynadı. 

Her çalışmada büyük kırık beyaz kare fayanslı bir zemin ve her bir duvarı süsleyen bir dizi sanat eseri vardır. Oda, alana dağılmış nesneler nedeniyle geniş görünür. Odanın ne kadar büyük olduğuna dair algımız, nesnelerin boyut düzenliliğine dair önceden edinilmiş anlayışımız tarafından belirlenir. Gölgelerin uygulanması, bu alanları yaşanabilir kılar. Mobilyalar kompozisyonun ön planını deler ve izleyici olarak bizlere alanın içinde durduğumuzu hissettirir.

Baharın Woldgate’e Gelişi, East Yorkshire, 2011

The Yosemite Suite, 2010

Sanatçının Anne ve Babası

4 Adet iPad Çizimlerinin Kağıt Baskıları

'Resim tarihi mağarada başladı ve iPad ile devam ediyor. Bundan sonrası kim bilir nereye?' D. Hockney

Bu müthiş sergiyi 31 Aralık tarihine kadar New Bond Caddesi ve Harrods Mağazası’nın içindeki Halcyon Galeri’de görebilirsiniz.

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş



En Çok Okunanlar

Bizi Whatsapp'ta takip edin