25 Ekim'e dek her gün 12.00-22.00 saatleri arasında gezilebilecek sergi, Bodrum Belediyesi Mausolos, Bodrum Belediyesi 1. Artemisia Sergi Salonları ve İlhan Koman Hulda Teknesi'nde sanatseverleri bekliyor.
İLHAN KOMAN ADINDA BİR DERVİŞ
O unutulmaz şiirdeki gibi Edirne'den Ardahan'a değil, Edirne'den Stockholm'e uzanan sıra dışı bir hayat hikayesi onunkisi.
Tam 100 yıl önce Edirne'de Kaleiçi'nde doktor bir baba ve sanata düşkün, iki lisan konuşan aydın bir annenin çocuğu olarak hayata başlar İlhan Koman. Yazları İstanbul'a dedesini ve akrabalarını ziyarete geldiğinde Haliç'teki tekneleri, gemileri hayranlıkla izler. Demirden, çivilerden, somunlardan, eline geçen türlü malzemeden maket gemiler yapar. Bunları henüz beş, altı yaşındayken yapar üstelik. Liseyi Edirne'de bitirir. İleride gemi mühendisi olmayı hayal ederken 17 yaşında tüberküloza yakalanır. Tedavisi için ailesiyle İstanbul'a gelip gitmeye başlarlar. Hayat siz hayaller kurarken başınıza gelenlerdir derler ya bir kırılma veya dönüm noktası başlıyor Koman'ın hayatında. Sağlığı konusunda belirsizlikler içinde olan ve bu nedenle askerlikten muaf olan İlhan Koman uzun süredir de resim yaptığından, yeteneğini değerlendirebileceği Güzel Sanatlar Akademi'sinin resim bölümüne girer. Akademide şekillendirme konusundaki yeteneği nedeniyle hocalarının dikkatini çeker ve bir sene sonra resim bölümünü bırakıp heykel bölümüne geçer. Çok değerli sanatçıların atölyelerinde çalışır. Rudolf Belling, Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu. Heykel bölümünü birincilikle bitirince devlet bursu kazanarak Paris'e gider. Müzeleri gezer, (en çok da Louvre ve Rodin Müzeleri) çağdaş sanat ortamını gözlemler ve zaten akademide klasik sanat eğitimi aldığından kendi gelişimi için soyut çalışmalara yönlenir. Can Yücel'in İlhan Koman 'ı anlattığı şiirini hatırlamanın da yeri geldi kanımca. İşte ''Evliya'' şiirinden birkaç dize.
''İlhan Koman ki traşsız heykeltıraş
Uçmaya doğru sakallı
Elinde bombalarla bebekler
Heykel gibi olmayan heykeller...''
1948'de ilk sergisini Paris'te açar. Melda Kaptana ile evlenir ve oğulları Ahmet dünyaya gelir. Melda Kaptana'nın da hayatı başka bir yazının konusu olmayı elbette hak eder. (Ülkemizin uzun soluklu ilk profesyonel sanat galerisinin yirmi yıl boyunca sahibi olmuştur). Sanatla ve dayanışmayla geçen Paris yılları İlhan Koman'ın bursunun bitmesiyle sona erer. 1951'de İstanbul'da Akademi'de mecburi hizmeti başlar. Akademideki çalışmalarının Türk heykel sanatının gelişmesi adına büyük önemi vardır. Ancak o yıllardan bahsederken ''maaş yetmeyince bazen helva, ekmeğe talim ederdik '' diyen sanatçı, yine sanatçı dostarıyla modern metal mobilyalar ve eşya tasarımları da yapmaya başlar. Kare Metal Atölyesi Türkiye'deki mobilya tasarımının mihenk taşlarından birisidir. Türkiye'nin ilk modern mobilyalarını yapmışlardır. Fütüristik mobilyalardır bunlar ama maalesef üç yıl sonunda bırakırlar.
İlhan Koman'ın ilk evliliğin bitmesi de bu zamanlara rastlar. Türkiye'de yaptığı en önemli yapıtlarından birisi Anıtkabir heykel ve kabartmaları için açılan yarışmayı kazanmasıyla yaptığı Anıtkabir'e çıkış merdivenlerinin doğu kanadındaki kabartmalardır. Bu rölyef Sakarya Savaşı'nı anlatır.
Tabii İstanbul'un kuşkusuz en bilinen heykellerinden olan ''Akdeniz'' de onun eseridir. Dört buçuk ton ağırlığında, 12 milimetre inceliğinde 112 metal levhanın kinetik bir hareketlilik yaratacak biçimde sıralanmasıyla oluşan, kollarını sevgiyle kucaklaşmak için açmış kadın heykeli. Yarısı metalden ağır mı ağır, diğer yarısı boşluktan oluşur. Yoldan arabayla geçerken veya önünden hızlıca yürürken hareket edermişçesine salındığını fark edeceğiniz bir anıtsal heykeldir bu.
İlhan Koman mucit bir sanatçıdır. Sanatçıdır ve bilim insanıdır. Bilim insanı bir sanatçıdır mı demeliyiz?
Sanat eserlerini oluştururken kullandığı teknolojiyle, matematikle, geometriyle, bilimsel yaklaşımlarla otoriteler tarafından '' Türk da Vinci'' olarak kabul edilmiştir.
'' Leonardo'ya Selam'' adlı heykeli ise Stockholm Mimarlık Yüksek Okulu'nun önünde yer almaktadır.
''Aslında sanat, bence insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir. Sanatçı devamlı kendisini yenileyebilmelidir'' sözü de kendisine aittir.
Sanat anlayışını ''Bir nesnenin sanat olması için has, öz, gerçek olması gerekir.Sanatta tek ölçü budur.Sanatın kopya, özenti, taklit olmayan, kendi kendine bir olay olması gerekir'' sözleriyle ifade etmiştir. Sürekli üreten, hayatı boyunca pek çok ödül alan İlhan Koman’ın dünyanın pek çok kentinin meydanında 20 şehrin sokak ve meydanlarında heykelleri bulunmaktadır. Bienallerde, önemli galerilerde eserleri sergilenmiştir. Heykelde yarattığı bazı formlar ise tescillenmiştir.
İlhan Koman'ın işlerinde seyircinin de rolü vardır. İşte sergide hareketleri, devinimi bizzat bizler başlatıyoruz. Sadece seyirci kalmıyoruz. Bazı eserlerde yukarıdan bağlı bir heykel küçük bir hareketimizle hafifçe kendi etrafında dönüyor, soyut bir kadın formu sanki kumda yuvarlanıyor. Mausolos Sergi Salonu'nda bizi karşılayan tavandan iple asılı duran, kendi ekseni etrafında dönen Derviş heykeli oluyor. İlhan Koman ağaçta olduğuna inandığı mistisizm nedeniyle bu ismi vermiş eserine.
Rüzgar bir heykeli kımıldatıyor. Doğa ve insan bu sanat olayının içine giriyor. Bu yüzden de bu dinamik heykeller sanki nefes alıyor ve yaşayacaklar sonsuza dek. Her zaman onları izleyecek, dokunacak olanla birlikte hareket edecekler.
Peki sanat, hayattan ayrı tutulabilir mi? Gelelim İlhan Koman'ın İsveç yıllarına. 1958'de Brüksel'de Türk pavyonunu yapan Koman mimar Ralph Erskine ile tanışıp, dost olup onun daveti üzerine aynı yıl İstanbul'da akademideki görevinden ayrılıp İsveç'e yerleşir. Akademide hocalık yapar, ikinci eşi olacak Kerstin'le evlenir ve yıllar içinde dört çocukları olur. İlhan Koman'ın çocukluğundan beri teknelere tutkun olduğunu biliyorsunuz. 1905 yapımı Baltık Denizi'nde komşu ülkeler arasında taş, demir, kereste...taşıyan bir yük gemisi 1965 yılında İlhan Koman tarafından alınıp baştan aşağıya yenilenerek Koman'ların evi oluyor. Ev, atölye, ofis. Bu iki direkli 26 metre uzunluğundaki tekne işte çağımızın ötesindeki büyük sanatçıya ve ailesine yuva oluyor. Yuva ve herşey.
'HULDA'. Bu güzel teknenin isminin birçok anlamı var. Bazılarını sayalım. Eski İskandinav dilinde ''gizlenmek'' veya '' gizlilik'' demekmiş. Modern İsveççe'de isim '' tatlı'' ve ''sevimli'' anlamını taşırmış. İskandinav mitolojisinde bu isimde bir de büyücü varmış. Bugünse Bodrum'da mitolojik olmayan gerçek hayat hikayesiyle yüreklerimizi titretiyor, kendisini pamuklara sarma isteği uyandırıyor Hulda. Ve ziyaretçileri tüm zerafetiyle güvertesine davet ediyor. Dünya sanat tarihine geçmiş dünyanın önemli müzelerinde eserleri sergilenen bu değerli sanatçıyı ve onun derviş bilgeliğini tanımak için çok güzel bir fırsat yaratıyor üç mekanda açılan bu sergi.
İlhan Koman 65 yaşında vefat edene dek tam 20 yıl Hulda'da ailesiyle yaşıyor, eserlerini üretiyor, dostlarını ağırlıyor. Vasiyeti üzerine yakılıp külleri Baltık Denizi'ne dökülüyor. Külü denize ve havaya karışıyor.
Bugün İlhan Koman her zaman genç ve yeni kalacak 100 yaşında bir ölümsüz.
Hulda ise 116 yaşında bir genç kız.
Yazı: Nilüfer Şengel
Meral Kurdaş
Nilüfer Hanım Çok dolu içerikli, öğretici bilgilendirici bir yazı. Elinize emeğinize sağlık. Çok şey öğrendim, İlhan Koman’ı tanıdığımı sanırdım. Ne kadar farklı yönleri varmış.