Sanat pratiğinde mizahi üslubu ve camaltı tekniğini ustalıkla birleştiren sanatçı Mevlüt Akyıldız ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Mevlüt Akyıldız, bu röportajda hem sanatına yön veren dinamikleri hem de toplumsal eleştiriyle mizahı harmanlayan anlatım dilini detaylandırıyor.
ARTtv Genel Yayın Yönetmeni Özge Kahraman’ın yapmış olduğu bu röportajda, Akyıldız’ın son sergisi “Casanova’nın Gönül Defteri” de ele alınıyor. Sanatçı, bu sergide izleyiciyi, toplumsal ve bireysel dinamikleri mizahi bir perspektifle ele alan Casanova Kazım’ın dünyasına davet ediyor. Sergide yer alan camaltı resimler, paravanlar ve çizim defterleri gibi farklı formatlar, izleyiciye çok yönlü ve zengin bir deneyim sunuyor. Akyıldız, hikayelerinde geleneksel unsurlarla modern yaklaşımı buluşturarak, kültürel kimliği evrensel bir dilde ifade etmeyi başarıyor.
Bu keyifli röportajda, sanatçının ilham kaynaklarını, camaltı tekniğine olan tutkusunu ve serginin yaratım sürecini yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Sanat ve mizahın buluştuğu bu dünyayı keşfetmek için röportajımızı okumayı unutmayın!
Sanatınızda mizahi bir dil kullanarak toplumu eleştirmek sizin için ne ifade ediyor? Bu yaklaşımı sanat pratiğinize nasıl dahil ettiniz ve mizahın toplumsal eleştirideki gücünü nasıl tanımlarsınız?
Resim serüvenimin başlangıcında mizahi bir dil kullanma yönünde herhangi bir düşüncem yoktu çünkü henüz yolun başındaydım. Ancak akademide öğrenciliğimin ilk yıllarında “kara mizah” tarzında yoğun sayılabilecek karikatür çalışmalarım olmuştu. Ve yine öğrenciliğimin ilk yıllarında gece gündüz hep sokakta, yaşamın içindeydim. Bu yaşam içindeki çelişkiler, insan ilişkileri, küçük sıradan insanların küçük mutluluklarıyla yaşama tutunma çabaları, güç sahibi insanların güçsüz yüzlerini gizleme çabaları benim daha sonraki serüvenimde çok önemli yer almaya başladı. Yaşama mizahi bir bakış açısıyla yaklaştığınızda, yaptığınız çalışmalarda da bu mizahi dil doğal olarak ortaya çıkıyor. Mizah, yaşamdaki o ciddiyetin arkasındaki ciddiyetsizliklere daha komik, hatta daha eğlenceli bir bakış sağlar.
Camaltı tekniği ve paravanlar gibi geleneksel unsurları çağdaş bir dille yorumlama fikri nasıl ortaya çıktı? Gelenek ile moderni buluşturduğunuz bu üslup, çalışmalarınıza nasıl bir özgünlük katıyor?
Yıllar önce Kemaliye (Eğin)’de, dede evinin bir duvarının yıkıntıları arasında bulduğum Sinop Cezaevi yapımı bir kahve tepsisi ile başladı benim camaltı serüvenim. Yine akademide öğrenciliğim sırasında banka ve vitrin camlarına tersten yazı yazarak tabela yaptığımız ve para kazanmaya çalıştığımız bir dönemdi. O tepsi ile başlayan, camın arka yüzüne boyama tekniği olan camaltı serüvenimde kendi konularımı, kendi hikayelerimi boyamaya başladım. Bu süreçte hiçbir zaman gelenek veya modern gibi kavramlara takılmadım. Yalnızca kendi kültürel değerlerimi ön planda tutarak kendi hikayelerimin resmini yaptım. Çünkü sanat tarihinde birçok örneğini görebileceğimiz üzere, yerelden evrensele ulaşılabileceğine inanıyorum. Gözlemlediğim, içinde masumiyeti taşıyan, kendi gerçek yaşamımızla örtüşen ve hakiki olunduğu zaman özgürlük kendiliğinden oluşan bir ifade biçimi geliştirdim.
Toplumsal ve kültürel kimlik gibi katmanlı temaları mizahi bir üslupla ele alıyorsunuz. İşlerinizdeki ironik ve alegorik dil, izleyiciyle nasıl bir bağ kuruyor? Sizce bu üslup, izleyiciyi düşünmeye nasıl yönlendiriyor?
Aslında bu soruyu izleyicilere sormak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü ben atölyemde, dört duvar arasında, bir başıma kendi beğenim doğrultusunda bir resim yapıyorum. Bu süreç içinde bir düşünce, bir başka düşünceyi; bir resim, bir başka resmi doğuruyor. Ve sonrasında bu çalışmalar izleyicilerle buluştuğunda, benim dışımda, eserlerin kendi serüvenleri, kendi yolculukları başlıyor. Zaman içinde farklı kuşaklar tarafından yine farklı biçimlerde değerlendirilebiliyor. Bugüne kadar yapmış olduğum çalışmalarda benim gözlemlediğim en belirgin özellik, bu alegorik dilin insanlarda kendileriyle bir yüzleşme yarattığıdır.
Serginizle izleyiciyi Casanova Kazım’ın dünyasına davet ediyorsunuz. Bu hikayeyi yaratırken hangi toplumsal veya bireysel dinamiklerden ilham aldınız? Casanova Kazım karakteri sizin için neyi sembolize ediyor?
Tarih boyunca kadın-erkek ilişkileri içinde var olan çapkınlık hikayeleri her zaman insanlar tarafından ilgi ve merakla izlenmiştir. Benim hikayem ise Ankara’da, bir diplomatın evinin duvarında asılı olan ve ofisteki kadın arkadaşlarının anı hediyesi olarak bir kağıda kendi dudak izleri ve isimlerini bıraktıkları bir görselle başladı. Toplumumuzda çapkınlık daha çok erkeklere mahsus bir davranış biçimi olarak algılansa da bana göre asıl gerçek, çapkın olanın kadınlar olduğudur. Çünkü erkeklerin çapkınlıkları, kadınların yaklaşımlarıyla mümkün olmaktadır. Yani burada erkek, avlayan değil, avlanandır. Kendisini çapkın zanneden Casanova Kazım, bir aylık macerasında kadınların peşinde koşarken aslında onların avucunda bir oyuncak olduğunu sembolize ediyor.
Serginizde yer alan paravanlar ve çizim defterleri gibi farklı formatlar, izleyiciye çok yönlü bir deneyim sunuyor. Paravanların ve çizim defterlerinin içeriğini veya ardındaki hikayeyi biraz detaylandırabilir misiniz? Bu unsurların sergiye özel anlamı nedir?
Öncelikle çizim defterlerinden başlayalım… Casanova Kazım’ın bir aylık gönül macerasında tanıştığı kadınların, bir takvim sayfası niteliğinde çizgisel olarak anlatıldığı bir desen albümü olarak nitelendirilebilir. Sergide yer alan diğer camaltı resimler ve paravanlar ise serginin konseptini daha da zenginleştirmek ve hikayeyi daha renkli kılmak adına yer aldı.
Camaltı tekniği, camın arka yüzüne çizilen veya boyanan ancak ön yüzünden seyredilen bir tekniktir. Yağlıboya resim tekniği ile arasındaki en büyük fark, yağlıboya resimde vurulan ilk fırçanın en altta, son fırçanın en üstte görülmesine karşın, camaltında çizilen veya boyanan rengin en önde görünmesidir.
Çalışmalarınızda kullandığınız tekniklerin zorlukları ve avantajları nelerdir? Özellikle camaltı tekniğinin sizin için taşıdığı anlamı ve bu teknikle elde ettiğiniz estetik sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Camaltı tekniğini benim için özel kılan en önemli özellik; daha grafik bir anlatım, ironik bir dil kullanmaya yönelik yazı ve kaligrafi ile diğer farklı boya ve malzemelerin getirdiği olanaklarla daha renkli ve parıltılı bir dünya yaratmaya olanak sağlamasıdır. Bu teknik, resimlerimin konularını ve hikayelerini daha eğlenceli hale getiriyor.
Art Basel Paris 2024: Sanat ve İlham Dolu Bir Deneyim
bir ay önceSanat, Teknoloji ve Yaratıcılık Üzerine: Pınar Yoldaş ile Evrimsel Bir Yolculuk
2 ay önceT. Melih Görgün ile Sinopale 9 Üzerine: Sanatın Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Duyarlılık Alanındaki Rolü
2 ay önceGülsün Karamustafa’nın Venedik Bienali Projesi ve Kitabı Üzerine Melis Cankara ile Söyleşi
3 ay önceSeyhan Boztepe ile Çanakkale Bienali: Zamana Bırakmak