Tate Britain Müzesi Yazan: Banu Çarmıklı
İngiliz sanat tarihinde önemli bir yere sahip “ışığın ressamı” olarak bilinen j. M. W. Turner ve Tate Britain ile kuvvetli bağı olan heykeltraş Henry Moore’a özel olarak ayrılmış büyük salonlarda, iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı.
William Turner
lk sergisini Royal Academy’de açan Turner’ın ışığı ustaca kullandığı romantik manzaralı tablolarında kimi zaman nü figürleri de görmek mümkün. Sanatçının nü çizimleri her zaman dikkat çekici olmuştur. Farklı pozlar, farklı teknikler kullanarak akademik anlamda kuvvetli bir alt yapı oluşturmuştur ve birçok nü çalışmalar yaparak insan figürünü çok iyi çözümlemiştir.
Sulu Boya tabloları İngiliz sanat tarihinde önemli bir yere sahip. O dönemde ışığı ustaca kullanan onun gibi başka bir sanatçı yoktu. Romantik tabloları empresyonizme bir referans gibidir. Ölümünden sonra stüdyosunda bitmemiş, yarım kalmış birçok tablo bulundu. Turner’ın eserlerinin sergilendiği salonları gezerken gözüme yarım kalmış “nü” kadın figürlü tablosu çarpıyor. 1828 yılında yağlı boya olarak başlanan bu tabloda Turner’in kalem ile çizdiği kontürleri, trasparan boyanın arkasında net bir şeklide görmek mümkün. Turner “Old Masters”ları form, renk ve konu olarak taklit etmiştir. Örneğin Poussin’ in yaptığı “The Deluge” tablosuna karşı Turner’ in yaptığı “Apollo ve Python” her zaman sanat tarihçileri arasında tartışma konusu oldu. Ama şu bir gerçek ki Turner İngiliz sanatının en önemli sanatçılarındandır.
William Turner
Modern Britanya bölümüne geldiğimde ise Modern İngiliz sanatının en önemli isimlerinin arasında dolaşıyorum. Aralarında Lynn Chadwick, Henry Moore, Barbara Hepworth, Francis Bacon, David Hockney, Richard Smith, Frank Bowling, Peter Black, Tony Cragg, Barry Flanagan gibi sanatçıların çalışmaları dikkat çekiciydi.
Francis Bacon
Barry Flanagan
Bill Woodrow
Tony Cragg
Tate Britain ile kuvvetli bir bağı olan Henri Moore’un salonlarına geldiğimde ise adeta nefesim kesildi. 1921’de Royal College Of Art’ da öğrenciyken bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyor. “Eğer kolejde değilsem ya müzedeyim ya da Tate’ deyim”. 1933’te sanatçının iki eseri müze tarafında refüze ediliyor. O dönemde müzenin kurulunda olan ünü koleksiyoner Sainsbury şöyle diyor; “Moore’un eserleri ancak benim ölümümden sonra buraya girer”. 1944 -1945 yıllarında Moore’a “Madonna ve Child” figürlerini yapmasını öneriyorlar. Sanatçı bu teklifi reddediyor. 1945 yılında müze, dört adet bronz Madonna ve child maketini ve daha sonra “Family Group” başlıklı üç adet bronz maketini alıyor.Müzenin bu deneme sürecinden sonra 1950 itibari ile Moore’un yaptığı her eser Tate’de yer alıyor.
Henri Moore
İngiliz heykeltraşın yarı soyut ve anıtsal bronz heykelleri dünyanın önemli müzelerinde ve kamusal alanlarda sergileniyor. Genellikle yatan insan figürlü bu heykeller ya bir aileyi ya da anne ve çocuğu tasvir ediyor. Sergideki en önemli detay, Moore’un en yakın arkadaşı heykeltraş Barbara Hepworth’un eserleriyle yan yana sergilenmiş olması. Modernist fikirli olan bu ikilinin heykelleri adeta birbirleri ile konuşuyor gibi. 1952’de sanatçıya ilk retrospektif sergisi yapıldı. Önemli eserleri arasında “Kral ve Karliçe”yi yaptığı bonz heykel ve “1931 Girl” heykelleri.
Henri Moore
Günümüz eserlerinin sergilendiği bölüme geldiğimde ise, 1949 doğumlu Richard Deacon’ın sergis yer alıyor. Deacon Lamine ahşap, polikarbonat, deri, kumaş ve seramik gibi değişik malzemeleri manipüle ederek organik formlar elde ediyor. Sergide yer alan bu anıtsal büyüklekteki formlar ciddi bir mühendislik ve ustalık gerektiren çalışmalar. Eğilmiş, bükülmüş ahşap ve çelik eserler kimi zaman cam gibi şeffaf bir tabaka ile kaplanmış.
Richard Deacon
Her salonda bir tane heykele yer verilmiş. Yüzey, kurgu, hacim ilişkisi tüm eserlerde birbirlerinden farklı. Sanatçının edebiyat ve felsefeye olan ilgisi çalışmalarına yansımış. Özellikle “After” isimli çalışmasında ahşap boruların birbirleri ile birleşimi, inanılmaz bir estetik oluştururken, form, kompozisyon, kurgu, biçim bağlamında da izleyicide büyüleyici bir etki bırakıyor.
Richard Deacon
Varlık-yokluk, dolu-boş gibi kavramlar ve ışığın ustaca kullanımı ile kurgulanmış bu sergi beni oldukça etkiledi. Deacon’ın sanatsal dili heykel sanatına farklı bir bakış açısı sunuyor.
Yazı: Banu Çarmıklı