Tiyatroya gönül veren üreticiler için kaynak niteliğinde bir başucu kitabı daha...
Tilda Tezman’dan 9 yıl sonra 2. kitap; ‘Oyunname II’ İnkılap Kitabevi’nden çıktı.
Gerçek bir tiyatro tutkunu olarak dünya tiyatrosunun peşinden ülke ülke dolaşan ve tüm seyahatlerinin rotasını, görmek istediği oyunların sahne takvimlerine göre ayarlayan Tilda Tezman’dan tiyatroseverler ve tiyatro üreticileri için ikinci kitap geldi. Oyunname II, hem tiyatroseverlerin bu dönemdeki oyun izleme açlığına ilaç olmayı, hem de bu sektördekiler için yeni bir kaynak oluşturmayı hedefliyor. Okurunu büyülü bir tiyatro yolculuğuna çıkaran son kitabı hakkında Sevgili Tilda Tezman’la samimi bir sohbet gerçekleştirdik…
Tilda Tezman
Sahne sanatlarına duyduğunuz aşkın ilk başladığı anı hatırlıyor musunuz? Sizde nasıl bir dürtü uyandırmıştı? Özellikle tiyatroyu size bu kadar sevdiren yanından bahseder misiniz?
Tiyatro ile tanışmam çocukluk yıllarıma rastlar. O ilk akşamın ayrıntıları hala gözlerimin önünde. Annem ve babamla birlikte tiyatroya gidişimiz, - anımsadığım kadarıyla Muammer Karaca, Toto Karaca ve Muzaffer Hepgüler’in oynadıkları bir oyundu- salonun yavaş yavaş dolması, özenle giyinmiş erkeklerin, birbirinden bakımlı, güzel kadınların zarafetle gelip yerlerine oturması, ışıkların kararması, sessizlik, ağır ağır aralanan kırmızı tiyatro perdesi… Sonrasında her hafta Çarşamba ve Cumartesi günleri tiyatro matinelerine, özellikle Lale – Alev Oraloğlu oyunlarına gidişimiz… Her yeni yıla, ailece yeni bir tiyatro oyunu izleyerek girme adetimiz… Tiyatroya olan sevgim ve ilgim, bu değerli sanat dalının İstanbul’da yerleşik ve köklü bir kavram olduğu o özel yıllarda başladı. Ben de kendimi öylesi bir dönemde tiyatro ile tanıştığım için hep çok şanslı sayarım. Yıllar geçtikçe de benimle büyüyen, benimle yaşayan, benimle soluk alıp veren tiyatro maceram hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu.
Geçtiğimiz yıl sizin için nasıl geçti? Dünyanın çeşitli yerlerinde oyunları takip etmek, hayatınızın bir parçası. Bu dönüşüm yılı size nasıl hissettirdi?
Geçtiğimiz yıl herkes gibi benim için de kabus bir yıl oldu. Bu pandemi sürecinde tiyatroların, operaların, dans, bale gösterilerinin süresiz kapalı olması, bu sektörde çalışanlarda olduğu gibi benim için de büyük kayıp ve yıkım oldu. Yeni oyunlara, gösterilere ulaşamamak hayatıma büyük bir eksiklik getirdi. Yine de boş durmayıp Oyunname II kitabımı derledim ve tiyatroseverlerle buluşturabildim. Bu süreçte görsel sanatlar derin bir yara aldı, bu sanat dalları ile iştigal edenler büyük bir maddi zarara uğradı maalesef.
Einstein’in İhaneti
Tiyatronun tarihsel ve güncel literatürüne oldukça hakim biri olarak, Türkiye’de bu alanda yapılan işleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce tiyatro son 10 – 15 yılda ülkemizde ne yönde gidiyor?
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tiyatro dönüşüyor. İstanbul’da nüfusun artışıyla tiyatro izleyici sayısındaki artış paralel büyümedi maalesef. Bunun başlıca sebeplerinden biri, benim çocukluk ve gençlik yıllarımda oyunlar seyrettiğim o çok güzel ve özel tiyatro salonlarının birbiri ardına kapanmaları oldu. Fakat bunun yanında yeni yerlerde yeni tiyatro salonları, cep tiyatroları, yeni sahneler açılmaya, modern ve alternatif oyunlar sahnelenmeye başlandı. Bu sanat dalına sevdalı gençlerin deneme tiyatrosuna ağırlık verdiğini görüyorum. Tabi ki ödenekli tiyatrolar ve sağlam kumpanyalar yollarına başarıyla devam ediyorlar.
Ubu ve Gerçeğin Bilinci Komitesi
Kitaplarınızda yer vereceğiniz oyunları hangi kriterlere göre seçiyorsunuz?
2021 yılından bugüne, yani son dokuz yılda kitaba aldığım yetmişe yakın oyunun çok üzerinde oyun seyrettim. Oyunname II’yi derlerken bir seçki yapmaya karar verdim. Mesajları ve teknikleriyle okuyucuyu etkileyecek oyunlara yer vermek istedim.
Farklı kimlik arayışlarını, farklı cinsel tercihleri, politik ve sosyal olayları, sömürgeciliği, kadına şiddeti, baskıcı rejimleri, mültecileri, savaşların bireylerde yarattığı travmaları, engellileri irdeleyen oyunları öne çıkartmaya gayret ettim. Tiyatro her şeyden önce bir ifade özgürlüğü platformudur ve dünyadaki insani olanı kucaklayandır.
Sizce Türkiye’deki tiyatrosever nasıl bir şey izlemeyi daha çok tercih ediyor? Yazar ve yapımcılar, popüler olanın peşine düşmek zorunda kalıyor mu?
Türkiye’deki tiyatroseverlerin her daim yeniliğe açık olduğunu düşünmekteyim. Elbette Şehir ve Devlet Tiyatroları repertuarlarındaki klasik oyunları sürdürmeli ve genç izleyicileri eğitmeli. Bununla beraber çağdaş yorumlar ve alternatif deneme oyunlarına gösterilen rağbet de her geçen gün artıyor.
Macbeth
İlk kitabınızdan, okullarda kaynak yayın olarak faydalanılmaya başlandı. Tiyatro üreticisi pek çok isim de sizin yorumlamalarınıza değer verip, onları takip ediyor. Siz Tilda Tezman olarak hiç oyun yazmayı veya sahneye koymayı düşündünüz mü?
Oyunname I ve Oyunname II kitaplarımın bu sanat dalına sevdalı gençlerin yolunu aydınlatacak bir fener olmasını içten temenni ediyorum. Bu sanat dalında emek verenlere, yeni oyun arayışında olanlara bir kaynak kitap olmasını ve benim içimi ısıtan tiyatro ışığı ve sevdasının, tiyatrosever okurlarıma yansımasını diliyorum. Bir oyun sahneye koymak en büyük hayalim, üstünde çalışıyorum.
Gıdıklamalar ve Öfkenin Dansı
Kitabınızdan faydalanarak, Türkiye’de bir oyunun çevirisini ya da uyarlamasını hayata geçiren yönetmen ya da yazar oldu mu? Bu açıdan değerlendirilmesini ister misiniz?
Yolculuklarımda izlediğim ve yazdığım oyunların birçoğunun Türkiye’de tiyatro repertuarlarına giriyor olması beni çok mutlu ediyor.
Deniz Altında Yirmi Bin Fersah
Tilda Tezman, pandemi döneminden oldukça büyük zararlar görmüş ve sahnelemelerini yapamayan tiyatro için neler öngörüyor; neler öneriyor?
İnanıyorum ki bu zor pandemi döneminin yaralarını sanatçılar ve seyirciler el ele saracaklar. En kısa zamanda göz göze, oyuncu – seyirci iş birliği ile bu kara günlerin üstesinden gelinecek ve açılacak eski ve yeni salonlardan alkış sesleri kesilmeyecek.
Son olarak, “tiyatro” dediğimizde sizi en çok etkileyen eseri, oyuncuyu ve yazarı bizimle paylaşır mısınız? Ve neden?
Klasiği, çağdaşı, trajedisi, komedisi, müzikali, alternatif bir bakışla sahnelenmiş oyunlarıyla tiyatronun farklı kulvarlarında bu sanatı icra eden herkese, ayrım yapmadan saygı duyuyorum ve ustası, çırağı, emekçisi bir arada hepsinin önünde saygıyla eğiliyor ve alkışlıyorum.
Ama özellikle bir oyundan bahsetmem gerekirse: Bu yıl Oscar’larda birçok ödülü kucaklayan “The Father” (Baba) filmini yazan Florian Zeller, 2012 yılında bu oyunu tiyatro için yazmıştı ve Paris’te sahnelemişti. 41 yaşındaki bu genç yeteneğin bütün oyunlarını izledim. Zeller, “Anne”, “Baba”, “Oğul” olmak üzere üç ayrı oyun yazmış ve bu üçlemeyi birer yıl arayla sahneye taşımış ve çok da ses getirmişti. Moliere ödüllerinin birçoğunu alan yapımın filminde Anthony Hopkins’in rolünü, 2017 yılında yitirdiğimiz Alzheimer hastası olan Robert Hirsh oynamıştı.
Florian Zeller, Alzheimer hastalığının pençesinde olan Robert Hirsh’i hem “Baba” hem de “Uçmadan Önce” oyunlarında baş rolde oynatmaya cesaret etmiş ve seyirci bu dev aktörün performansını izlerken gözyaşlarına hakim olamamış, oyunculuğuyla izleyicisini büyüleyen Hirsh bütün övgüleri ve ödülleri kucaklamıştı.
Tilda Tezman'ın 'Oyunname II' adlı kitabına TIKLAYARAK ulaşabilirsiniz.
SANKO Holding 120’nci Yaşını “Sahre” Sergisiyle Kutluyor
9 gün önce28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Yolculuğu: Mehmet Birkiye ile Söyleşi
14 gün önce31. Sakıp Sabancı Sanat Ödülleri Sahiplerini Buldu
16 gün önceMelek Zeynep Bulut’un “Duo” Adlı Eseri İkonik Painted Hall’de Sergileniyor
27 gün önce9. Çanakkale Bienali Kapsamında KTSM İşbirliğiyle ‘Kamusal Alanda Sanat’ Çalıştayı Gerçekleştirildi