Uzaktan alık derler bana oysa ki zihnim tam tıkırında. Sen halime aldanma, aklını alırım sonra…
Denizlerin hakimiyim, sudan da kaygan bir zatım. Hemen tutarım diye aldanma, çünkü ben “ Balık burcu insanıyım…”
Sabah uyanır güneşi selamlarım, öğlene doğru borsa gibi iner ve çıkarım, akşama az kaldı diye sevinme hiç, melankolik ruhum anılara dalar coşarım…
Şubatın 20’si başlar; Martın 20’si biterim. O ay herkes bilir ben zirvedeyim, masumluğum ve tatlı kalbimle her gönüle girerim, şimdi hazır mısınız size kendimi anlatayım…
Temiz kalplidir balık insanı, yumuşak kalbi ona; o eşsiz merhametini hiç esirgemeden bol bol bahşetmiştir. Kırılgandır dayanamaz yüreği, dalarsa anılara tutamazsınız ağlar damla, damla…
Herkes sanar o bir alık, bilmezler ki Einstein da bir balık… Demem o ki iyi kavrayacaksınız balığı yoksa kayar avucunuzdan aşağı.
Bu ay balık burcuna has romantik bir giriş ile yazıma başlamak istedim. Ben de bir balık burcu olarak yazımda herhangi bir torpil geçmeden bu ayın büyük sanatçısı ve burcuyla olan benzer yaşamını sizlere aktaracağım. Kahveleriniz de hazırsa, artık başlayalım mı Rönesansın kahramanını iyi tanımaya?
Michelangelo Buonarroti 6 Mart 1475 tarihinde İtalya’da, Floransa’nın güneyindeki Capresse’de dünyaya geldi. Çocukluğunda çekiçler ve kalemlerle oynardı. Büyüdükten sonra heykelciliğe bu oyuncaklardan ötürü heves duyduğunu söylerler.
Doğaya ise hayrandı, dalıp dalıp gitmesi, etrafını gözlemlemesi ve düşlerini doğanın gerçekliğine uydurup resmetmesi ise Balık burcu ve hayal dünyasının en belirgin özelliği desem hiç şaşırmazsınız değil mi?
Roman okur gibi kahramanlarını bir bir kafasında oluşturabilir balık insanı. Hayalinde belki bir prens olursun, beyaz atınla gelirsin... Belki de bir cadı olursun kırmızı elmayı yer göçer gidersin… O tamamen balık insanının insiyatifine kalmıştır. Bazen gerçek dışı bir dünyada yaşasa da ayakları her zaman yere sağlam basar bir balığın.
Dönelim mi artık Michelangelo’nun kendi dünyasına? Azmin zaferi olacak ki Rönesans Dönemi’nin en önemli sanatçılarından biri oldu Michelangelo, tek yetisi heykel de değildi. Resim ve mimarlığın yanında başarılı bir de şairdi. “Muhteşem Lorenzo” diye bilinen bir soylunun koruyuculuğunda kurulan okulda heykeltraşlığa başlayan Michelangelo, kısa sürede Lorenzo’nun dikkatini çekmeyi başardı.
Günlerden bir gün Lorenzo, Michelangelo’nun yaptığı bir heykeli çok beğenir, lakin oldukça yaşlı bir adam olan heykelin oldukça güzel dişleri vardır. Lorenzo da hafif alaylı bir şekilde; “İnsanlar yaşlandıkça dişleri dökülür bunu biliyor muydun?’’ der. Bunun üzerine Michelangelo boş durur mu hiç? Keskin zekası ile keskisini tuttuğu gibi üst çeneden bir diş kırar. Heykel yaşlı bir görünüme, Lorenzo şaşkına uğrar.
Pratik zeka; akılla, yaşla, başla hatta çok okumakla olmaz… Doğuştan buna nasip olmak, balık insanının en büyük şanslarından biridir. Siz onun etrafa dalgın derviş gibi baktığını sanırsınız, o ise bir sonraki hamlesini düşünür.
Bu demek değildir ki çok düşünen, çok düşünceli olur. Evet iyidir, hoştur, kibar ve olumludur. Yer yer sessizdir de ama tersi, aman ha diyeyim çok pistir! Michelangelo da kendi çağdaşları tarafından bu yönleriyle nam salmış sanatçılardandı. Siz siz olun sakin durandan korkun!
Kimisi balık insanını dürüst olmamakla suçlayabilir, halbuki o nabza göre şerbet vermeyi çok iyi bilir. Michelangelo da benzer bir durumla, tanınmış bir banker ve aynı zamanda politikacı olan Medici için St.John heykelini yaptığı sırada rastlaştı. Medici heykel için tek bir istekte bulunmuştu. Heykelin daha önce gömülmüş gibi antik bir görünüm kazanmasını istiyordu.
Böyle bir görünüm kazandırabilir misin dedi?
Bir sanatçı için bunu yapabilmesi hiçte zor değildi, etik mi orası tartışılır, doğru bir hareket mi keza onu da bilemem ama en nihayetinde Michelangelo bu isteği yerine getirmeye kendini zorunlu hissetmiş olsa gerek, eser antik bir sanat eseri olarak Katolik Kilisesi Kardinali’ne satıldı.
Bir süre sonra Kardinal heykelin antik eser olmadığını farketti. Olanlar oldu dememi bekliyorsanız, hayır. İşin ucunda hile dahi olsa, yaptığı iş o kadar büyüleyiciydi ki üstüne üstlük Kardinal, Michelangelo’yu Roma’ya davet etti. Sonrasında neler oldu bilinmez, Michelangelo’nun sanatı tartışılmaz.
O dönem de her ressam, en az bir tane otoportresini yapıyordu. Bu narsist yapılarından mı, hiç sanmıyorum. Evlatlarına kalsın diye mi? Tamam susuyorum… Lakin Michelangelo’nun farklı bakış açısının ne kadar balık burcu insanına has olduğunu kendi otoportresinde buram buram hissediyoruz.
Bir elinde ölümüne neden olabilecek bir bıçak, diğer elinde ise kendi derisinden bir parça… Yüzülmüş deriye yakından bakıldığında, bir yüz şekli görülür. Bu yüz net bir şekilde Michelangelo’nun kendi portresidir.
Balık insanı da öyledir, benzer olmak değil farklı olmak isterler. Sen güzel dersin, o eşsiz ister. Tabii bu tutumları özel hayatlarında başlarına fazla hüsran açar.
Michelangelo’nun platonik aşkları da onun edebiyata olan ilgisini arttırmış ve karşılıksız kalan aşklarını dizi dizi kaleme almış... Kah gülmüş, kah ağlamış belki hiç kavuşamamış ama Michelangelo’yu benzersiz kılan da bu olmuş. Sanatına her bir kalp atışını, her bir keski ile ilmik ilmik oymuş.
Yazımın sonuna gelmişken, sizlere balık burcunda doğmuş diğer ünlü sanatçıların da isimlerini vermek istiyorum;
“ İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır.” diyen romantik şair, romancı ve oyun yazarı; “Victor Hugo”.
“Venüsün Doğuşu” adlı eseri ile, Aşk ve Güzellik Tanrıçası’nı muhteşem bir güzellikle resmeden; “Boticelli”.
“Gözlerim, ruhunu gösterebilseydi. Gülümsememi gören herkes ağlardı.” Sözleriyle beni de ağlatan naif balık burcu mensubu, efsane; “Kurt Cobain”.
Ve son olarak Türk yazar ve şair, her bir eseri, her bir şiiri bize yaşamın içinden gelen, hayatı sorgulatan yeri gelip sevdiren yeri geldi mi de sövdüren, medarı iftarımız; “ Sabahattin Ali “.
Evet kahveleriniz de bittiyse eğer sizi Michelangelo ve etkisinden uyandırıp günümüze getiriyorum ve bir sonraki ay camlardan giren sıcacık güneşin selam verip, ilkbaharın geldiğini müjdelerken ben de sizlere Koç burcunu ve büyük sanatçısını yazacağım. Sanatsız kalmayın, burçlara sarmayın.
Yazı: Yasemen Çavuşoğlu
Karanlığa Selam: Karanlık Eserleriyle Sanata Işık Tutan Ressamlar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceGizemleriyle Leonardo Da Vinci | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceSevdalı Kadın: Tomris Uyar | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceKusurların Mükemmeliği: Wabi-Sabi & Kintsugi | Yazan Yasemen Çavuşoğlu
2 yıl önceModigliani ve Ebedi Aşkı Jeanne | Yazan Yasemen Çavuşoğlu