Sanat dünyasında son zamanlarda oldukça konuşulan yapay zekanın sanata etkisi üzerine, ARTtv Genel Yayın Yönetmeni Özge Kahraman, değerli sanat dünyası isimleriyle bir röportaj serisi hazırladı. Röportaj serimizin bu bölümünün konuğu ise, Heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın'dan oluşan sanatçı ikilisi ha:ar
- Sizce yapay zekanın sanat üretim sürecine entegre olması, sanatçının bireysel yaratımını nasıl dönüştürüyor? Türkiye'de yapay zeka ve sanat kesişiminde yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu alanda ülkenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
"Yapay zeka ile yapılan eserler" çok geniş bir tanım. Yapay zeka hangi aşamasında, ne amaçla kullanılmış, hangi bağlamda kullanılmış gibi detayları bilmeden bir fikir oluşturmak çok mümkün değil bizim için. Genel anlamda sanatta yapay zeka kullanımına bakışımı özetleyebilirim ama. Bu konuda konuşmak için önce teknoloji kavramına yüklediğimiz dar anlamı bırakmamız lazım. Terimin kökeni bile "sanat"-"zanaat" (Techne) ve "konuşmak" (Logos) kelimelerinden geliyor ve önceleri uygulamalı sanatları tanımlamak için kullanılmış. İnsanların kullandığı tüm aletler, prosedürler, düzenlemeler, değiştirmeler teknolojidir ve sanat ürettiğimiz ilk günden beri kullanıyoruz. Sanat da insanlar gibi progresiftir. Eğer sanatçılar tarih boyunca güncel araç ve gereçleri ve düşünce pratikleriniyani teknolojiyi iş akışlarına dahil etmeyip evrilmeselerdi hala kilden tanrıça heykelleri yapıp, mağara duvarlarına antilop boyuyor olurduk. Bu temel üzerinden düşününce -sadece yapay zeka değil- tüm modern teknolojiler sanat üretiminde kullanılabilir, kullanılmalıdır ve zaten kullanılıyor.
Türkiye'ye gelirsek, çok enteresan bir yerde. Bir tarafta her türlü gelişime inanılmaz hızlı adapte olabilen bir grup var, bir tarafta ise yaklaşan şeyin ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile olmayanlar... Biz yıllardır teknolojik kırılımın dünyayı her alanda radikal değişime zorlayacağını konuşuyoruz zaten ama devletin bir bilim/kültür politikası yok ve Türkiye'de devletin kültür alanındaki yerini dolduran şirketler teknoloji-sanat ilişkisi üzerine bugüne kadar yeterince kafa yormadı. Biz değişim ancak kapıya gelince tartışmaya başlıyoruz, bu nedenle de çok fazla insan hazırlıksızyakalanıyor.
- Veri tabanına fotoğrafik imajların yüklendiği cebirsel algoritmalar, ne tür sanat eserleri üretebilir? Bu tür bir algoritmanın ürettiği sonuçları sanat eseri olarak değerlendirir misiniz? Eğer değerlendiriyorsanız, bu değerlendirme sürecinde dikkate aldığınız kriterler nelerdir?
Şu sıralar herkesin kullanımına açılan text-to-image araçlarından bahsediyorsunuz sanırım. Yapay zekayı bir veri tabanındaki milyonlarca imaj arasında matematiksel ilişkiler kurup yeni çıktılar üreten bir yada birkaç algoritma üzerinden, üstelik gelecekteki olası işlevlerini tartışmadan tanımlamak çok yanlış olur.
Bakın, insan beyninin çalışma şekli ile makinelerin çalışma şekli çok farklı. Bizler karar alma, motivasyon ve duygular gibi özelliklere sahibiz. Esneğiz, nesneler ve olaylar arasında sadece matematiksel değil duygusal, yaratıcı ve soyut bağlantılar kurabiliyoruz. Fakat insan beyni yavaş, sınırlı kapasiteye ve güce sahip. Makineler ise nesneler arasında insanların göremediği örüntüleri inanılmaz yüksek hızlarda bulup işleyebiliyorlar ve insana göre -neredeyse- sınırsız kapasiteye sahipler. Bilgisayarların hayatımıza girmesiyle veri biriktirmeye başladık. Kitaplar, gazeteler, yayınlar, kanunlar, tarih, literatür derken artık sosyal medyanın varlığı ile herkes ve her şey birer bilgi olarak bir ağ üzerine saklanıyor. Bu kadar bilgiyi sınırlı kapasiteye sahip beynimiz ile işlememiz artık mümkün değil. Yapay zeka algoritmaları işte bu bilgiyi anlamak ve işlemek için kullandığımız araçlar/yardımcılar. İnsan beyninin veriyi işleme kapasitesini arttırabilirsek, bu kadar büyük bir birikimi kullanarak bugün hayal bile edemeyeceğimiz yeni formlara, fikirlere, yöntemlere varmamız çok büyük olasılık.
"Şu sanat eseridir, bu değildir" tartışması ise bir pisuvarı, çorba kutularını ya da insan dışkısını müzelerde sergilediğimizde bitti. Ben neye sanat eseri diyorsam, o sanat eseridir. Önemli olan buna başkalarını ikna edebilmem ve arkasındaki kavramsal düşünceyi savunabilmem. Her şey; her kavram, her nesne, her araç ve gereç sanat eseri üretilirken kullanılabilir ya da sanat eseri olarak kurgulanabilir. Bunun aksini düşünmek, insan zekasına hakaret olur.
- Yapay zekanın sanat dünyasını şu anda ikna ettiğini mi düşünüyorsunuz, yoksa bu konuda ikna sürecinin daha ileri bir zamanda mı gerçekleşeceğini öngörüyorsunuz?
Yapay zeka ya da başka herhangi bir teknolojik buluşun kimseyi ikna etmekle ilgili bir sorumluluğu yok. Ultra-modern araçları kullanan sanatçılar yıllardır varlar, kimsenin ikna olmasını beklemediler. Önceleri görece analog/mekanik dünyayı dijital araçlarla anlamlandırmaya çalışıyorduk ama artık tüm dünya sayısal teknolojiler üzerinde ilerliyor. Birbirimizle ve dünya ile ilişkilerimizi düzenleyen şey teknoloji. "Sanat dünyası" istediği kadar ikna olmasın, kısa bir süre içinde uyum sağlamak zorunda kalacak.
- Sanat ile yapay zeka tarafından üretilen sanat arasındaki farkları algılama ve bu farkları tanımlama konusunda nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz? Yapay zeka ile üretilen sanatın, geleneksel sanat formlarından nasıl ayrıldığını ve bu ayrımın sanatın algılanışını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Aslında burada sorduğunuzun -atıyorum- Stable Diffusion ile üretilen bir imaj ile elde çizilen arasındaki fark ya da insan tarafından yazılan bir metin ile Chat GPT'ninki aradındaki farkı algılamakla ilgili olduğunu var sayıyorum. Bir önceki soruda da anlatmaya çalıştığım gibi, büyük ihtimalle -varsa- çok kısa bir süre içinde arada fark kalmayacak. "Aa aynı insan yapmış gibi" diye başlayan tartışmaların ne kadar sığ olduğunu bir gün anlayacağımızı umuyorum. Bu araçları kendi ellerimiz ve beynimizle zaten yapabileceğimiz şeyleri üretmek yerine fiziksel kapasitemizi ve dünyayı algılama konusundaki mekanik eksikliklerimizi arttırmak için kullandığımızda, bu tür şeyleri konuşuyor olmayacağız.
- Sanatçıların yapay zekayı yaratıcı süreçlerinde kullanmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu teknolojinin sanat üzerindeki etkileri ve sanatçıların bu yeni araçları nasıl benimsediği konusunda görüşleriniz nelerdir?
Sanatı hem deneyimleme hem de üretme biçimimiz dramatik olarak değişiyor. Bu konuda etrafında -özellikle son iki senede- inanılmaz bir tartışma dönüyor zaten, o nedenle özneleri tek tek yazıp konuyu dağıtmayacağım. Eylül ayında CI'da gerçekleştirdiğimiz yapay zeka ve robot temelli performansa paralel bir dizi konuşma yapılmıştı, konu genel olarak teknolojinin sanatı nasıl dönüştürdüğü idi. Benim gözlemlerime göre, orada konuşan herkes çok derin bir değişimin gerçekleşeceği konusunda hem fikirdi. Yalnız bir grup sanatçı/sanat profesyoneli sürekli bahsettiğimiz modern teknolojilerin henüz bilim-kurgu seviyesinde olduğunu, bu kadar uzak bir gelecekteki bir olasılığı tartışmanın gereksiz olduğunu savunuyordu. Ben ise diğer tarafa daha yakınım; zaten başlayan kırılımın çok kısa sürede dünyayı ve sanatı çok ciddi bir dönüşüme zorlayacağına inanıyorum çünkü insanlığın teknoloji geliştirme hızı üssel olarak artıyor. Telefon örneğini ele alalım, 1870'lerde icat edildi yaklaşık yüz yıl dramatik bir değişime uğramadı. Bu sürenin yarısı kadar bir zamanda (50 yıl) önce tüm şebeke sayısallaştı sonra kablolardan kurtulduk. Günde bir, bilemedin iki dakika kullandığımız bir cihaz şu anda hayatın her anında yanımızda olan, sürekli bir veri aldığımız ya da yüklediğimiz bir yapay organ haline geldi. Yine bu zamanı yarılarsak, 25 sene içinde olacakları hafife almamak lazım. Kaldı ki, şu anda dünyanın kaynaklarını yönetenlerin "yetişkinlerin" hiçbirisi elinde bir cep telefonu ve sosyal medya ile doğmadılar. Birkaç on yıl içinde yönetim dijital kuşağa (Gen Alpha) geçtiğinde her şey daha hızlı değişecek ve bu değişim bana göre tamamen pozitif yönde olmayacak. Dijital devrimin insanlığa dayattığı değişimin sonuçlarının neler olabileceğini, toplumu nasıl etkileyeceğini, bireylere ve yaşadığımız dünyaya ne kadar zarar vereceğini, kimlerin en çok zarar göreceğini ve bu etkileri en aza nasıl indireceğimizi, sadece politikacıların ve çok uluslu şirketlerin değil; filozofların, tarihçilerin, sosyologların, mühendislerin, mimarların ve aklıma gelmeyen onlarca farklı pratikten gelen insanların yanı sıra sanatçıların da tartışması, alınan kararlarda onların geleceğe dair hayallerinin de etkisinin olması gerekiyor. Ancak, sanatçıların bu tartışmalara katılabilmesi, diğer disiplinlerle etkileşime girebilmeleri ve değişen dünyayı şekillendirecek fikirler üretmeleri için, bugünün dili olan teknolojiyi öğrenmeleri çok önemli. Blockchain, yapay zeka, arttırılmış gerçeklik, biyoteknoloji ya da post hümanizm gibi kavramları anlamadan, gelecek hakkında konuşmak artık mümkün değil. Daha önce de söylediğim gibi, modern teknolojiyi salt konvansiyonel olanın kitschini üretmeye yarayan tarafıyla okumak ve bu gerekçeyle red etmek ya da hafife almak çok büyük bir yanlış.
- Huelsenbeck'e göre, 'Sanatın ölümü, sanatın kitle toplumunda sürekli olarak eğlence ile karıştırılmasıyla ilgilidir. Kitle insanın sanatı nötrleştirmesinin bir başka yoludur bu. Sanattan zevk alması için onu sıradanlaştırması gerekir.' Her gün gözümüze çarpan binlerce görüntü ışığında, bu görüş hakkında ne düşünüyorsunuz? Günümüzde sanatın kitle kültürü tarafından nasıl algılandığını ve bu algının sanatı nasıl etkilediğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat üretiminin endüstrileşmesi konusu yeni tartışılan bir şey değil. Dada da buna bir tepkiydi. Aslında, Huelsenbeck'i referans alıyorsak, sanat zaten çoktan bitti, tartışmamızın bir anlamı yok. Üstelik bu sözün söylendiği dönemde bırakın yapay zekayı, bilgisayar bile yok! Sanatın estetik ve düşünsel bir arayış yerine bir tür retinal eğlence parkı olarak konumlanmış olmasının suçunu genel kullanıma açılalı 6 ay bile olmamış bir teknolojiye yüklemek çok doğru olmaz. Bu konunun yapay zeka ve daha genel anlamda bilgisayar estetiği yaygınlaştıkça tekrar gündeme gelmesinin bir nedeni, konvansiyonel sanat piyasasının "dahi sanatçıların" kan ter içinde çalışarak üretilen biricik sanat eserleri üzerine kurduğu anlatıya dayanan politik gücün sarsılması diye düşünüyorum. Yüzlerce yıldır sanat eserlerini müzelere, koleksiyonlara toplayıp, sanat hakkında karar verici olan kutsal mekanlar yaratıyoruz. Tıpkı daha önce sanatı otoritesi için kullanan kiliseler gibi. Bu otoritelerin eksiksiz hepsi daha çok seyirci çekmek, daha çok erk sahibi olmak için uğraşan ticari kuruluşlar. Başarılarını seyirci sayılarıyla, devasa bütçelerle ölçüyorlar. "Biricik" sanat eserleri çoraplara, posterlere basılarak satılıyor. Bu kadar çok yeniden üretimin olduğu bir iş kolu zaten endüstridir. Üreten ya da pazarlayan konumunda kendi eserleri kitleiletişim araçlarında çarşaf çarşaf yayınlansın, herkes gelip selfie paylaşsın, gazeteler röportajlarını yayınlasın diye uğraşan, yani kendi eserlerinin milyonlarca reprodüksiyonunu üretmek isteyenlerin şimdi "Sanat sıradanlaşıyor" diye şikayet etmesi trajikomik bir durum. Endüstriyel sanatı kültür, eğitim, ekonomi politikaları, korporizm, gelir adaletsizliği gibi başlıkları masaya getirmeden, salt yapay zeka teknolojisi üzerinden tartışmak, obezite salgınını tereyağlı pilav üzerinden konuşmak kadar absürt.
- Bilim ve teknolojideki olağan gelişmelerin ötesinde, sanatın insani yönü göz önüne alındığında; sanatın ve yaşam algımızın ne yönde değişim ve dönüşüm geçireceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi öncesinde, dijital teknoloji ve iletişim yöntemleri hayatımızı bu kadar domine etmeden önce bilgisayar ile üretilen çıktıları kategorize ederken gerçek-sanal ayrımını kullanıyorduk. Evlere kapanıp hayatlarımız bilgisayar ekranları önünde geçmeye başlayınca, bir değerin/eylemin bilgisayarda üretilmiş olmasının gerçek olmadığı anlamına gelmediğini anladık. Yani insanın gerçeklik algısının değiştiğini, evrildiğini söylememiz yanlış olmaz. Üstelik, yaşadığımız kırılım döneminin henüz başındayız. Kendi bedenimize ve evrim sürecimize tam ve yaygın olarak müdahale edemiyoruz ama hayatımızı kökten değiştiren teknolojilerin gerçekleşme aralıkları gittikçe azalıyor. Çok yakında gerçeklik algımız tamamen değişecek. Süper hızlı internet, gerçek zamanlı 3b görselleştirme, devamlı gerçek zamanlı bilgi akışı, biyoteknoloji ile geliştirilmiş insan duyuları gibi eklentiler sayesinde sürekli çevrimiçi olduğumuz, fiziksel ile dijital olan arasındaki sınırın bulanıklaştığı bir dünyada yaşamamız olası. Bizler bu teknolojiyi keşfeden ama kullanmayı sonradan öğrenecek nesiliz. Yeni nesil bu teknolojinin içine doğacak ve onlar için "normal" ya da "gerçek" tamamen farklı olacak. Böyle bir nesil için sanatsal ifade biçimlerinin de kökten değişeceğini söylemek yanlış olmaz. Ben insanlığın kolektif zekasının ürettiği teknoloji kadar hızlı ilerlemediğini düşünenlerdenim ve bu nedenle bu kadar kadar makineleşmiş bir toplum düşüncesi bana çok sağlıklı gelmiyor ama gidişata dair düşüncelerim böyle. Belki de yazı kadar önemli bir buluş olan yapay zeka araçlarını hafife almak yerine en ince detayına kadar öğrenip arkasındaki yapıyı anlamamız ve salt şirketlerin ve devletlerin yönetiminde kalmaması için mücadele etmemiz, bu nedenle önemli.
- Bir sanatçı, eser üretirken yalnızca sonuca değil, aynı zamanda yaratım sürecine de odaklanır. Sanatçı, birikimlerini, duygularını, üzüntülerini ve diğer içsel deneyimlerini eserine aktarır. Yapay zekâ ile üretilen görsellerin, sanat eserleri kadar derin bir heyecan ve yaşamı anlama noktasında bir dönüşüm yaratıp yaratmayacağına dair düşünceleriniz nelerdir?
Bir eseri deneyimlerken -sizin tanımlamanızla- ondan heyecan duymamıza ve o şeyin hayatı anlama/algılama noktasında bir dönüşüm yaratmasına sebebi salt arkasındaki üretim süreci ve birikim mi, emin değilim. Öyle bile olsa, bu söyleşinin konusu olan araçlar -teknik olarak- insana göre bilgi, emek ve süreç anlamında daha yoğun diyebiliriz çünkü yüzbinlerce sanatçının tarih boyunca ürettiği milyonlarca sanat eseri ile besleniyorlar, dolayısıyla bu eserlerin oluşum sürecindeki "birikimleri, duyguları üzüntüleri vb," de içeriyorlar. Hatta, daha da ileriye gidip, bu yazılımların tüm sanat tarihini hiç bir insanın algılayamayacağı şekilde analiz edebildiğini, bu eserler arasında bizim (limitli işlem kapasitemiz nedeniyle) hiçbir zaman görmeyeceğimiz bağlantı ve örüntüleri görebildiğini ve bu nedenle sık sık ortalama bir sanatçıdan çok daha yaratıcı ve etkileyici sonuçlar elde edebildiğini söyleyebilirim. Zaten korktuğumuz da bu aslında. Sanat eserlerinin arkasındaki düşünsel emeğin ve üretim sürecinin izleyicinin eseri algılaması üzerinde bir etkisi olduğu muhakkak. Hatta, bu özellikle istenir. Örneğin, San Pietro Bazilikası benim hayatımda en çok etkilendiğim yerdi. Bütün bina ve yerleşik eserler, arkasındaki müthiş emeğe, bilgiye ve güce saygı duyulması, izleyicinin kendisini aciz hissetmesi için planlanmış. Öte yandan, Duchamp'ın pisuvarı bu anlatının tam tersini söylüyor ve güncel sanatın temeli bu pisuvara dayanıyor. Sanatçı herhangi bir nesneyi ya da bir üretimi eser olarak işaret ettiğinde bunu zaten tüm düşünsel birikimini kullanarak yapar. Bu nesne yapay zeka ile kolaylıkla üretilmiş bir kitsch de olabilir.
- Nasıl bir dijital dönüşüm isterdiniz?
Ütopya üzerinde pek düşündüğüm söylenemez. Bu işi filozoflara bırakmak daha doğru. Ben bugün olan bitenin beni ve çevremi yakın gelecekte daha pozitif yönde etkilemesi için daha ufak çaplı, gerçekleştirilebilir hayaller peşinde koşuyorum.
Röportaj: Özge Kahraman
Mevlüt Akyıldız’ın Dünyası: Sanat, Mizah ve Camaltı
bir ay önceArt Basel Paris 2024: Sanat ve İlham Dolu Bir Deneyim
bir ay önceSanat, Teknoloji ve Yaratıcılık Üzerine: Pınar Yoldaş ile Evrimsel Bir Yolculuk
2 ay önceT. Melih Görgün ile Sinopale 9 Üzerine: Sanatın Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Duyarlılık Alanındaki Rolü
2 ay önceGülsün Karamustafa’nın Venedik Bienali Projesi ve Kitabı Üzerine Melis Cankara ile Söyleşi