Francis Bacon ve Portrelerin Evrimi: Bir Sanatçının Yolculuğu

Nurdan Ateş

12 gün önce

Sizlere son zamanlarda gördüğüm en etkileyici sergilerden biri olan Francis Bacon “Human Presence” sergisi ile ilgili izlenimlerimi paylaşmak istedim.

Geleneksel portre sanatını altüst eden tekniği ile izleyenleri şaşırtan, formları bozarken insan varoluşunun derinliklerini yansıtan sanatçının, 1940 yılından beri kendi otoportresi de dahil olmak üzere 50’den fazla eseri; sevgilileri Peter Lacy, George Dyer, yakın arkadaşı Lucian Freud ve Isabel Rawsthorne gibi isimlerin portreleri National Portrait Gallery’de sergilenmekte.

“Resimlerimin, bir salyangoz gibi aralarından bir insan geçmiş gibi görünmesini, salyangozun sümüksü salgısını bıraktığı gibi, insan varlığının izini ve geçmiş olayların hafıza izlerini bırakmasını istiyorum.” Francis Bacon

20. yüzyılın en ünlü ressamlarından biri olarak kabul edilen sanatçı, iki dünya savaşı sonrası çağdaşlarının portre ve figüratif resmi reddedip soyutlamayı tercih ettiği bir dönemde, insan figürünü tasvir etmeye adeta kendini adamış olduğunu söylesek sanırım abartmış olmayız. Portreciliğin asırlık geleneklerini cesur ve rahatsız edici şekilde yıkan, kendi deyimiyle “bir kişinin tüm nabzını dışarı vurabilen” içgüdüsel bir etkiye sahip portreler yaparak seyircileri şaşırtmayı başarıyor.

Görünüşleri ve kişilikleriyle sanatçıya ilham kaynağı olmuş yakın arkadaşlarının dışında, ilham aldığı Diego Velázquez, Van Gogh, Rembrandt gibi büyük ustalara adanmış eserlerinin de yer aldığı sergiyi izlemeye başlayalım. (Bu arada sanatçının yaşamı ve sanatı ile ilgili detaylı bilgiye … yazımdan ulaşabilirsiniz.)

 

Self Portrait, 1987

Study for a Portrait, 1949

Figür, havasız, şeffaf bir kafesin içinde, bileklerinden adeta elektrikli sandalyeye bağlanmış gibi dururken, bildiğimiz portre formatını yıkıyor. Bu tarz çalışmalara sıklıkla Study for, “çalışma için” başlığını kullanıyor.

Study for Portrait, 1952

Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi, 1925 yapımı Battleship Potemkin filmi sanatçının çalışmalarında ilham kaynağı olmuş, çoğu zaman eserlerinde bu etkiyi görmekteyiz. Arka fonda kafe veya restoran perdesi gibi duran sıradan, günlük hatta bazen banal nesnelere çalışmalarında özellikle yer veriyor.

Head IV, 1949

Sanatçının Velázquez hayranı olduğunu daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Velázquez’in 1650 yılı çalışması Pope Innocent X eserine ithafen:

“Neredeyse her zaman perdelerimin arkasında yaşıyorum. Bazen insanlar çalışmalarımın şiddetli göründüğünü söylediğinde, bir veya ikisini kaldırabileceğimi söylüyorum.” Francis Bacon

1940’ların sonunda sanatçı figür tasvirlerine odaklanmaya başladı. Takım elbiselerin, din adamı cübbesi gibi geleneksel statü simgesi kıyafetlerin içinde çığlık atan erkekler ve papalar… 

Dublin’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen sanatçının yaşadığı dönemde eşcinsellik büyük bir suçtu. Bu sebeple, 16 yaşında evden ayrılan sanatçı bir süre Berlin ve Paris’te yaşadı ve bu dönemde Picasso’nun eserlerinden ilham aldı. Londra’ya döndüğünde iç mimar olarak başarılı olduysa da Avustralyalı sanatçı Roy de Maistre’in teşvikiyle resim yapmaya başladı. 1945 yılında Three Studies for Figures at the Base of a Crucifixion başlığında 3 figürün sergilenmesiyle büyük başarı elde etti.

 

Portrait of Lucian Freud

1940 yılında tanışan iki sanatçı çok yakındılar. Hatta öyle ki Freud’un 2. eşi Leydi Caroline Blackwood, “Lucian ile evliliğimin neredeyse tamamı boyunca her yemeğimizi beraber yedik” demiştir. Freud, Bacon’a toplam 5 kez poz vermiştir. Bu portrede duruşu, Kafka’nın eski bir fotoğrafından esinlenilmiş olup adeta iki kimliğin bir araya getirilmesidir.

Portrait of R.J. Sainsbury

Birleşik Krallık içinde önemli süpermarket zincirinin kurucularından R.J. Sainsbury’nin, eşi Lisa Sainsbury tarafından sipariş edilen portresi.

Sketch for a Portrait of Lisa

Lisa Sainsbury, Bacon’ın birçok kez resmini yaptığı ilk kadın model ve en büyük finansal destekçisidir. Bu çalışmada Bacon, eski Mısır sanatının siyah-beyaz fotografik görüntülerine, özellikle Firavun Akhenaten ve Kraliçe Nefertiti’nin portrelerine atıfta bulunmuştur.

Man in Blue I

Sanatçının bir bara yaslanmış duran 7 erkek figürü çalışmasının ilki. Buradaki erkek figürünün, o dönemde sevgilisi olan Peter Lacy olduğu düşünülmektedir.

Study for Self-Portrait, 1963

1960’ların başı Bacon için hem kişisel hem profesyonel anlamda bir dönüm noktasıydı. Tate, 1962 yılında ilk retrospektif sergisini düzenledi. Bu, sanatçının ulusal anlamda ününü güvence altına almakla kalmayıp birkaç uluslararası serginin de yolunu açtı. Aynı yıl, “hayatımın aşkı” dediği Peter Lacy’nin ölümü, sanatçıyı ve çalışmalarını doğrudan etkiledi. Çalışmalarında kimlikleri birbiri içinde eritmeyi seven sanatçı, bu çalışmasında Lucian Freud’un bir fotoğrafından esinlenerek kendi otoportresini yapmıştır. Kimlikleri bu şekilde birleştirmesi, sanatçının portrelerinde önemli bir klişe haline geldi.

“Çok iyi tanımadığım insanları resmedemezdim.” Francis Bacon

1960’larda Soho’daki içkili mekanlar aracılığıyla tanıştığı ve hayatına giren bir grup yakın arkadaşı Isabel Rawsthorne, Henrietta Moraes ve Muriel Belcher gibi modeller, sanatçının 30 yıl boyunca portrelerinin konusu oldular. Bacon, sevgililerini ve yakın arkadaşlarını resmederken, illüstrasyonun ötesine geçen bir varlık ve benzerlik duygusu aktarmaya çalışıyor.

Sleeping Figure

Tangier’de geçirdikleri dönem anısına resmettiği sevgilisi Peter Lacy. Peter ile 1952 yılında Soho’da tanışan sanatçı, sevgilisinin ruh hali için “fazla nevrotik, çoğunlukla histerik” olarak betimlemekteydi. Beraberliklerinin ilk dönemlerinde sevgilisini çok silik, adeta bir hayalet gibi resmederken, burada gayet kalın renklerle figür çok belirgin. Alkolizm yüzünden 1962 yılında hayatını kaybeden sevgilisinin ardından Bacon’ın hayatı tamamen değişmiştir.

Three Studies for Portrait of Henrietta Moraes, 1963

Yakın arkadaşı Moraes, sanatçının ilk küçük üçlü çalışmasıdır. Moraes, 18 yaşındayken tanıştığı samimi arkadaşı Bacon’dan çok şey öğrendiğini anılarında samimiyetle belirtmektedir. Lucian Freud’a da poz veren kadın, sanatçının en çok resmettiği kadın arkadaşıdır. Bazı çalışmalarında John Deakin’in fotoğrafları kullanılarak yapıldığı söylentisi olsa da, bu çalışmadaki samimiyet bu tezi yalanlamaktadır.

Three Studies of Muriel Belcher, 1966

Sanatçının Soho’da sık sık uğradığı Colony Room’un sahibi. Radikal sanatçıların ve düşünürlerin geldiği kulübe müşteri çekmek için Bacon’a haftada 10 sterlin ve ücretsiz içki veren Muriel’in üçlü çalışması. Arkadaki yeşil duvar, Colony’nin duvar rengidir.

Portrait of George Dyer Riding a Bicycle, 1966 

Sanatçının sevgilisi Dyer’in, ip üstünde profilinin içine indirgenmiş bir otoportresi. Yakışıklı, kusursuz giyinen, heteroseksüel gibi görünen, ufak bir suç çetesiyle bağlantılı genç bir suçluydu. 1963’te bir gay barda sanatçı ile tanışan Dyer’in hayatı, bu tanışmayla tamamen değişti. Alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olan Dyer, sürekli depresyonda yaşamaktaydı. Hatta ilk tanışmalarında sanatçının altın saatini çalan genç, birçok çalışmada altın saat kolunda betimlenmiştir.

 

Three Studies of Isabel Rawsthorne, 1967

Ressam Isabel Rawsthorne, Bacon ve Lucian Freud gibi yetenekli ressamların yer aldığı sergi için seçilmiştir. Ancak yetenekli sanatçı, pek çok erkek ressamdan çok daha başarılı olmasına rağmen hak ettiği üne kavuşamamıştır.

 

Portrait of John Edwards

Edwards, 1970’lerin ortalarında henüz 20’lerindeyken Muriel Belcher’ın yönettiği Colony Room’da Bacon’la tanışmıştı. O günden ölümüne kadar uzun bir süre arkadaş kalan Edwards ile Bacon, adeta baba-oğul gibi oldular ve sanatçının stüdyosu dahil olmak üzere pek çok içeriğin mirasçısı oldu. Edwards, tüm bu stüdyonun içeriğini Bacon’un doğduğu şehir Dublin’deki Hugh Lane Galerisi’ne bağışladı.

Painting from the Masters

Francis Bacon, Diego Velázquez’in Papa Innocent X Portresi üzerine şöyle der:

“Bu resme takıntılı hale geldim ve onun fotoğraflarını üst üste satın aldım. Sanırım gerçekten ilk konum buydu.”

Bacon, az sayıda sanatçıya büyük saygı duyuyordu: yalnızca yakın çağdaşları Pablo Picasso ve Alberto Giacometti değil, aynı zamanda Diego Velázquez, Rembrandt van Rijn, Edgar Degas ve Vincent van Gogh gibi ustalara olan bağlılığını sıklıkla ifade ediyordu.

Özellikle iki portre, Bacon’a zengin bir imge ve olasılık kaynağı sağladı: Velázquez’in Papa Innocent X Portresi ve Van Gogh’un Tarascon Yolundaki Ressam tablosu. Bacon’ın ellerinde, Velázquez’in Papası 1950’ler ve 1960’larda sayısız dönüşüm geçirdi. Van Gogh’un kendini inatçı bir açık hava ressamı olarak tasvir etmesi, Bacon’a göre “yoldaki bir hayalet” olarak yeniden resmedildi. Orijinal görüntülerinden bu kadar ayrı olması, Bacon’ın özgür sanat yaratımının sonucudur. Portrelere yaklaşımını dönüştüren canlı renklerle birlikte, çalışmalarında yeni bir şekilde canlı, güçlü fırça darbeleri kullandı.

Study for Portrait of Van Gogh VI, 1957

Altı versiyonu bulunan, Van Gogh’un The Painter on the Road to Tarascon tablosundan esinlenilmiş çalışması.

Homage to Van Gogh, 1960

Van Gogh’un kulağı kesik otoportresinden ilhamla yapılmış çalışması.

Gençlik döneminin bir kısmında Berlin ve Paris’te yaşayan sanatçı, her iki şehrin kültürlerini özümsedi. Bu şehirlerde ulaşabildiği avangard sanat, sinema, fotoğrafçılık, kitaplar ve dergiler, kendisinde önemli bir etki bıraktı. Genç bir delikanlıyken gördüğü eski ustaların çok sayıda otoportresini hep çok dikkatli inceleyip sanatında kullandı.

William Blake

Ulusal Galeri’de gördüğü bu büstten ilham alarak yaptığı William Blake portresi.

The Huo Family Foundation’ın desteğiyle gerçekleştirilmekte olan serginin diğer katkı sağlayanları arasında Sotheby’s, Per Skarstedt, The Estate of Francis Bacon ve YAGEO Foundation Collection gibi kuruluşlar bulunmaktadır. Bu müthiş sergi, 19 Ocak tarihine kadar Ulusal Portre Galerisi’nde izlenebilmektedir. 

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş

Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş

Paylaş:

Yorumlar (1)
y

ysef@protonmail.com

Tebrikler…

Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

18 gün önce

Moco Müzesi: Çağdaş Sanata Kısa Bir Bakış

bir ay önce

MoMA'nın Kuruluşunun Arkasındaki Gizemli Kadın: Lillie P. Bliss

2 ay önce

David Hockney’nin Renkli Dünyasına Yolculuk: Londra’da Büyüleyici Bir Sergi

3 ay önce

Sonbaharın Habercisi: Frieze Sculpture 2024

bir yıl önce

Marina Abramović Kraliyet Sanat Akademisi’nde Retrospektif Sergi Açan İlk Kadın Sanatçı Oldu! I Yazan Nurdan Ateş

En Çok Okunanlar