Yapay Zeka ve Sanat Röportaj Serisi: Küratör ve Sanat Yazarı Sinan Eren Erk

Özge Kahraman

bir yıl önce

“The English version of the text is below.”

Sanat alanında özellikle son zamanlarda gündemde olan yapay zeka ve sanata olan etkisi hakkında sanat dünyasının değerli isimleriyle ARTtv olarak bir röportaj serisi oluşturduk. Röportaj serimizin konuğu: Küratör ve Sanat Yazarı Sinan Eren Erk

- Sizce yapay zekanın sanat üretim sürecine entegre olması, sanatçının bireysel yaratımını nasıl dönüştürüyor? Türkiye'de yapay zeka ve sanat kesişiminde yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu alanda ülkenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

 

Dijital verilerin algoritmalar tarafından yorumlanması aslında yeni bir şey değil. Hatta sanatta da ilk örneklerinın 1960’lara dayandığını söylemek yanlış olmaz. Ancak bugün yapay zekâ dediğimiz şey elbette geçmişe göre çok daha gelişmiş, hızlı ve karmaşık bir teknoloji. Sanat alanında ise bize daha önce deneyimleme şansımız olmayan şeyleri sunabilme imkânını veriyor. Yine de yapay zekâ uygulamaları aslında yeni bir teknikten başka bir şey değil. Önemli olan bunun nasıl ve neden kullanıldığı, ortaya nasıl sonuçların çıktığı.

Türkiye yeni medya sanatı açısından çok güçlü bir ülke. Dünya çapında tanınan birçok sanatçıya ev sahipliği yapan bir ülkedeyiz. Tabii insanların yeni medya alanına, veri temelli sanat üretimine yönelmesinde sadece bu çağın popüler dinamikleri değil aynı zamanda Türkiye’nin karmaşık, yalnızlaştırıcı toplumsal yapısının da etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tip teknolojilerle çalışabilmek için kendinizi dış dünyadan biraz izole edebilmeniz ve yazılım diline hakim olmanız, onun gibi düşünebilmeyi öğrenmeniz gerekiyor.

- Veri tabanına fotoğrafik imajların yüklendiği cebirsel algoritmalar, ne tür sanat eserleri üretebilir? Bu tür bir algoritmanın ürettiği sonuçları sanat eseri olarak değerlendirir misiniz? Eğer değerlendiriyorsanız, bu değerlendirme sürecinde dikkate aldığınız kriterler nelerdir?

 

Veri tabanlı sanat aslında bundan çok daha fazlası. Günümüzde yapay zekâ yardımı ve üç boyutlu görsel işleme yazılımları kullanılarak gerçekte var olmayan görüntüler de üretilebiliyor. Bunlar insan yüzlerinden, sanal mekânlarına kadar çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkıyor. Makine öğrenmesi adı verilen yöntem ise farklı alanlardaki görsel, işitsel ya da matematiksel verileri toplayarak bunları karşılaştıran bir prensipte çalışıyor. Yazılım farklı veri tabanlarından gelen belki milyonlarca farklı bilgiyi karşılaştırarak örneğin bir insan yüzünün neye benzeyebileceğini “anlamaya” çalışıyor. Sonuçta siz belli özellikleri olan bir insanı tarif ettiğinizde yapay zekâ algoritması tıpkı bir robot resim çizer gibi size kendi sentezlediği verileri temel alarak bir portre sunabiliyor. Günümüzde bunun çok daha gelişmiş örneklerini Dalle veya Midjourney gibi yazılımlar aracılığıyla kişisel bilgisayarlarımızda hazırlamak bile mümkün.

Veri sentezinin tek başına bir sanat eseri olduğuna inanmıyorum. Bunun ancak doğru bir bağlam içinde, belli bir motivasyonla yapılan, içinde belli arayışları, estetik kaygıları, ifade etmeye, anlatmaya çalıştığı hikayeleri barındıran bir şekilde kullanıldığında sanatsal bir boyut kazanacağını düşünüyorum. Bu aslında genel olarak sanat eserini tanımlarken kullanabileceğimiz tanımlamalardan biri olarak düşünülebilir. Dolayısıyla sanat eserinin hangi tekniği kullandığı ancak kendi bağlamı içinde o eserin nasıl okunduğunu değiştirme ihtimalini taşıyor.

- Yapay zekanın sanat dünyasını şu anda ikna ettiğini mi düşünüyorsunuz, yoksa bu konuda ikna sürecinin daha ileri bir zamanda mı gerçekleşeceğini öngörüyorsunuz?

 

Bir iknaya gereksinim olduğunu sanmıyorum. Veri tabanlı sanat, fotoğraf veya videonun karşılaştığı dirençten çok daha azıyla karşı karşıya. Bu bir önceki soruya verdiğim cevapla da bağlantılı aslında. O dönem sanatın tanımı ve algısı bugüne göre farklıydı. Dolayısıyla özellikle teknik yeniliklere çok daha katı yaklaşılıyordu. Ancak bugün algımız daha açık ve teknolojik yenilikler sayısız alanda hayatımıza daha çok girmiş durumda. Hatta kalp pilleri, robot uzuvlar, üç boyutlu yazıcıyla basılmış organlar gibi teknolojilerle siborglaşmaya bile başladık. Dolayısıyla bunun bir ikna değil anlama süreci olduğunu düşünüyorum. Bu konuda oldukça yol da kat edildi. 

Sanat ile yapay zeka tarafından üretilen sanat arasındaki farkları algılama ve bu farkları tanımlama konusunda nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz? Yapay zeka ile üretilen sanatın, geleneksel sanat formlarından nasıl ayrıldığını ve bu ayrımın sanatın algılanışını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

 

Bunların arasında kullandıkları teknikler dışında hiçbir fark olduğunu düşünmüyorum. Ancak içlerindeki insan faktörü sorgulanabilir. Durum bu olunca bir algoritma tarafından üretilmiş sanat eserleri ile tamamen insan elinden çıkmış eserler arasındaki farkı algılamak neye yarayacak bilemiyorum. Bu bana fazla korumacı bir davranış gibi geliyor. Bunun yerine o sanat eseriyle olan kişisel ilişkimle ilgileniyorum. Bu eser bana ne ifade ediyor veya etmiyor? Bence üzerinde asıl düşünülmesi gereken şey bu. Örneğin Midjourney üzerinde yaptığım çalışmalarda kimi zaman aldığım sonuçlar beni hayrete düşürebiliyor veya tam tersine tiksinti uyandırabiliyor. Bence tam da bu noktada ortaya çıkan şey benim sanattan beklediğim şeyi karşılıyor. Bir sanatçının ürettiği sanat eserlerinde de benzer bir durum söz konusu. Bazılarını beğeniyorum bazıları ise bende hiçbir duygu ya da his uyandırmıyor. Kısacası yapay zekâ, düşünmenin ve üretmenin yollarından sadece biri. 

Sanatçıların yapay zekayı yaratıcı süreçlerinde kullanmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu teknolojinin sanat üzerindeki etkileri ve sanatçıların bu yeni araçları nasıl benimsediği konusunda görüşleriniz nelerdir?

 

Büyük bir potansiyeli açığa çıkarıyorlar. Zamanla ve deneyimle bu teknolojinin sınırlarını araştırıyor, ifadenin yeni biçimleri üzerinde çalışıyorlar. Bu imkânlar yüzyıllar önce olsaydı örneğin bugün farklı türde bir rönesanstan, modernizmden ya da postmodernizmden bahsederdik. Felsefeyle bağını koparmadığı sürece sanatın tüm yeni ifade biçimleriyle barışık hatta bunları talep eden bir yapıda olduğuna inanıyorum.

- Huelsenbeck'e göre, 'Sanatın ölümü, sanatın kitle toplumunda sürekli olarak eğlence ile karıştırılmasıyla ilgilidir. Kitle insanın sanatı nötrleştirmesinin bir başka yoludur bu. Sanattan zevk alması için onu sıradanlaştırması gerekir.' Her gün gözümüze çarpan binlerce görüntü ışığında, bu görüş hakkında ne düşünüyorsunuz? Günümüzde sanatın kitle kültürü tarafından nasıl algılandığını ve bu algının sanatı nasıl etkilediğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Önermenin ilk bölümü tam da bir önceki sorunun sonunda yazdığım cümleyle örtüşüyor. Donald Kuspit ünlü “Sanatın Sonu” kitabında bu cümlelere yer verdi. Ancak Huelsenbeck’in cümlelerinin devamını da incelemek gerekiyor. Richard Huelsenbeck 1974 yılında yayınlanan “Bir Dada Davulcusunun Anıları” adlı kitabının, Kuspit’in alıntıladığı pasajın da içinde bulunduğu “Sanatçının Istırabı” adlı bölümünü şu sözlerle bitirir: “Gerçek bir dadaist olarak yorumlarımın sonunda tavrımı tersine çevirmem gerekiyor. Sanat, doğal olarak ölmedi ama ürkütücü bir coşkuyla kendi kendini yok etmeye teslim olan bir çağda, ilkelerini açıklığa kavuşturmak için yeni bir çabaya ihtiyaç duyuyor.” Dolayısıyla aslında yine önceki sorulara verdiğim cevaplarda altını çizdiğim şeye, sanatın nasıl adlandırıldığı, aktarıldığı ve tanımlandığının önemine geliyoruz. Bu nedenle “Yapay zekâ sanatı öldürür mü?” sorunuzun cevabına şunu ekleyebilirim: Sanatı öldürebilecek tek şey belki de içinde bulunduğu toplum olabilir.

Bilim ve teknolojideki olağan gelişmelerin ötesinde, sanatın insani yönü göz önüne alındığında; sanatın ve yaşam algımızın ne yönde değişim ve dönüşüm geçireceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bunu tahmin edebilmek gerçekten zor. Fakat hayatımızı kolaylaştıracak pratik çözümler sunan teknolojiler uğruna özgürlüğümüzden, kişisel seçimlerimiz ve kimliklerimizden ödün verdiğimiz bir geleceğin anlamsız olacağını düşünüyorum. Sanat ve felsefe olduğu sürece bence insanlık bir şekilde kendi özünü korumayı başaracak, teknolojiyle arasında doğru diyaloğu kurabilecek.

Bir sanatçı, eser üretirken yalnızca sonuca değil, aynı zamanda yaratım sürecine de odaklanır. Sanatçı, birikimlerini, duygularını, üzüntülerini ve diğer içsel deneyimlerini eserine aktarır. Yapay zekâ ile üretilen görsellerin, sanat eserleri kadar derin bir heyecan ve yaşamı anlama noktasında bir dönüşüm yaratıp yaratmayacağına dair düşünceleriniz nelerdir?

 

Önce ilk cümleden başlamak isterim. Sanat eseri olarak bir galeride ya da bir arşivde gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz ya da kokladığımız şey çoğunlukla bir sürecin sonunda ortaya çıkan şeydir. Ancak sürece dayalı ve ortaya atıldıktan sonra örneğin izleyicinin veya ışık, sıcaklık, nem ya da ses gibi çevresel koşulların etkisiyle değişen eserler de var. Bu nedenle bir eseri genel anlamıyla ana ekseni zaman olan zihinsel ve bazen de fiziksel ifadenin özgün bir biçimi olarak düşünüyorum.

Sorunun cevabını ise bilemiyorum ama tam da az önce belirttiğim şekilde süreci yaşamayı ve yeni sorular sormayı daha yapıcı buluyorum. Öte yandan, yapay zekânın sınırları çizilebilmiş değil. Şu an için bu sınırları ancak tahmin edebiliyoruz ve bugünkü durumda bile bizi “kandırabilmeyi” başarabiliyor. Bu nedenle veri tabanlı çalışmaların bir değişim yarattığı şüphe götürmez bir gerçek. Yapay zekâ bir sanat eserinin tekniği elbette olabilir ve süreci yaşayarak göreceğiz ama sanat eseri ve yapay zekânın birbiri yerine koyulabilecek şeyler olduğunu düşünmüyorum.

- Nasıl bir dijital dönüşüm isterdiniz?

Dijitalleşmenin, barışçıl, huzurlu, kaynakların zihinsel ya da fiziksel adil paylaşıldığı, düşünmeye, üretmeye, yolda olmaya devam edebildiğimiz, tepeden inme normlara sıkıştırılmadığımız, hor görülmediğimiz, ötekileştirilmediğimiz bir yaşamı oluşturmak adına bize yardımcı olabileceği bir geleceği dilerdim.

ENG

Recently, we have created an interview series with valuable figures from the art world at ARTtv, focusing on artificial intelligence and its impact on art. Our guest in this series is curator and art writer Sinan Eren Erk.

The interpretation of digital data by algorithms is not a new phenomenon. In fact, it would not be incorrect to say that the first examples in art date back to the 1960s. However, what we refer to as artificial intelligence today is, of course, a much more advanced, rapid, and complex technology compared to the past. In the field of art, it offers us opportunities to experience things that we could not before. Nevertheless, AI applications are essentially just a new technique. What matters is how and why they are used, and what results emerge.

Turkey is a strong country in terms of new media art. We are a country that hosts many internationally recognized artists. However, I believe that not only the popular dynamics of our era influence people's orientation towards new media and data-driven art production but also Turkey's complex and isolating social structure plays a role. Because to work with such technologies, you need to somewhat isolate yourself from the outside world and master the language of software, learning to think like it.

Data-based art is actually much more than that. Today, it is possible to produce images that do not actually exist with the help of AI and three-dimensional visual processing software. These can take various forms, from human faces to virtual environments. The method called machine learning operates on the principle of collecting and comparing visual, auditory, or mathematical data from different fields. The software attempts to "understand" what a human face might look like by comparing millions of different pieces of information from various databases. As a result, when you describe a person with certain features, the AI algorithm can present you with a portrait based on its synthesized data, much like a robot drawing a picture. Nowadays, it is even possible to create much more advanced examples of this through programs like DALL·E or Midjourney on personal computers.

I do not believe that data synthesis alone constitutes a work of art. I think it only gains artistic dimension when used within a proper context, with specific motivations, and when it embodies certain quests, aesthetic concerns, and narratives it aims to express. This can actually be seen as one of the definitions we can use to describe an artwork. Therefore, the technique used by an artwork only has the potential to change how that piece is interpreted within its own context.

I do not think there is a need for persuasion. Data-based art faces far less resistance than photography or video. This is actually connected to the answer I gave to the previous question. The definition and perception of art at that time were different from today. Thus, there was a much stricter approach to technical innovations. However, today our perception is more open, and technological innovations have entered our lives in countless ways. We have even started to merge with technology through devices like pacemakers, robotic limbs, and 3D-printed organs. Therefore, I see this as a process of understanding rather than persuasion. Considerable progress has already been made in this area.

I do not think there is any difference between them, apart from the techniques used. However, the human factor within them can be questioned. Given this situation, I am unsure what the point of distinguishing between artworks produced by an algorithm and those created entirely by human hands is. This seems to me like a rather protective stance. Instead, I am more interested in my personal relationship with that artwork. What does this piece mean to me, or what does it not mean? I believe this is what we should be reflecting on. For example, in my works created on Midjourney, sometimes the results can astonish me or, conversely, disgust me. I think this is precisely where my expectations from art are met. The same situation occurs with artworks produced by artists; I like some, while others evoke no emotions or feelings in me. In short, AI is just one of the ways of thinking and creating.

They are revealing great potential. Over time and through experience, they explore the boundaries of this technology and work on new forms of expression. If these possibilities had existed centuries ago, we might be discussing a different kind of renaissance, modernism, or postmodernism today. As long as art does not sever its connection with philosophy, I believe it is at peace with all new forms of expression and even demands them.

The first part of this proposition aligns with the last sentence I wrote in the previous question. Donald Kuspit referenced these words in his famous book "The End of Art." However, it is also important to examine the continuation of Huelsenbeck's statements. In Richard Huelsenbeck's 1974 book "Memoirs of a Dada Drummer," the section titled "The Artist's Torment," which Kuspit quotes, ends with these words: "As a true Dadaist, I need to reverse my stance at the end of my commentary. Art has not naturally died, but in a frighteningly enthusiastic age that willingly surrenders to its own destruction, it needs a new effort to clarify its principles." Therefore, we return to the importance of how art is named, conveyed, and defined, which I emphasized in my previous responses. Thus, in response to your question, "Does AI kill art?" I would add that perhaps the only thing that could kill art is the society in which it exists.

It is truly difficult to predict this. However, I believe a future in which we compromise our freedom and personal choices and identities for technologies that provide practical solutions to ease our lives would be meaningless. As long as there is art and philosophy, I think humanity will find a way to preserve its essence and establish a proper dialogue with technology.

I would like to start with the first sentence. What we see, hear, touch, or smell as a work of art in a gallery or an archive is often the result of a process. However, there are also works that change based on the process and, for example, the influence of the viewer or environmental conditions such as light, temperature, humidity, or sound. For this reason, I see a work as an original form of mental and sometimes physical expression, with time as its main axis.

As for the answer to your question, I do not know, but I find experiencing the process and asking new questions to be more constructive. On the other hand, the boundaries of AI have not yet been drawn. Currently, we can only guess at these boundaries, and even in today's situation, it can manage to "deceive" us. Therefore, it is undeniable that data-based works create a change. AI can certainly be a technique of a work of art, and we will see it through the experience, but I do not think that artwork and AI are interchangeable.

I would wish for a future where digitalization can help create a life that is peaceful, harmonious, with equitable sharing of mental and physical resources, where we can continue to think, produce, and be on our way, without being constrained by top-down norms, where we are not looked down upon or marginalized.

Yazı ve Fotoğraflar: Özge Kahraman

Paylaş:


Yorum yapmak için tıklayın

Diğer Yazıları

12 gün önce

Art Basel Paris 2024: Sanat ve İlham Dolu Bir Deneyim

14 gün önce

Sanat, Teknoloji ve Yaratıcılık Üzerine: Pınar Yoldaş ile Evrimsel Bir Yolculuk

28 gün önce

T. Melih Görgün ile Sinopale 9 Üzerine: Sanatın Sürdürülebilirlik ve Toplumsal Duyarlılık Alanındaki Rolü

bir ay önce

Gülsün Karamustafa’nın Venedik Bienali Projesi ve Kitabı Üzerine Melis Cankara ile Söyleşi

bir ay önce

Seyhan Boztepe ile Çanakkale Bienali: Zamana Bırakmak

En Çok Okunanlar