Tarihten günümüze heykel sanatının gelişmesinde önemli rol oynayan öyle değerli heykeltraşlar var ki, heykelciliğin ilerlemesi adına sonsuz hayal güçlerini ve sınırsız yeteneklerini kullanarak, soğuk bir mermer, kil yığını veya şekilsiz bir taşı tüm ince detaylarıyla, sanat yapıtına dönüştürüp ülkemizdeki heykel sanatının gelişmesine katkı sağlıyorlar. Usta bir heykeltraşın yetenekli ellerinin yarattığı mucizeye hiç tanık oldunuz mu? Ben çok kez tanık oldum ve bana hep ilham vermiştir. Bazı heykeller iş veya hobi için yapılırken bazılarının altında da derin anlamlar yatıyor. Araştırmalara göre heykel sanatı bize birçok konuda fayda sağlıyor. Akıl sağlığımızdan tutun da, yaratıcılığımıza ve hatta iş hayatındaki performansımıza kadar etki ediyor. Vücudumuzun dirençli kalabilmesi, sağlıklı gelişebilmesi, sağlık içinde yaşayabilmesi için nasıl sağlıklı bir yaşam gerekiyorsa, ruhumuzun da sağlıklı kalıp gelişmesi için sanata ihtiyacı vardır. Bu yüzden heykellerin hayatımızdaki yeri bambaşka bir statüye sahiptir. Peki bu müthiş heykelleri ortaya çıkaran sanatçıları hiç merak etmiyor musunuz? Onlardan biri Bilal Hakan Karakaya.
Sanatçının sanatsal pratiğine bakacak olursak bronz, demir döküm, mermer, taş, metal ve ahşap gibi farklı materyalleri kullanarak üç boyutlu özgün formlar tasarlıyor. Üretmiş olduğu görsel yaratımlarının tamamında, aklın reddediği algılamaları ya da kişinin bilinçaltına atarak yüzleşmekten korktuğu bir takım olguları sorgulayan bir tavrı barındırdığı söylenebilir. Özellikle son dönemde üretmiş olduğu ahşap oyma heykeller, insanı öyle bir bilinçdışı alanına, öyle bir varsanıya götürür ki, kendinizi tıpkı bir rüyada ya da gerçekliğin halüsinasyonu içinde yaşıyormuş gibi hissedebilirsiniz.
Sanatçı, kişilerin bilinçaltına atmış olduğu korkulara, her insanın benliğinde yer etmiş tedirginliklere, güvensizliklere, korunma duygusuna işaret ederek, Anadolu kültüründe yer etmiş mitolojik karakterlerden tutun, tıbbi literatürde ‘‘Uyku Felci’’ olarak bilinen karabasan ve albastı gibi bir takım uyku bozukluklarının mistik yanılsamalarına varıncaya kadar geniş bir kavramsal alanı çalışma alanına dahil ediyor. Dolayısıyla kaynağını, kimi zaman masallarda yer alan hikayelerden; kimi zaman rüyalardan, kimi zaman ise Anadolu ya da Yunan mitolojilerinde görülen mitsel olguların dayandığı hikâyelerden alıyor ve bu özelliğiyle izleyiciyi ruhani bir yolculuğa çıkaran gizemci bir yönü bulunuyor.
Sanatçının aşı serisinden oluşan eserlerini hatırlayacağınız üzere yakın zamanda gerçekleşen Step İstanbul'da bulunan Anna Laudel Galeri’de gördük. Bu seri sanatçının pandemi sürecinde tekrar ele aldığı serilerinden biridir. Ahşap, reçine ve yapay çiçek kullanarak üretilen eserlerde içinden geçtiğimiz karanlık ve gri zamana karşı zihnimizde yeni filizler oluşmasını ve yaşamı renklendirme umudunu aşılamak fikri ile oluşturulmuştur.
Bilal Hakan Karakaya ile işleriyle ilgili konuştuk;
Yeni bir çalışmaya başlamadan önce oluşturacağınız tasarımı nasıl belirliyorsunuz? İşlem adımlarınız genellikle nasıl oluyor? Ne kadar sürede bir heykelinizi çıkarıyorsunuz?
Çalışmaya başlamadan önce mutlaka bir fikrin oluşması gerekiyor. Fikrinizi etkileyen şey sizin tüm yaşamınız olmaya başlıyor. Doğumumuzdan, ölümümüze kadar geçen süreçte gördüğümüz herşey bir fikirin içine nüfus ediyor. Aslında günümüz güncel sanatı fikrin önemli olduğunu çok net vurguluyor. Geri kalanı sadece zaman, zanaat ve süreçle ilgili oluyor. Fikrim oluştuktan sonra genelde devamlı olarak desenler, eskizler ve belli yüzeylerde lekeler deneyebiliyorum. Bu süreç 3 boyutlu bir hal almaya başlıyor ve maketler oluşmaya başlıyor. Asıl prosedür işin boyuna bağlı olarak eskiz ve maket aşamalarını takip etmekten oluşuyor. Malzeme benim için önemli bir unsur çünkü hem kendi enerjimi, hem de oluşturduğum fikri destekleyen bir materyal olması gerekiyor. Buna bağlı olarak süreçlerim değişebiliyor. Sanat pratikleri genel olarak uzun mesailer ve uzun antremanlar gerektirir. Bundan kaynaklı da bir işin kaç saatte, kaç günde, kaç yılda biteceğini bazen hesaplayamazsınız. Çünkü bir işe büyük bir heyecanla başlayıp, sonra bir duraklama anı yaşayıp aylar belki yıllar sonra bir işin üstüne döndüğünüz zamanlarınızda olur. O yüzden zaman ve süreç işleyişleri çok değişkenlik gösteriyor.
Heykel yapımında ne tür malzemeler kullanıyorsunuz? Maliyetleri nasıl oluyor? En değerli ekipmanınız nedir?
Çeşitli malzemelerle çalışmayı seviyorum. Uzun yıllardır hep üzerinde çalıştığım belli başlı malzemeler var. Alüminyum ve bronz döküm noktalarında oldukça fazla pratiğe sahibim. Ama bunun yanında ahşap yontular, taş yontular farklı materyallerle çalıştığım ve malzemeleri bir arada kolajladığım işlerde var. Atık malzemelerde kullanıyorum. Aslında biraz fikrimi destekleyeceğini ve onu en iyi ifade edebileceğime inandığım malzemeyle hareket etmeyi tercih ediyorum. Plastik sanatlar yapılan işe göre bir sermayeye ihtiyaç duyar. Bazen yüksek bütçeli olabilir bazen de onu tecrübeniz ve yeterliliğiniz sayesinde bu durumu daha kolay bir hale getirebilirsiniz. Sanatçıların genel olarak en büyük gücü de burdan geliyor; sanat üreten insanların mevcut koşulları ne olursa olsun, en iyi şekilde değerlendirerek, kendilerini ifade edebilme becerileri en büyük güçleridir. Kullanacağım materyallere göre farklı ekipmanlara sahibim. Herşey için bir ekipmanım yok ama bazen başka yerlerden destek alabiliyorum. Büyük işlerde buna mecbur kalıyorum. Genel olarak elimdeki herşeyi yapabileceğim ve yapmayı düşündüğüm bir işte, ekipman çok önemlidir ve sürecimi hızlandırır. Ekipman, hergün kendini yenileyen ve güncelleyen birşeydir. Burda önemli olan bunu idare edebilme gücüdür. İşleyecek aletin nasıl bir elde, nasıl bir zihin ve beden gücüyle hareket ettiği ve onu bedenle aletin nasıl işlediğiyle ilgili büyük önem taşır. Bu anlamda ellerim en iyi ekipmanlarım diye düşünüyorum.:)
Heykeltraş olmak isteyen genç yeteneklere neler önerirsiniz? Bu alanda herhangi bir eğitim veriyor musunuz?
Gazi Eğitim Fakültesi resim öğretmenliği bölümünden mezunum aslında bir eğitimcilik eğitimi aldım. Ama eğitimcilik neredeyse hayatım boyunca hiç yapmadım. Bilgi birikimimi paylaştığım elbette insanlar var. Yani zaman zaman belli taleplere cevap verebileceğime inandığım anda bilgi birikimimi paylaşıyorum. Birçok kitleden insanla belli bir dayanışmamız oluyor. Sanat eğitimi dediğimiz şey ömür boyu bitmeyen bir yoldur. Çünkü diplomanızı almanız, heykeltraş veya ressam oldunuz anlamına gelmiyor. Üniversitelerde sadece belli bir temel alıyorsunuz. Sonrasında hayatınız boyunca hep devam eden bir yaşam pratiğine dönüşmesi gerekiyor. O bilgi birikimini de herzaman taze ve güncel tutmanız gerekiyor.
Türkiye’de heykelciliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bulunduğumuz ülke içinde çok katmanlı kültürlerden oluşan, heykelle bağdaşık bir coğrafyada yaşıyoruz. Bunun önemli bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Sanatın, ulaşma alanı ne kadar geniş ise toplumdaki bilinçde ne kadar yüksek ise sanat o kadar güçlü olmaya başlar. Durduğu yerde olacak birşey değildir. Sanat, başlı başına alanlar ister, mesaisi uzun ve zahmetlidir. Yatırım gerektirir, sermaye gerektirir. Dolayısıyla sermaye desteğine ihtiyaç duyar. Ülkemizde ne yazıkki bu destek heykele çok fazla verilmiyor fakat her geçen gün gelişen bir duruma dönüşmüş olması mutlu ediyor.
Bize biraz gelecek planlarınızdan bahsedebilir misiniz? 2021’de yeni projeleriniz var mı?
Geleceğe dair planlarım olmuyor ama hayallerim oluyor. Bu zamanda özellikle herşeyi planlamak pek mümkün değil. Karakter olarak bu anı yaşamayı tercih ediyorum. Ürettiklerim biryerlerde kendine seyir alanı bulabiliyorsa ne mutlu!
Yaptığınız işler genellikle izleyiciye ne tarz mesajlar veriyor?
Bazen birşeye karşı duyduğum bir hissiyat ister istemez yaptığım işe yansıyor. Mesajda kendiliğinden geliyor. Günlük herhangi bir sosyal patlama, ufak bir mutluluk anı yada politik bir mevzu işe yansıyabiliyor. Örneğin; Kent içerisinde bulunmamdan ve o baskıyı hissetmemden dolayı kent yoksullarını ürettim.
Heykellerinizi dijital’e taşımayı hiç düşündünüz mü? Digital sergileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uzun yıllardır dijital sanat, dünyada ve ülkemizde çok yaygın ve dolayısıyla çok yeni bir şey değil. Bu işi gerçekten başarılı bir şekilde yapan ve beğendiğim birçok sanatçı var. Sanat ve üretim, insanın yaşam akışıyla bağlıdır. Teknoloji de bunu destekleyen bir unsurdur. Bu yüzden digital üretimleri mantıklı buluyorum ama bana çok uygun olmadığını düşünüyorum. Çünkü ben genellikle malzemenin enerjisiyle hareket etmeyi seviyorum. O anlık iletişim benim için çok önemli ve çok güçlü bir durum. Bir sanat eserini birebir canlı hissetmeyi seviyorum. Onu bir fotoğrafta gördüğüm anda aynı hissiyatla karşılaşmıyorum. Sanat temas etmeyi gerektiren bir durum. Bir sonraki kuşak belki o teması hiç algılamadan direk digital platformlardaki yapıyı çok daha iyi kavrayabileceklerdir. Bunu zaman gösterecek. Belki öyle bir zaman gelecekki o digital üretimin içerisinde kendimi bulma çabası içerisinde olacağım. Yaşamın bizi nereye götürdüğü ve teknolojiyle olan bağımızın bize neler kattığı ve nasıl bir faydası olduğu çok önemli bir konu.
Yazı: Fulden Karayel
Bir Şehirde Sanatın Evrenselliği Yankılanıyorsa, O Gün 19. Contemporary Istanbul Günüdür!
bir ay önceCaeli’de Alice’inizi Keşfetmenin Tam Zamanı Mı Dersiniz?
3 ay önceHayatınızdaki İzleri Bu Sergide Keşfetmeye Var Mısınız? | Yazan Fulden Karayel Okumuş
4 ay önceTesadüfün Sanata Dönüştüğü Yer: Olafur Eliasson’un İstanbul Boğazı’ndaki Sergisi | Yazan Fulden Karayel Okumuş
5 ay önceMücevher Tasarımcısı Ali Rıza Akdolu'nun Aliens Heykellerinin Sırrı 1 Milyon Yılda Mı Gizli? | Yazan Fulden Karayel Okumuş