'The English Version is Below'
İlk yazımda, Ekavart Gallery gibi genç sanatçıları desteklemeyi prensip edinen, Londra’da kurulmuş bir hayır amaçlı organizasyondan bahsetmek istiyorum. Bu hafta sonu 29 Haziran Perşembe günü başlayan Mayfair ve St James bölgesindeki galeriler “Mayfair Artweekend”in çatısında 10. Yılını birçok sanat etkinliği ile kutladı. Sanatçı konuşmaları, open studiolar, açılışlar ve geç saatlere kadar devam eden etkinlikler bu kapsamda yer aldı. Hatta Piccadilly Circus çiçeklerle süslendi ve ekranlarda sanatçıların videoları gösterildi. The Koppel Project’de bir hayır kurumu olarak içeriğindeki sanatçılarla bu etkinlikte perşembe akşam ki açılışıyla bulundu.
The Koppel Project, gençlere bir arada çalışabilecekleri stüdyo alanları sunarak ve sergileme alanları yaratarak destekte bulunuyor. Sanatçıların projelendirip sundukları, portfolyolarını kiralık verdikleri kullanılmayan Londra binalarında istedikleri gibi üretip kullanmaları için fırsat sağlıyor. Büyük yerleştirme çalışmalarını gerçekleştirmeleri için onlara maddi destekte bulunuyor. Hatta gerçekleştirdikleri çalışmalarını da sergileyebilecekleri Mayfair’de Bond Street gibi önemli alanlarda pop-up mağazaları tutup izleyicilere sunma imkânı yaratıyor.
Londra’da kullanılmayan binaları kiraladıktan sonra, binanın içeriğine bağlı, farklı konseptli çalışma ortamları yaratıyorlar. Bundan bir önceki açık çağrılarında eski bir hapishaneyi Art Residency olarak kullanmışlardı. Yani sanatçılara yerleşim ve çalışma alanı olarak hapishanenin hücreleri verilecekti. Onun açık çağrısında ise çalışmalarının sosyal ve politik içerikli olmasını ve çalıştıkları mekânın atmosferini kritize eden konular içermesini talep etmişlerdi.
Bundan önceki alan ise eski bir bankaymış zaten ismi de The Bank olarak geçiyor. Bu alanda da sosyo-ekonomik statülerin incelendiği, kişilik arayışının ve feminist yaklaşımların yoğunluk gösterdiği TurboFlair adı altındaki bir karma sergide paintür, desen, video enstalasyon, hazır yapım aynalar ve heykel çalışmaları içeriğinde yer alıyor. Serginin beş sanatçı katılımcısı Amy Wiggin, Megan Sharpies, Emily Lawervitz, Lise Bouissiere ve Pietro Molinaris oldu. Bu sergi urban bir yaşam altında materyalist yaklaşımları ve onların kompleks karışımlarını farklı sanatsal disiplinler altında inceliyor.
Benim en çok ilgimi çeken Megan Spaies’in aynaların üzerine yazdığı yazılar ve video yerleştirmesiydi. Kendisiyle yapıtları ve çalışma süreci hakkında konuşma fırsatımız oldu. Megan son bir senedir daha hızlı bir medium olarak değerlendirdiği videoyu, bilgisayarı yardımıyla casual bir şekilde çekerek, fikirlerini hızlıca üretebildiğini söyledi. Bu videosunun bir facetime-call gibi bir yakın alan oluşturduğunu ve izleyiciyle gizli bir diyalog oluşturduğunu söylüyor. Ayrıca günlük bir alışkanlığının rahatlığını da kasılmadan çekilmiş bir videoda, saçını rahatça keserken aynalarla kaplı samimi bir odada izleyebiliyoruz. Bundan önce Megan tekstil ve moda sektöründe çalışmış ama memnun kalmamış. Bunu da bir kadın olarak feminen algı içinde, beklenen kadın imajının ve saç modasının dışına çıkarak, asimetrik kendi isteğine bağlı traş ettiği saçlarını vurguladığı videosunda ve çevresinde yer alan traş makinası resimlerinde yansıtıyor. Video seslendirmesindeki konuşmasında ise çok etkileyici bir dil ile tüm sosyal beklentileri izleyicilere sıralarken onların nasıl dışına çıktığını duygularını anlatarak vurgulamış.
Kendisine İran’da olan politik ayaklanmalar hakkında ne düşündüğünü ve etkisinin çalışmasında olup olmadığını sorduğumda, hoşuna gitti. Aslında çalışması esnasında düşünmemiş ama zamanında yoğun takip ettiği haberlerin etkisinde kalmış olabileceğini belirtti. Bir kadın olarak saçın ne kadar önem taşıyan bir imge olduğunu vurguladı. The Koppel Project hakkında ne düşündüğünü sorduğumda ise başka sanatçılarla uygun bir kira ile çalışmanın ona çok katkı sağladığını ve binanında atmosferinden çok ilham aldığını belirtti. Yeni sanatçılarla tanışma fırsatının da ona ve çalışmalarına çok iyi geldiğini vurguladı.
The Koppel Project yurtdışından da sanatçılara açık bir platform ve açık çağrılarını internet sayfalarından ve instagram hesaplarından takip ederek değerlendirebilirsiniz. Özellikle genç ve gelişmekte olan sanatçılara çok önemli bir katkısı olduğunu ve güzel bir çevre kurma imkânı sağladığını düşünüyorum. Bu yüzden yurtdışında fırsatlar arayan gençler için güzel bir imkân sağlayabileceğini düşünerek ilk yazımda ve bundan sonraki yazılarımda da benzeri konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Supporting Young Emerging Artists: The Koppel Project at Mayfair Art Weekend
In my first entry, I would like to talk about an art charity organization in London which aims to support young emerging artists such as Ekav Foundation and Ekavart Gallery in Istanbul. In this weekend, the galleries and art institutions in Mayfair and St James area celebrated the tenth year of Mayfair Art Weekend. Artist talks, open studios, late time gallery opennings, art tours, and some art gatherings were the high interested events through the weekend. Piccadily Circus was decorized by florist artist and the screens showed artist videos throughout the night of its openning on Thursday night. The Koppel Project as a charity art organization was part of Mayfair Weekend with its openning on Thursday night.
The Koppel Project is supporting young emerging artists by giving them studio space, where they can work together with other artists, and creates popup exhibition spaces for them to show their recent art pieces. They give opportunities to artists through their opencalls, after reviewing their portfolios, renting them out affordable artist studios in unused historical buildings of London. They are supporting artists to create large installations in their other art gallery spaces. In addition to all, they are giving them spaces to show their artwork in popular districts such as Mayfair during the most viewed times.
After they rent out the unused buildings in London, depending on the atmosphere of the space, they are creating concepts for the artists to work under the same roof. On their latest call, they planned to use an old prison as an Art Residency. So that they have called upon the artists to rent the prisons cells in order to create works that will be critisizing political and social issues.
The previous place was an old bank, well the building was called The Bankas well. In this space, a unique group exhibition called TurboFlair has questioned concepts of social economic status, social identity, urbanism, and feministic approach on self-identity by bringing in paintings, drawings, video installation, and readymade mirrors and conceptual art pieces. Five of the attending artists were Ammy Wiggin, Megan Sharpies, Emily Lazerwitz, Lise Bouissiere, and Pietro Molinaris. This exhibition was exploring multidimensional approach on urban lives’ materialistic source and its complex mixture under different artistic mediums.
Megan Sharpies ready made mirror writings and video installation grabbed my attention. We had a chance to talk about her art pieces and working process. Megan is using video as a fast approach to her creative process and casually using her computer to film daily images from her daily life. She said the medium helps her to create a private intimate dialog space between the artist and viewer, such as a Facetime call. The viewer is called to watch her daily habbit of shaving her head in a casual manner in an intimate room covered with mirrors. Previously, Megan worked in textile and fashion industry but was never satisfied. In this matter, Megan is breaking the borders of feminine image and hairdressers’ fashionist approach by shaving her head in casual assimetric sense and by installing her small size shaving machine paintings in her intimate installation space, she has strongly reflected her critical approach on modern society. In the voice over of her video, she has outlined all the expected feminist images and her emotional perseption and feelings towards their awareness.
When I asked her what is her thought on Iranian political revolutions that happened in last couple of months and if she has been inspired by those events. She said she has followed the news in great interest during that time that she might have unconciously been dictated by them. As a woman artist she has emphasized how important the image of hair plays in female lives. Finally, I asked her thoughts on The Koppel Project and its artistic contribution to her work. She said working with like minded young artists in an inspiring different historic building with a low rent has given her great advantages and comfort. It brought her great opportunities to meet with new artists and building new social networks.
The Koppel Project is open to all international artists and calling all the emerging artists to apply. I believe it is a great opportunity for young artists to work independently with other artists and build new networks. I have emphasized them in my first blog so that all young artist readers whom are thinking to work overseas might consider to look them up on instagram and follow their open calls for future events. I am looking forward to share similar opportunities in my future blog entries.
Barika Goncü
Böyle projelerin İstanbul da dahil olmak üzere diğer birçok kentte gelişmesi dileğiyle.Nilgul Aksoy
Hayırlı uğurlu olsun💖💖