Eğitim Kültür ve Araştırma Vakfı (EKAV) ve Türkiye’nin ilk ve tek online sanat televizyonu ARTtv’nin kurucusu çok değerli Sn.İnci Aksoy ‘un sloganı “Sanat geliştirir, sanat iyileştirir, sanat birleştirir.“ mottosundan yola çıkarak evde kalmak zorunda kaldığımız bu günlerde, sanatın iyileştirici enerjisini sizinle paylaşmak için açılış günü gezebilme imkanı bulduğum David Hockney‘in “Drawing form Life -Yaşamdan Çizimler“ sergisinden bahsetmek istiyorum. ‘Pool with two Figures’ tablosunun 90,3 milyon dolara satılması ile ‘'Eserine en yüksek meblağ ödenen yaşayan sanatçı“ ünvanı kazanan İngiliz sanatçı David Hockney’in ‘’Drawing from Life’’ sergisi Sarah Howgate küratörlüğünde 27 Şubat’ta National Portrait Gallery’de sanatseverlerle buluştu. Sergi sanatçının 1950’lerden günümüze uzanan, en yakın çevresi annesi Laura Hockney, ilham perisi Celia Birtwell, arkadaşı Küratör Gregory Evans ve sanatçı Maurice Payne ve kendi portrelerinden oluşuyor.
Kenneth ve Laura Hockney’in 5 çocuğunun 4.sü olarak 9 Temmuz 1937’de tekstil endüstrisinin merkezi Bradford Yorkshire’da doğdu. Babası güçlü politik görüşleri olan, sigara karşıtı, amatör sanatçı bir memur, annesi metodist, vejetaryen, sessiz ama evde çok güçlü bir anaerkil figürdü. İlk sanat eğitimini Bradford School of Art’da aldı. 1959 yılında Royal College of Art’a kabul edildi. Kraliyet Sanat Akademisi’nden 1962‘de dereceyle mezun olan sanatçı, ilk kişisel sergisini 1963 yılında John Kasmin Galeri’de açtı. Yine 1963 yılında Newyork’a gitti ve burada dönemin popüler sanatçılarından Andy Warhol, Dennis Hopper ve Met Müzesi küratörü Henry Geldzahler ile tanıştı. 1964 yılı kışı Los Angeles’i ziyaret eden sanatçı gençlerin başını çektiği özgürlük ve öğrenci hareketleri ilgisini çekti ve burada yaşamaya karar verdi. Özgürlükçü bir ortam, parlak güneşi ile Kaliforniya sanatçıya kendi cinsel kimliğini, tercihini ifade etmekten kaçınmayacağı, eserlerinde ifade edebileceği bir ortam sağladı. University of Colorada ve Univercity of California (UCLA) desen dersleri vermeye başlayan sanatçı LA‘de yaşadığı sürede Amerikan günlük yaşamını, sosyal hayatını inceledi. Bu sürede resmettiği çalışmalarının ana figürü sevgilisi Peter Schlesinger ile tanıştı. 1967’de UC Berkeley‘de sanat eğitimi dersleri vermeye başlayan sanatçı, aynı yıl “A Bigger Splash “isimli ikon çalışmasını tamamlar. Sanatçı 70’lerde sayısız yüzme havuzu resmi yaptı. Bu dönemde sanatçı 35 mm’lik bir fotoğraf makinesi satın aldı ve tüm çalışmalarının eskizlerinde çektiği bu fotoğrafları kullandı. İlk retrospektif sergisini 1970’de Whitechapel Sanat Galerisi’nde açan sanatçı, 2.retrospektif sergisini 1988’de Los Angeles LACMA, New York MET açtı. Serginin İngiltere ayağı Londra Tate Galeri’de planlanmış olmasına rağmen İngiltere parlementosunda eşcinsellik karşıtı bir yasa tasarısının teklif verilmesini protesto etmek amacıyla bu sergiyi iptal eder.
1990‘da digital resimlere ağırlık veren sanatçı, operalar için sahne ve görüntü tasarım arı yapmıştır. 1977 yılında Kraliçe tarafından Onur Nişanı ile ödüllendirilen sanatçı modernist sanat tekniklerini kullanmasının yanı sıra postmodern öğeleri de çalışmalarına yansıtmıştır.
Sergi salonuna girerken ayrı bir bölümde sergilenen “My Parents and Myself” Tate Britain koleksiyonunda bulunan “Ebeveynlerim ve Ben” çalışmasının ilk versiyonu. Ulusal Galeri’de 1975 yılında sergilenmesinin ardından Los Angeles’ta ki stüdyosunda kaybolduğu düşünülürken bulunmuş ve bu sergi için getirilmiştir. 2 resim arasında tek fark ilk versiyonda ebeveynleri arasında şifonyer üzerindeki aynada kendi simasını resmetmiş, Tate‘de bulunan diğer versiyonunda ise sanatına hayran olduğu Piero della Francesca’nın ‘’Mesih’in Vaftizi’’ resminden bir kare resmedilmiştir.
Dünyanın dört bir yanından kamu ve özel koleksiyonların yanı sıra David Hockney Vakfı ve sanatçının kendi koleksiyonundan 150 eserin görülebileceği sergi, içinde bulunduğumuz kötü günlerin bitmesine müteakip 28 Haziran 2020 yılına kadar gezilebilir.
İlk bölümde sanatçının kendine ait portrelerine yer verilmiş. Pek çok genç sanatçı gibi İlk denek olarak kendini resmetmiş. Daha genç yaşlarında resim, anatomi, çizim ve perspektif çalışmalarına ağırlık vererek kariyerinin başlarında yaptığı öz portreleri…İlk gençlik zamanlarına ait bu portreden de anlaşıldığı gibi sanatçı hep kendine ait renkli bir tarzı, moda anlayışı olmuş. Burberry‘nin kreatif direktörü Christopher Bailey 2005 ilkbahar-yaz erkek koleksiyonunu sanatçı ve eserlerinde ilham alarak kurgulamıştır. 2012’de yakın arkadaşı Vivienne Westwood sanatçının çok kullandığı kareli ceketini kendi yorumu ile tasarlamış ve ismine ‘’Hockney’’ adını vermiştir. Sanatçı 2011‘de GQ’nun ‘’50 Stil Sahibi Erkeği’’, The Guardian Gazetesi 2013 Yılı ‘’En İyi Giyinen Erkek’’ listelerinin üst sıralarında yer alarak iddiasını bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Kendini keşfetme bölümünde, sanatçının bir ressam olarak doğal yetenekleri üzerine inşa edilmiş ayırt edici ve eğlenceli pratiğinin evrimini göstermektedir .İngiltere’de 1967 yılında eşcinsellik kısmen yasalaştırılmış olsa da sanatçı yasanın çok öncesinde çalışmalarında Gay temasını işliyordu.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/4/12/3943.mp4
Sanatçı 1960 yılında genç bir ögrenci iken Picasso‘nun Tate Galeri’deki geniş kapsamlı retrospektif sergisini ziyaret eder ve tabiri caizse Picasso sanatına aşık olur. Onun sanatına olan saygısı niteliğinde kübist izler taşıyan resimler yapmaya başlar. Picasso’nun 1973’te ölümünün ardından ona duyduğu hayranlığı Picasso ile özdeşleşmiş gravür teknikleri kullanarak resmettiği 2 çalışması:
Büyük usta ile bir toplantı hayalini, Picasso tekniği gravürle çalışmış, kendi ve ustası arasındaki farkı belirlemek için kendini çıplak olarak betimlemiştir.
Sanatçının annesi Laura Hockney, oğlunun sanatçı olma arzusunun en büyük destekçisi ve sanatçının en sadık modeli olmuştur. Sanatçının eskiz defterleri aile hayatı sahneleri ile doludur. Çizim yapmak adeta anne -oğul arasında bir iletişim aracıydı. Annesine olan düşkünlüğünü şu sözlerle ifade eder: ”Onun her zaman nerede olduğunu bilirdim. Ne zaman onunla konuşmak istesem, ne işi varsa bırakır ve benimle konuşurdu.“
Sanatçı babası öldükten sonra, annesinin portresini sepya mürekkebi kullanarak, kamış kalem kullanarak yaptığı çalışması.
Yağmurlu bir günde, yıkık bir manastırda, mezar taşları arasında Hockney’e bakan annesinin hüzünlü yüzü. Resim sanatçının kendine ait koleksiyonundan.
Sanatçı her konuda olduğu gibi yeni teknikler deneme ve teknolojiyi sanatında kullanma konusunda son derece cesur. Iphone ve Ipad uygulamalarıyla tasarladığı natürmort resimlere rastlamak mümkün. 2009 yılında ‘’Brushes’’ adlı uygulamayı kullanarak pek çok sanat eserine imza atmış ve Pop-Art’ın digital dünyasının teknikleri ile yeniden yorumluyor. 2012 yılında ekranı bir çizim defteri gibi kullanarak hergüne bir öz portre olmak üzere 20 adet çizimi sergileniyor. Bu çizimlerde yüzü betimlerken Rembrandt gibi büyük ustaların tekniklerini kullanmış. Rembrandt’ın kendi kendine portre gravürlerinden etkilenerek yorumladığı farklı ve eğlenceli yüz ifaderi.
[[Video:https://data.arttv.com.tr/ekav/temp/mp4/2020/4/12/3944.mp4
Sanatçı 1999 yılında National Gallery’de Fransız sanatçı Jean-Auguste Dominique Ingres sergisini gezer ve bu sanatçı için insan yüzünü keşfetmek için yeni bir başlangıç olur. Resimleri incelediği zaman Ingres’in portrelerini bir ‘’Lucida’’ kamera kullanarak yaptığı konusunda ikna olmuş. Esnek bir metal çubuğun ucunda asılı duran bir prizmayı kullanarak mankenlerin gözlerinin, burnunun ve ağzının pozisyonun düzeltmek için hızlı notasyonlar yapabilmiştir. O senelerde hepsi kalemle yapılmış ve bazen ince gri kağıt üzerine beyaz mum boya ve suluboya ile zenginleştirilmiş 250 ayrı portre çizimi yaptı. Bu alet yardımı ile sanatçı kendisine tanıdık gelmeyen simaların benzerliklerini hızla yakalayabildi. Cebinde daima eskiz defterini taşıyan sanatçı 2002 yılında bu çizimleri suluboya ile yapmaya başladı. Suluboya serisi portreleri yeni milenyum portreler olarak nitelendirdi.
Yakın arkadaşı ilham kaynağı Celia’ı fotoğrafladığı bu çalışmasında bütün bir kompozisyonun makro kadrajını, farklı açı, uzaklık ve farklı ışık zamanlarında polaroid fotoğraf makinesi ile fotoğraflamış ve bu fotoğrafları birleştirerek yeni bir kompozisyon elde etmiştir. Sanatçı 63 fotoğraftan oluşan bu çalışmada perspektif ve boşluk kavramlarını yeniden tanımlamayı amaç edinerek klasik kübist sanatçıların yaklaşımlarıyla da uyum içinde olmuştur.
Tekstil tasarımcısı Celia Birtwell 1960’larda sanatçı ile tanışmış ve ortak Northern kökenleri, mizah anlayışıyla en yakın arkadaşı ve ilham perisi olmuştur. Sanatçı arkadaşının yüzünün değişen doğasından hep çok etkilenmiş ve çalışmayı sevdiği modeli olmuştur. Celia‘da arkadaşının sanatından ilham alarak tasarımlar yapmış. Yani ikili arkadaşlıkları ile birbirini hep ilham vermişlerdi.
Sanatçı hayranı olduğu Picasso’nun ikonik çizgili tshirt-ü ile arkadaşı Celia.
1970 ‘den sonra Celia tasvir ederken biraz daha doğal tasvirlerden uzaklaştığı görülür. Serginin konusu, sanatçının hayatında önemli yeri olan bir diğer modeli Gregory Evans . Los Angeles’ta galeri sahibi arkadaşı Nick Wilder aracılığıyla tanışan çift, beraberlikleri süresince Gregory hem asistanlığını hem küratörlüğünü hemd e danışmanlığını yapmıştır. Hockney ‘’Rapidograph’’ adlı tekniği kullanarak bir çizim kalemi kullanarak bir dizi figür çalışması yaptı.
Bir diğer model arkadaşı, bir ömür boyu dostu baskı ustası Maurice Payne. 1960’lı yılların ortalarında gravür çalışmalarında işbirliği yapan 2 arkadaş, 1967 yılında Yunan şair C.P.Cavafy ‘in 14 şiirine illüstrasyonlar yapmıştır. 1970’lerin sonuna yoğun sürmüş bu işbirliği, uzun bir aradan sonra Payne’in 1998‘de Hockney‘i cesaretlendirmek için hazır gravür plakalarını Hollywood tepelerinde taşıması ile tekrar canlanır. Hockney arkadaşının pek çok portresini resmetmiştir.
Sergi National Portrait Gallery‘nin en kısa zamanda tekrar açılmasıyla 28 Haziran ‘a kadar gezilebilir.
Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş
Yazı ve Fotoğraflar: Nurdan Ateş
David Hockney’nin Renkli Dünyasına Yolculuk: Londra’da Büyüleyici Bir Sergi
Sonbaharın Habercisi: Frieze Sculpture 2024
Marina Abramović Kraliyet Sanat Akademisi’nde Retrospektif Sergi Açan İlk Kadın Sanatçı Oldu! I Yazan Nurdan Ateş
Kenan Yavuz Etnografya Müzesi'nde Hasat Sonu Şenliği I Yazan Nurdan Ateş
Çin’in “Asi Dehası” Ai Weiwei Design Museum’da! I Yazan Nurdan Ateş
Yorum yapmak için tıklayın